Dünya Mülteciler günü dolayısıyla açıklama yapan Diyarbakır Barosu Göçmen Komisyonu, mültecilere sağlanan hakların sığınmacılara tanınmadığına dikkat çekerken, mültecilerin ırkçı söylemlerden dolayı ırkçı saldırılarla karşı karşıya kaldığına vurgu yaptı.
DİYARBAKIRGAZETE- Diyarbakır Barosu, Dünya Mülteciler günü dolayısıyla Adli Yardım binasında açıklama yaptı. Açıklamayı Diyarbakır Barosu Göçmen Komisyonu Başkanı Ahmet Mullamuhammed okudu.
‘MÜLTECİLERE SAĞLANAN HAKLARIN ÇOĞU SIĞINMACILARA TANINMAMAKTA’
Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Dünya genelinde artan çatışma ve şiddet ortamı, insan hakları ihlalleri ve ekonomik krizler nedeniyle göç eden, iltica için ülke arayan ve zorla yerinden edilen insan sayısının artmasına sebep olmuştur. Uluslararası korumaya gerek duyan ve göç etmek zorunda kalan insan sayısının artması, uluslararası geçiş güzergahı olması sebebiyle Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmektedir. Türkiye’nin yıllardan beri içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve benzeri sorunların kaynağı olarak, tek amacı yaşamak ve yeniden hayata adım atmak olan Mültecilerin gösterilmesiyle karşı karşıyayız. Bilindiği üzere; Türkiye’ye Doğu ülkelerinden iltica talebinde bulunan kişilere sığınmacı statüsü verilmekle beraber, Batı ülkelerinden iltica talebinde bulunan kişilere ise mülteci statüsü verilmektedir. Bu iki statü arasında hakların tanınması noktasında çok büyük farklılıklar mevcuttur. Mültecilere sağlanan hakların çoğu sığınmacılara tanınmamaktadır. Bu bağlamda doğu-batı ayrımına gidilmesi hak ihlallerinin ortaya çıkmasına neden olduğundan, Mültecilere sağlanan hakların sığınmacılara da uygulanması gerekmektedir. Sığınmacı politikası ile mülteciler, Uluslararası sözleşmelerde düzenlenen ana haklarından olan Barınma, Eğitim, Sağlık, Serbest dolaşım ve Çalışma hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerden faydalanamadıkları gibi, bu politikanın mültecilere bir imtiyaz olarak gösterilmesi kabul edilemez.”
‘TÜRKİYE’DEKİ MÜLTECİLER NEFRET SUÇLARINA MARUZ KALMAKTA’
Son yılarda ülkede ırkçı saldırıların arttığına dikkat çeken Mullamuhammed, sözlerini şöyle sürdürdü: “Son yıllarda ülkeye ve siyasi hayata hakim olan kutuplaştırıcı dilin bu yönlü nefret söylemli ve ırkçı saldırıların oluşumuna etki ettiği, kullanılan bu ayrımcı dilin, toplumda telafisi olmayan olaylara zemin sunduğu açıktır. Son süreçte herkesin de bildiği üzere, Türkiye’deki Mülteciler, uzun süredir var olan ve katlanarak artan nefret suçlarına maruz kalmaktadırlar. Bu tarz suçlarla mücadele amacıyla etkin bir yargılama faaliyetinin yürütülmemesi nedeniyle, mevcut nefret suçu ve söylemi artarak devam etmektedir. Geçtiğimiz seçim sürecinde, siyasi partilerce propagandalarında, mültecilerin geri gönderilmesi vaadinde bulunulmuştur. Uluslararası sözleşmelerde ve bizzat Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre sözleşmesinde mültecilerin geri gönderme yasağı açık bir şekilde düzenlenmiş olsa da, yıllardan beri idare tarafından çiğnenen bu yasak hukuka aykırı olmasına rağmen seçim süreçlerinde vaat konusu haline getirilmiş, insan haklarının ihlal edileceği gözardı edilerek kamu vicdanı yaralanmıştır. Her türlü ırkçı saldırılara zemin hazırlayan toplumsal barışı ve bir arada yaşama kültürünü zedeleyen politikalardan ve söylemlerden vazgeçilmesini, ırkçı saldırıların önüne geçmek için toplumun tüm kesimlerinin sorumluluğunun bulunduğunu hatırlatmak isteriz.”
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER UYGULANSIN
Maraş merkezli depremin mültecilerin, yaşam koşulları olumsuz etkilediğine dikkat çekilen açıklamada Mullamuhammed, şunları söyledi: “Bazı medya organlarında yapılan yayınların ardından deprem bölgelerinde mültecilere yönelik saldırılar artmıştır. Medyanın, toplumun hassas olduğu ve manipulasyona açık alanlarda sorumlu bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Aynı zamanda, haberlerin mültecilerin haklarına saygı gösteren bir şekilde sunulması ve nefret söylemi, önyargı veya ayrımcılık içermemesi gerektiği de unutulmamalıdır. Depremzede mültecilere yönelik kayıtlı olduğu kent dışında 60 günlük ikamet sınırlamasının kaldırılmalı. Depremden etkilenen on bir ilde yaşayan mülteciler; yaşamlarını yeniden kurabilecekleri, hak ve hizmetlerden yararlanabilecekleri, barınabilecekleri, çalışabilecekleri, eğitim ve tedavi görebilecekleri kentlerde koşulsuz ve hak kaybına uğramadan ikamet edebilmesi sağlanmalıdır. Bu anlamda mülteciler için ikamete/kayda kapalı iller, ilçeler, mahalleler; öncelikli olarak depremden etkilenmiş tüm Mültecilere açılmalıdır. Kişilerin depremden dolayı göç etmeleri sebebiyle kayıttan düşerek düzensiz bir biçimde hukuki statüsüz kalması, temel ihtiyaçlarına ulaşmada engel teşkil etmektedir. Depremzede mültecilere gittikleri şehirlerde yeniden kayıt hakkı verilmelidir. Mülteci kavramını ve temel hak ve hürriyetlerini net bir şekilde çizen Avrupa İnsan hakları sözleşmesi, Cenevre antlaşması ve diğer uluslararası hukuk normlarına tabi kalınması, sözleşmenin uygulanması gerekmektedir.”
Mullamuhammed, Diyarbakır Barosu Mülteci Hakları Komisyonu olarak, mültecilerin yaşamakta olduğu sorunların ve maruz kaldıkları hak ihlallerinin sıkı bir takipçisi olacaklarını söyledi.