14 Nisan tarihinde yapılacak olan Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerinde Yeşil listeden başkan adayı olan Mehmet Kaya önemli açıklamalarda bulundu.
Ticaret Odası seçimlerine siyasi müdahalenin yanlış olduğuna vurgu yapan Mehmet Kaya, “Bugün ise bazı yerel siyasetçilerin bu konuda belki de aslında kendilerini başka bir alanda ifade etmeleri gerekirken o alanda çalışmadıkları için ya da vatandaşın sorunlarını çözüm konusunda bir şey üretmedikleri için her ne hikmetse hem Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerine hem de Ticaret Borsası seçimlerine müdahale etmeye çalışan bazı yapıların olduğunu görüyoruz” dedi.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasının 14 Nisan’da yapılacak seçimlerinde Yeşil Listeden Başkan Adayı olan Kaya, seçimlerde neden aday olduğunu ve seçilmesi halinde yapacaklarını anlattı. Geçmişte oda seçimlerine siyasi müdahalelerin yapıldığını bunun da kentin tamamını kuşatacak bir yapıdan yoksun olduğuna işaret eden Kaya, “Ticaret ve Sanayi Odası kentin tüm ruhunu tüm rengini temsil etmelidir. Eğer Oda bir yapının izdüşümünde olursa kente istenileni veremez” dedi.
Diyarbakır’ın Batıdaki algısının yanlış olduğuna ve bunda da yerel medyanın güçsüz olmasının payı olduğuna değinen Kaya, “Ulusal medyanın Diyarbakır’ı yansıtma şekli ister istemez Türkiye toplumunda bir algı yaratıyor. Buna karşı yerel medyanın yayının güçlenmesi Diyarbakır’ın gerçek, doğru yüzünü hem Türkiye’ye hem dünyaya tanıtacaktır.” dedi.
“O DÖNEM ADAY OLMAYACAĞIM DİYENLER BUGÜN ADAY OLMA KARARI ALDILAR”
Seçimlere kısa bir süre kaldı, sahadaki çalışmalar ne düzeydedir. Dört aday yarışıyor, sizce sandıktan nasıl bir tablo çıkar?
Aslında seçimler Ekim ayı içerisinde yapılacaktı. Tabii Bakanlar Kurulu kararıyla seçimler 6 ay ertelendi. Biz o dönem Diyarbakır’daki ekonomik temelli STK’lar ve iş insanları olarak sağduyulu bir şekilde yaklaştık ve siyasetin seçimlere müdahalesinden rahatsız olduk. Bunun üzerine Diyarbakır’da tek liste oluşturma ve Diyarbakır’ın sorunlarını belirleyerek o sorunlar üzerine çalışacak bir süreç başlatıldı STK’lar tarafından. Bu süreç bizden bağımsız bir şekilde gelişti. Öncelikle ben o sivil toplum kuruluşu ve iş insanlarının kurduğu yapıya teşekkür ediyorum. Doğru bir çalışma yaptılar. Bugün aday olarak ortaya çıkan hemen hemen herkesle görüşmeler yaptılar. O görüşmeler sonucunda o dönem hiç kimse adaylıkla ilgili net olarak bir ifade kullanmadı. Hatta aday olmayacaklarını ifade edenler oldu. O zaman tek liste üzerinden bir mutabakat sağlandı. O dönem Sivil Toplum Kuruluşlarının da bize, “Siz yaparsanız biz de tek liste olarak tüm STK’lar ve ekonomik iş örgütleri olarak sizi destekleriz’ yönlü açıklamasına doğrusu ben de olumlu cevap verdim. Diyarbakır’ın son iki seçimde yaşadıklarını onlar da biz de çok iyi biliyorduk. Yani, Diyarbakır’ın tamamını temsil edecek bir yapının oluşması gerekiyordu. Hatta o dönem seçime bir ay kala bir basın açıklaması ile de bunu duyurduk. Tabii seçimler ertelenince yeni bir yapı oluştu. Aslında o dönem aday olmayacağım diyenler bugün aday olma kararı aldılar. Tabii ki, en demokratik hakları, ben bunu eleştiri anlamında söylemiyorum ama bu kentin ortak aklı yaratma zorunluluğu var. Çünkü bu kent sadece ekonomik adımlarla sorunlarının giderileceği bir kent değil. Hem ortak aklı yakalayacaksınız hem ortak bir siyasi yapı kuracaksınız ve ancak bununla birlikte başarıyı yakalayabileceksiniz. Ben tam da Diyarbakır’daki iş camiası ve STK’ların talebi doğrultusunda ki, halen de destekleri devam ediyor ve onlara desteklerinden dolayı teşekkür ediyorum.
