Öğrenme bir süreçtir. İnsanoğlu anne karnından itibaren öğrenmeye başlar ve bu süreç son nefese kadar devam eder. Her çağda öğrenme yöntemleri farklılık gösterse de insanın öğrenmeye olan ihtiyacı ve son nefese kadar öğrenmenin süreğenliği değişmemektedir.
Öğrenme
üzerinde
en etkili yöntemlerden
biri de oyundur. Her ne kadar oyun denilince akla çocuklar gelse de oyun her yaşta
kendisine yer bulmaktadır. Ancak oyunun çocuklardaki öğrenme sürecine etkisinin diğer yaş gruplarına
oranla daha yoğun olduğu kaçınılmaz
bir gerçektir.
Bu durum ise oyunun soyut olanı somutlaştırma üzerindeki etkisinden
kaynaklanmaktadır. Burada sevgili okurlarıma somut ve soyut terimlerini açıklamam gerekiyor. Somut bildiğimiz
üzere,
akla ve mantığa uygun, deney yapılabilen, gözlemlenebilen ve dokunulabilen tüm varlıklar için tanımlanan bir terimken; Soyut
terimi deney yapılamayan, gözlenemeyen,
dokunulamayan her şeyi içerisine
almaktadır. Somut ve soyut terimler bizim dünyamızı inşa ederler ve açıklamada değinilen birçok konu kapsmında algılarız,ama çocuklar
için
soyut kavramı çok
daha geniş ve yelpazelidir. Çocuk
için
‘çok
yersen dişlerin çürür’ ifadesi bile soyut olarak algılandığı
için
çocuklarımıza
‘çok
yersen dişlerini böcekler
yer’ diyerek vazgeçirmeye
çalışırız.
Buradan ne anlıyoruz, çocuklar
için
çürüme olayı soyuttur ve onun dünyasında bunu tanımlamalıyız. Böylelikle başvurduğumuz yöntem çocuğun bildiği ve hoşlanmadığı bir
varlık ile vazgeçirmek
olmaktadır.
Çok
geniş bir girişten sonra, oyunun öğrenme
üzerindeki
etkisine çocuklar
üzerinden
başlayalım. Çocuk oyun
oynarken duygu ve düşüncelerini
ifade etme fırsatı bulur.
Oynayarak birçok deneyim kazanır.İletişim kurma yolları arar, karşısındakini ikna etmeye
çabalar, mücadele eder
böylece dilini de geliştirir. Bütün gelişim alanlarında kendini geliştirme fırsatı bulur. Oyun oynarken çocuk; eğlenir, güler, coşar, heyecanlanır, kızar,
korkar, üzülür bütün bu
duyguları yaşar. Oyunda çocuk bütün duyguların farkındalığı ve
tepkilerinin kontrolüyle
ilgili deneyimler edinir.(Gökçen, 2005,s.490).
Bununla birlikte, çocukların dünyasını geliştirecek, kavramları
anlamasına ve dünyayı
tanımasına yardımcı olacak en eğlenceli, öğretici, soyut kavramları somutlaştırarak ve çocukların seviyesine indirerek
anlatabilmenin en kolay şekli oyun oynamaktır. Çocuklarımızı küçük yaştan itibaren yaş grubuna uygun
oyunlarla eğitmeye başlıyoruz. El ve göz
kordinasyonunu, kas ve zeka gelişimlerini sağlamak; renkleri, hayvan, bitki,
eşya isimlerini öğretmek
için
oyunlara başvururuz. Hatta öyle
ki çoğu
zaman yemek yedirmek için
bile tabağı bitene kadar oyun oynar, dikkatini yemekten uzaklaştırırız. Bildiğimiz
üzere
okullarda tüm
çocukları
derslere dahil etmek, ilgiyi sabit tutmak, merak uyandırmak ve sürekli saate bakmaktan vazgeçirmek oldukça zordur. Ama bir öğretmen sınıfa belli
materyallerle girdiği zaman çocukların herbiri öğretmene odaklanacaktır ve neler
olacağını merakla bekleyeceklerdir. Daha sonra öğretmen, oyun bazlı lakin müfredattaki konu içerikli bir giriş yaptığı andan
itibaren tüm
ders boyunca oyun oynanmaya devam edilmese dahi, çocukların dikkati artık öğretmende olmuş olacaktır. Çünkü oyun eğlendirir, merak uyandırır,
heyecanlandırır ve yetenekleri açığa
çıkarır.
Bir rekabet ortamı oluşturduğu için
başta direnen çocuklar
dahi olsa ortamı gördükten sonra dahil olacaklardır
Aynı zamanda oyun sadece ders işlemek için değil, çocuklar arasında yaşanan
problemleri çözmek
ve öğretmenin
öğrencileri
hakkında bilmediklerini öğrenip
sınıfa hakim olmak amacıyla da oynanabilir. Nasıl mı?