“KENTİN TÜM RENKLERİYLE YÜRÜYECEĞİZ”
Diyarbakır’da hem yapısal anlamda hem de işlevsel anlamda bir sorunlar yumağı var. Ticaret ve Sanayi Odasının bu anlamda önüne koyduğu bir çalışma programı var ki, bu bizim programımızdır. Yani, bu program çerçevesinde Yeşil Liste oluştu ve birlikte Diyarbakır’ız şiarı altında bu yola çıkıldı. Yani, bu liste Mehmet Kaya’nın tek başına bir listesi değildir. Mehmet Kaya’yı Başkan yapmaya çalışan, orayı tek başına yönetmesini sağlayacak bir yapı değildir bu yapı. Tamamen kentin siyasi, ekonomik anlamda tüm rengini oraya taşımaya çalışan bir anlayış hakim yeşil listenin etrafında. Biz de bunu hayata geçirmeye çalışıyoruz ama tabii muhakkak şunu da bilmemiz lazım ki, çoğulculuk bu kentte en çok önümüze koymamız gereken amaçlardan bir olmalı. Bu nedenle çok listeyle seçime girmek de bu kent için bir avantaj sağlar. Bu şu demektir, kim kazanırsa kazansın hep birlikte çalışmaların takipçisi olacağız. Yani, çoğulculuk açısından farklı farklı listelerin olmasını da önemsiyorum.
“SİYASİ MÜDAHALE YANLIŞ”
Geçmiş dönem oda seçimlerine siyasilerin müdahalesinden söz ettiniz, bu müdahaleler bugün için söz konusu mudur?
Maalesef söz konusu. Ben hem 2009 hem de 2013’te iki dönem de aday olduğumda tam da bu müdahalelere karşı duruş sergileyen bir pozisyonda oldum. Siyasilerin müdahalesinin yanlış olacağını ve bunun kent için hayırlı olmayacağını, sıkıntı yaratacağını ifade ettim. Bugün ise bazı yerel siyasetçilerin bu konuda belki de aslında kendilerini başka bir alanda ifade etmeleri gerekirken o alanda çalışmadıkları için ya da vatandaşın sorunlarını çözüm konusunda bir şey üretmedikleri için her ne hikmetse hem Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerine hem de Ticaret Borsası seçimlerine müdahale etmeye çalışan bazı yapıların olduğunu görüyoruz. Bölgede güçlü iki tane siyasi parti var, biri AK Parti diğeri de HDP. Dönüp baktığımızda AK Partinin genel siyasetinin bir müdahalesi olmamakla birlikte yerel siyasetçilerin müdahale etmeye çalıştıklarını gözlüyoruz. Umarım kapsayıcı olmaları gereken bu siyasiler oda seçimlerine müdahaleler konusunda biraz daha düşünüp geri çekilirler. Burası sivil alandır.