Öğrenme
oyunları içerisinde
geçen,
‘örümcek ağı’ adlı oyun bu durumlarda
oldukça
etkili olmaktadır. Öğretmen
bir yumak iple sınıfa girer ve çocuklarla
birlikte çember
şekli oluştururlar. Öğretmen
yumağı herhangi bir öğrenciye
verir ve ipin ucunu öğrenci kendinde tutup istediği bir öğrenci hakkında değerlendirme yapar
veya birlikte geçirdikleri
bir ânı
değerlendirir. Ardından seçtiği
kişinin ismini söyleyerek
yumağı ona atar. Yumağı tutan öğrenci
yine aynı şekilde değerlendirme yapar ve sonucunda yumağı seçtiği öğrenciye atar. Bu şekilde yumak öğretmen dahil herkese atılır ve
ortada örümcek ağına benzer bir görüntü oluşur. Bu öğrenciler arasındaki iletişim ağınının
bir göstergesi
olmuş olur.
Bahsedilen bu oyunda değerlendirme esnanasında aralarında
problem olan çocuklar
birbirlerine karşı daha yumuşak ve çözüm
odaklı yaklaşabilecekler. Öğretmen
sınıfta oluşan gizli grupları dahi öğrenmiş
olacak ve herbir öğrencinin
karakteri hakkında genel bir bilgiye sahip olmuş olacaktır. Bu sonuçlar öğrenciler arasındaki iletişimi düzeltecek ve öğretmenin çocuklara yaklaşımını daha doğru bir
yöne
yönlendirecektir.
Okulöncesi ve ilkokul döneminde oyun oynamak gayet bilinen
ve daima tercih edilen bir yöntem
olmuşken, oyunu yetişkinlerin eğitimi için makul gösterecek şey nedir ?
Bu sorumuzdan
sonra oyunun yetişkinler üzerindeki
öğrenimine
etkisini açıklamaya
geçebiliriiz.
Oyun bireylerin en savunmasız olduğu ve kendini ifşa ettiği; aynı zamanda aktif
öğrenme
anlarından biridir.
Mesela felsefe dersinde soyut aynı zamanda göreceli bir kavram olan ‘güzellik’ kavramını işleyeceksiniz. Çok fazla materyale ihtiyaç duymadan fikir kutusu adlı bir
oyuna başvurabilirsiniz. Sınıfınızdakilere, getirmiş olduğunuz herhangi bir kutunun içerisine, ‘güzellik hakkında fikirlerinizi tek
veya iki cümle
ile yazıp atın bakalım hep beraber tartışalım’ dediğinizde, sınıf çoktan oyun havasına girmiş ve tüm dikkatini o kavram üzerine odaklamış olacaktır. Bu
şekilde işlenen dersler ilgi çekici
ve daha kalıcı olacaktır.
Ankara’da katıldığım bir eğitimde insanların
birbirine yabancı olduğu ürkek
bakışlı, konuşmaya çekindiği
yaşlarının otuz ve üzeri
olan bir salonda bulunmaktaydım. Oyunun gücünü bilen ve bunu her yaştan grupla
yapabileceği eğitimini almış olan hocamızın, seminer salonunda biz yetişkinleri
kısa bir sürede,
basit ama kaynaştırıcı ‘deneyimsel oyun teknikleri içeirisinde yer alan tanışma faslı
oyunlarından birini oynatarak, bizi oyunla birbirimize nasıl ısındırdığını ve
ortamı nasıl sevdirdiğine bizzat şahitlik etmiştim.
Kısacası, oyun temelli eğitim; soyutu somut, uzağı
yakın eder. Öğrenmeyi
sevdirir, ilgi duyulmayana karşı merak uyandırır. Bu durum her yaştan bireyin eğitimi
için
geçerlidir.
İnteraktif ders işlemenin, aktif öğrenmeyi
sağlamanın en kısa yolu birlikte oyun oynamaktan geçmektedir. Aynı zamanda bireyler
birlikte eğlendiği insanlara karşı farklı bir ünsiyet besler, muhabbet duyar.
Elbette sevdiğimiz insanların öğretisi
daha tesirli ve kalıcı olur. Yani oyun temelli eğitimin neresinden yaklaşırsak
yaklaşalım her şekilde kâr
etmiş olacağız.
Son olarak yeni jenerasyonun asosyalleşdiği bir çağda yaşadığımız birçokları tarafından kabul edilmiş bir önerme iken, grup oyunlarının etkisiyle asosyalleşen çocukların sosyalleşmesini sağlayabiliriz, insan ilişkilerindeki rahatlatıcı ve eğlendirici etkisini çocuğun dünyasında uyandırabiliriz; iletişimin elzem olduğunu, kendilerinin dışında bir hayat ve hayatın içerisinde herkesin kendi dünyası olduğunu hissetirebiliriz; yetişkinlerin, olgun olması zorunluluklarını, hayatı süreki ciddye almanın ağırlığını, omuzlarındaki koca yükleri bir saat dahi olsa unutturabilir ve böylelikle motive edebiliriz. Tüm bunların sonunda oyun, eğlenirken öğrenmenin kısa bir izahıdır diyebiliriz.
Bilal ŞEN’in Yazısı
KAYNAKÇA
GÖKÇEN,
F. Ç. ( 2005). Gelişim Ve Eğitimde Yeni
Yaklaşımlar 2, Eğitsel
Oyunlar ve Uygulama Yöntemleri, Yayıma Hazırlayan: Müzeyyen Sevinç,
Morpa Kültür Yayınları, s:
490-501, İstanbul