“TİCARET VE SANAYİ ODASI BU KENTTE 16 BİN ÜYESİ İLE ÖNEM ARZ EDİYOR”
Bunu biraz açar mısınız zira geçtiğimiz günlerde her iki partinin de il başkanları ile bu konuyu görüştük ve onlar da oda seçimlerine müdahalenin yanlış olduğunu belirttiler…
Mehmet Kaya: Tabii ki bu konuda direkt açıklama olmadığı için buradan isim belirterek bir suçlamada bulunmak istemiyorum. Tabii ki hepimiz bu kentte yaşıyoruz ve iş insanlarının seçimlere kimin nasıl müdahale ettiğiyle ilgili genel bir bilgisi var. Başta da belirttim, siyasi partilerin genel merkez anlamında, yerel il yönetimleri anlamında bir müdahalelerinin olmadığını söyleyebilirim. Ama bazı yakınlıklar üzerinden kurulan siyasi müdahaleler var ki, ben onların da biran önce bu uygulamadan vazgeçmelerini bekliyorum. Çünkü bu müdahaleler onların da istemediği sonuçların çıkmasına sebep olacaktır. Geçmiş dönemlerde başka bir siyasi partinin müdahalesinin yaratmış olduğu sonuçları görüyoruz. Bugün ise diğer bir siyasi partinin müdahale etmeye çalışması, geçmişten ders alması gerektiğini gösteriyor. Çünkü daha sonra seçtirdiğiniz yapının icraatlarından da sorumlu olmuş oluyorsunuz ki, sivil topluma siyasetin müdahalesi hiçbir zaman halk için yararlı bir sonuç çıkarmaz. Sivil toplum dediğiniz tamamen bağımsız durmalıdır. Tabii ki bunu tarafsızlık anlamında ifade etmiyorum. Elbette ki sivil toplum kuruluşlarının bu bölgede taraf olması gereken konular da vardır. Yani, kentin ekonomisinin gelişmesi konusunda taraf olacaklardır. STK’ların her kesimle görüşebilecek bir pozisyonda olmaları gerekir. Eğer siz yalnızca bir siyasi partinin desteği ile oraya gelirseniz o zaman siz tek bir merkezden bu kenti yönetmeye çalışırsınız. Yerel yönetimler bazen sizin dışınızdaki siyasi partinin eline geçtiği zaman siz yerel yönetimlerle işbirliği içinde çalışmazsanız bu kentte Ticaret ve Sanayi Odasının bir kolu eksik olmuş olur. Yani, eğer siz oda olarak merkezi hükümet ile çalışmaz bir duruş sergilerseniz aynı şekilde bu defa da yapacağınız hizmetlerin aksayacağını görürsünüz. Burada iki kesime önemli görev düşüyor. Birincisi aday arkadaşlara düşen görevdir; bizler siyasetten ve siyasetçilerden uzak olacak şekilde bir seçim propagandası yapacağız. Siyasilere de şu görev düşüyor; geçmişten ders çıkararak bu tür seçimlere müdahale etmenin bu kente yapılacak en büyük kötülük olduğunu bilecekler. Oda seçimlerinde sadece kendi adamını seçtirmeye çalışmak diğer bir tarafa tamamen kör kalmayı beraberinde getirtir. Ticaret ve Sanayi Odası bu kentte 16 bin üyesi olan ve kentin taleplerini duygularını dile getiren önemli bir yapıdır. Onun için de kent için böylesine önemli bir merkezinin kesinlikle siyasete eşit bir mesafede ama siyasetin dışında da tarafsız bir şekilde durması gerekiyor.
“ORTAK AKIL YEŞİL LİSTEYİ OLUŞTURAN AKILDIR”
Konuşmanızda listelerin oluşması konusunda ortak akıla vurgu yaptınız, gelinen noktada böylesi bir birliğin yakalanamamış olmasının kente olumsuz bir etkisi olur mu?
Aslında her şeye rağmen bir ortak akıl yakalandı. Listeler farklı olsa bile bu kentin ruhunu temsil eden Sivil Toplum yapıları, ekonomik iş örgütleri ve önemli sivil aktörler Yeşil Liste etrafında ‘Birlikte Diyarbakır’ız’ girişiminin ortak aklıdır. Bu liste Mehmet Kaya’nın bir listesi değildir. Bu liste bu kentin sivil yapılanmasının listesidir. Muhakkak bireysel adaylıklar çıkacaktır. Kendinin Ticaret Odasında ifade etmeye çalışan, farklı projeleriyle katkı sunmak isteyen olabilir ki, biz bunları da listemize davet ettik. Gelin istediğiniz şekilde bu listede kendinizi ifade edebilirsiniz dedik. Yani, mevcut adaylardan bir kısmına biz Ekim ayında da gittik ve başkanlık dahil her şeyi tartışarak karalaştıralım dedik. Ama o zaman ‘hayır biz sizi destekliyoruz’ dediler. Yani, bireysel talepleri olanlar ya bu yapının içinde duramadılar ya da kendi taleplerini hayata geçirme konusunda bağımsız bir duruş sergilemek istediler. Tabii ki bu bireysel duruşların da bir iradeleri var ama kentin ortak aklı nerededir derseniz şuan Yeşil Listeyi oluşturan akıldır.
“GENÇ İŞSİZİZ, ÜLKE İÇİN EN RİSKLİ ALANDIR”
Kentimizde 260 bin resmi işsiz bulunmakta. Kentin işsizlik haritasını çıkardınız mı ve kentin bu talihsiz durumunu değiştirecek projeleriniz var mı?
Her ne kadar TÜİK rakamları yüzde 15 civarında bir işsizlik tarif etse bile işsizlik bölgenin büyük bir sorunudur. Bölgedeki işsizlik resmi rakamların çok üzerindedir ve bu rakama genç işsiziler açısından baktığımızda çok daha vahim bir tablo ile karşılaşmaktayız. Türkiye’nin genç nüfustaki işsizlik oranı bakımından Diyarbakır ve Şanlıurfa önce geliyor. Genç işsiziz ülke için en riskli alandır. Çünkü siz geleceği bu gençler üzerinden kuracaksınız. Eğer siz gençleri işsiz, amaçsız ve umutsuz bir şekilde tutarsanız bu ülkenin geleceğinin doğru temelde inşa edilmesinin önündeki en büyük engeldir. Ticaret ve Sanayi Odası bu konuda en önemli aktörlerden biridir. Bu çalışmaları yaparken de hem yerel yönetimlerle hem hükümetle hem de kentin ortak aklı ile birlikte hareket etmek zorundadır. Doğrusu henüz Diyarbakır’da bu konuda sağlıklı bir çalışma dahi yapılmış değil. Bu kentteki işsizlerin durumu nedir; eğitim anlamında, mesleki anlamda durum nedir veya bu işsizler hangi sektörler için kalifiye hale getirilir. Henüz kentimizin ekonomik yol haritası oluşmuş değil. Bizim kitapçığımızda bu konu 2021 ekonomik vizyonu olarak tanımlandı. Bu şu demekti, Diyarbakır’da bir ekonomi kongresi yapacağız. Diyarbakır’daki işsizliğin boyutları, iş imkânları nelerdir, bu konuda bir vizyon ortaya koyacağız.
Bu sorunların üstesinden gelmenin iki yöntemi var. Birincisi yapısal müdahaleler gerekiyor. Sadece Ticaret Odası bünyesinde bir şirket gibi yönetilerek işsizlik çözülemez. Ticaret ve Sanayi Odaları yapısal bir dönüşüm sağlarlar ve yapısal dönüşümü sağlanan kurumlara işlevsellik kazandırırlar. Bugün Diyarbakır’a büyük bir yatırımcı getirin ve ona yardım edecek bir yatırım destek ofisinin olmadığını göreceksiniz. Yani, dışarıdan gelecek yatırımcıya yol gösterecek bir birimimiz bile hala yok. Bunun için her şeyden önce bu kentin bir yol haritası olacak ve dışarıdan gelen bir yatırımcı bu kentin ekonomik hedefinin ne olduğunu bilecek. İkincisi de yatırımcılara kolaylıklar sağlanacak. Hem bölgede hem de Ortadoğu’da çatışmalarla anılan bir ortamda siz diğer kentlere göre dezavantajlı durumdasınız. Sizin bu dezavantajı avantaja çevirmek için yapılar kurmanız gerekiyor ki, dışarıdan bölgeye yatırımcı çekesiniz.
“ÇÖZÜM SÜRECİNDE YATIRIMCILAR BÖLGEYE GELDİ”
Biliyorsunuz, mevcut Başkan Ahmet Sayar, çok zor bir dönemde görev yaptı ve bölgede yaşanan olaylardan dolayı yatırımlarda ciddi kayıplar meydana geldi. Bugün ise Ortadoğu’daki olumsuz tablo devam ederken, yatırımcılar için bir belirsizlik ortamı devam ediyor. Böyle bir atmosferde siz bölgeye dışarıdan yatırımcı çekmek için ne gibi projeler geliştirdiniz?
İki çalışmayı önümüze koyduk; o iki çalışma birlikte yapılmazsa bu kentin ekonomik anlamda yatırım alama olanağı oldukça zayıf. Bu bir realite ve biz bunu örtemeyiz, yokmuş gibi davranamayız. Birincisi bölgede güvenlik politikasının öne çıkarıldığı bir Kürt sorunu süreci yaşıyoruz. Bu kent şunu da gördü ki, 2013 /2015 yılları arasında bölge bir barış süreci yaşandı ve bu süreçte bölgeye yatırımcılar gelmeye başladı. Bölge insanı da kente yatırım yapmaya başladı. Bu gösterdi ki, evet bu kentte barış sağlanırsa aslında yatırım iklimi var. Yani, insanlar Ortadoğu’ya Diyarbakır’dan gidecek şekilde bölgeye yatırım yapmak istiyorlar. Bu hem kent insanı için hem de Batıdaki iş insanları için geçerli. Barış sürecinde Ortadoğu pazarındaki imkânlar yakalandı. Bu da şunu gösteriyor ki, Ticaret ve Sanayi Odası Kürt sorununun barışçıl çözümünde taraf olmak zorundadır. Bu şu demek değildir; slogan atan bir DTSO. Hayır, akılcı politikalar üreterek bu sürecin içerisinde rol almayı bilen bir DTSO. İkincisi de kentin ruhunu, siyasi atmosferini, yatırım alanlarını bilerek doğru bir strateji hazırlamak. Her iki alanı da birlikte geliştirmediğiniz sürece yatırımcı da gelmez. Şunu da demiyorum, çatışmanın olduğu yere yatırımcı gelmez diye. Sonuçta bu kentte 2 milyona yakın insan yaşıyor. Ve son dönemde huzur içinde de yaşıyoruz. Hatta bu son dönemde Batı illerine gittiğimizde huzursuzlanmaya başladık. Şunun da altını çizmek isterim ki, bu kente birinci derecede yatırım yapmak isteyen bu kentin insanlarıdır. Evet, çözüm sürecinin sonlandırılmasıyla birlikte ve OHAL’in de etkisiyle bölgedeki yatırımcı da bir ürperti başladı. Gelecekle ilgili umutsuzluk oldu. Bunun iki nedeni var; birincisi Kürt sorununun çözümü ile ilgili endişeler başladı. Bununla ilgili kentteki sivil toplumda ileri gelen aktörlerin de bu sorunun çözümü ile ilgili sessiz kalmaları da toplumda bu karamsarlığın oluşmasına sebep oluyor. Hiçbir savaş, çatışmalı süreç ilelebet devam etmez. Muhakkak bu süreçler barış içerisinde bitecek. Biz bunu daha az kayıpla ne kadar erken bitiririz, bunun hesabını yapacağız. Tabii ki, bununla ilgili de açıklamalar yapacağız. İkincisi de maalesef bugünlerde iş insanlarıyla ilgili çok yoğun gözaltılar bölgede yaşanıyor. Bu da ister istemez iş insanlarını rahatsız ediyor. Şimdi burada barış sürecinde yerel yönetimlerle tamsı olmayan iş insanı olamaz. Ama siz tutup o muhataplığı, teması başka bir şeye çevirirseniz, sanki bir suçmuş gibi değerlendirirseniz tabii ki iş insanı burada ürker. Gerçekten burada şiddete destek veren insanlar varsa muhakkak bunlar cezalandırılsın. Ama şiddetten bağımsız bir şekilde farklı nedenlerden dolayı destek vermiş insanların da toplumda bir korkuyu, endişeyi yaratacak şekilde bir yöntemle gözaltına alınmaları kentteki yatırımcının durmasına sebep olur. Böylesi dönemlerde makro projeler yapacak yatırımcı çekmeyebilirsiniz ama dönemsel ihtiyaçları karşılayacak yatırımcıları getirebilirsiniz. Ticaret ve Sanayi Odası, Valilik ve Belediyenin burada sorumluluk alması gerekiyor. Geçmiş dönemde maalesef bunlar yapılamadı.
“EKONOMİK KALKINMA BAŞKA, KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ BAŞKA”
Bölgeye ilişkin teşvik paketleri açıklandı ama istenilen ivme bir türlü yakalanamadı. Hükümetin yatırım anlamında bölge politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herhalde yirmi yedincisi açıklandı ama teşvik paketlerinin yarattığı yanlış algılar var. Şimdi şunu görmek gerekiyor; siz eğer bir yerle ilgili ekonomik anlamda bir karar alıyorsanız o bölgenin sosyoekonomik olarak, yaşam kalitesi olarak son yirmi yılını bölge illeri oluşturuyorsa burada bir politika yanlışlığı var. Bölge verimli mi, verimli. Genç nüfus var mı, var. Yer altı yerüstü kaynakları bakımından zengin mi, zengin. İklimine bakıyorsunuz, Allah her şeyi vermiş. Peki, bu rakamlar niye böyle? Bölgenin ekonomik kalkınması her zaman çatışmalı süreçlerle birlikte değerlendiriliyor. Ne zamanki bölgede Kürt sorununun çözümünde sorunlar yaşandı, haydi yeni bir ekonomik paketle Kürt sorununu çözelim gibi yanlış bir anlayış var. Ekonomik kalkınma başka Kürt sorununun çözümü başka bir şeydir. Ama bunlardan birini tutup diğerinin yerine koymaya çalışırsanız, bu proje hayata geçmez. İkincisi teşvik dediğimiz paketler Ankara’dan bürokratlar tarafından hazırlanan ve bölge dinamiklerini içine koymadan, bölgenin hassasiyetlerin, önceliklerini bilmeden hazırlanan paketlerdir. Bu paketler sayesinde ise iki şey gerçekleşiyor. Batıdaki iller de bu teşvik paketlerine konduğu için yatırımcıya bölgeye teşvik paketi çıkarılıyor gibi gösterilip aslında yatırımların büyük kısmının Batı illerine çıktığı görülüyor. Uşak ve Düzce illeri buna örnektir. Açılan her paket bize şunu gösterdi; bölgeler arası kalkınmışlık farkını daha da arttırdı. Bölgeler arası kalkınmışlık farkı kaldırılsın diye bölge için yapılmış paketler tam tersi bir işlev gördü. 2003 yılından 2018 yılına kadar olan rakamlara baktığınız zaman bölge illeri diğer illere göre kalkınmışlık farkı açısından avantajlı bir hale gelmek şöyle dursun fark daha da açıldı. Biz ısrarla hep şunu ifade ettik. Bu bölge 30 yıl ve hale devam eden bir OHAL’le yaşadı. Şimdi bölge bu dönemi yaşarken ekonomik olarak tabi ki çöktü. Eğer bir teşvik paketi çıkaracaksanız 30 yıllık bu dezavantajı giderebilecek bir paket çıkarmalısınız. Bakın Diyarbakır’a özel okul açmakla İstanbul’a özel okul açmak arasında teşvik anlamında iki puanlık bir fark var. Peki, hangi yatırımcı iki puan için İstanbul yerine Diyarbakır’a yatırım yapar? Şimdi siz aynı paket içinde sadece aralarına kademe koyarak bölge illeri ile Batı illerini aynı kefeye koyarsanız aradaki kalkınmışlık farkını gideremezsiniz. Bölgeyi ayrı bir statüde değerlendirmeniz gerekir.
“STK’LAR DİRENÇ GÖSTEREBİLİRLERDİ”
Teşvik paketlerinin isabetli olmadığı konusunda STK’ların bir yetersizliği oldu mu, hükümete baskı anlamında?
Bu konuda STK’ların bir yetersizliği olduğunu sanmıyorum. Bu işin temel sorunu ülkemizdeki yönetişim anlayışı. Bölgedeki STK’ların iş insanlarının, iş örgütlerinin hazırladıkları raporlara baktığınızda aslında hem sorunu doğru tespit eden hem de bu soruna doğru yaklaşımlar getirildiğini görebiliyoruz. En son cazibe merkezi projesi; Diyarbakır’da 300’ün üzerinde başvuru oldu. Ama hükümet cazibe merkezi projesini hayata geçirmeden teşvik paketi içine aldı. Evet, vurguladığınız noktada cazibe merkezi projesinin kaldırılması konusunda STK’lar direnç gösterebilirlerdi. Bu konuda bir sessizlik oldu.
“BUGÜN 90’LI YILLARI AŞAN BİR BEYİN VE SERMAYE GÖÇÜ VAR”
Bölgenin ekonomik gelişiminin sağlanması açısından ne gibi projeler geliştirilebilir?
Bölgenin ekonomik açıdan gelişemememsinin önündeki en büyük engel Kürt sorununun barışçıl bir şekilde çözülememesidir. Bugün 90’lı yılları aşan bir beyin ve sermaye göçü var bölgede. Bölge illerindeki yatırımcılar bankalara kredi başvurusunda bulunduğunda bile sıkıntılar yaşıyor. Bankaların genel merkezleri maalesef bölgedeki şirketlere karşı önyargılı. Bölge şirketlerinin kredibilitesi tamamen çökmüş durumda. Son dönemlerde hızla şirketlerini batıya taşıyan yatırımcılar oldu. Bu çok tehlikeli bir süreçtir. Bunu belki bugün hissedemeyiz ama bu sayı arttıkça yarın bölgedeki işsizlik daha da derinleşecek. Evet, bölgeden bu beyin ve sermaye göçünün engellenmesi lazım. Bölgedeki bankaların bir gayrı menkulü değerlendirmesinde ve raporlamada gerçek anlamda bir değerlendirme yapılmalı ki, o kişinin mal varlığı gerçek anlamda ticaretine yansısın. Bölgenin en önemli ekonomik sorunu finans sorunudur. Bankaların bölgeye bakış açısının biran önce değişmesi zorunludur.
“TİCARET VE SANAYİ ODASININ SANAYİ BÖLÜMÜNÜ AYIRACAĞIZ”
Bölgeye ilişkin ilk orta ve uzun vadedeki projelerinizden bahseder misiniz?
İki şeyi önümüze koyuyoruz; bir bu kentin yapısal dönüşüme ihtiyacı var. Yani, kişi ekseninden çıkması lazım. Olaylara kurumsal olarak bakmalıyız. Eğer biz Ticaret Odasını kişiler üzerinden değerlendirirsek, onu bir şirket olarak değerlendirirsek başına kimi getirirsek getirelim yapısal bir dönüşüm yapmadığımızı sürece kurumlarımız işlevsel olmaz. Bunun için de bu yapısal dönüşüm kapsamında öncelikle Ticaret ve Sanayi odasının sanayi bölümünü ayıracağız. Yani, Diyarbakır’da hem bir Ticaret odası hem de bir sanayi odası olacak. Bunun avantajı nedir; birincisi bir sanayi kültürünün oluşmasını sağlayacağız. Sanayicilere hizmet veren bir yapı kurulacak ve sanayicilere hizmet verecek. Bu buraya yatırım yapmak isteyen yatırımcıları bilgilendirme anlamında çok önemli. İkincisi ise Bismil ilçesinin de bir Ticaret odası olacak. Çünkü Bismil’in üye sayısı bir Ticaret odası için yeterlidir. Üçüncüsü ise Diyarbakır’da bir güç birliği şirketi kurmamız gerekecek. Yani, sermayelerimizi ortaklaştırarak kente gelmesi gereken yatırımları önceleyecek anonim şirketini kuracağız. Bunları da başkan yönetmeyecek. Onun için de odayı başkan ekseninden çıkarmamız gerek. Ticaret Odası iktisadi işletmeler kuracak. Fuarcılık anonim şirketi kuracak. Kentimizde özel bir üniversite yok, bu ise çok büyük bir eksiliktir. Kent dinamikleri ile birlikte Diyarbakır’da öze bir üniversitenin kurulması için çalışmalara hemen başlayacağız. Yine, bölgede karma OSB’ler yerine daha spesifik ve o bölgenin ihtiyaçlarına, potansiyeline uygun OSB’ler kurulacak. Bunu yaparken de yatırımların tümünü Diyarbakır merkezde toplayacak değiliz. Ergani, Silvan Bismil gibi büyük ilçelerimize de OSB’ler kuracağız. Bugün kadın girişimciler grubu var ama kadın meclisi de oluşmalıdır. Ticaret ve Sanayi Odasında sadece kadınlardan oluşan bir meclis oluşturacağız. Bunu da sadece seçilmişlerden değil, Diyarbakır’da şirket yöneten, işletmesi olan kadınları da alacağız ve bu meclis DTSO meclisi ile aynı statüde olacak. Bu vaatlerin altında ise sadece Mehmet Kaya olmayacak, bizimle birlikte olan, ortak aklı var ettiğimiz bütün ekonomik kuruluşlar, STK’lar olacak. Son olarak şunu vurgulamak istiyorum; bölgede çok önemli bir toplumsal birliktelik var. Biz ise bunu ekonomik birlikteliğe çevirmek için iş insanlarının desteğini bekliyoruz.
MEHMET KAYA KİMDİR?
Diyarbakır doğumlu olan ve ilk, orta, lise öğrenimini Diyarbakır’da tamamlayan Kaya, Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesini bitirdi. Ardından Dicle İlçesinde eczacılık faaliyetleri yürüten Kaya, son olarak da eğitim öğretim sektörüne Diyarbakır’dan katıldı. Diyarbakır’da iş insanı olarak birçok sektörde faaliyet yürüten Kaya aynı zamanda çeşitli STK’larda da görev aldı. DİTAM’ın kurucusu olan ve halen de başkanlığını yürüten Kaya geçmişte Ticaret ve Sanayi Odası başkanlığı görevinde de bulundu.
Kaynak: Tigris Haber Gazetesi