Yıllar önce Kudüs’ü anlatan bir şiirde denk gelmiştim bu dizelere; ey hüzün dolu olan şehir diye… Onca asır, onca yıl ve onca yoldan sonra anlıyor insan bazı şeyleri kendi fikir dünyasında…
Bir zaman Çeçenistan ve Afganistan’daki mazlumlar için gözyaşı döktük, bir zaman Arakan ve Filistin için. Kimi zaman Çin’deki zulme karşı çıktık kimi zaman da Afrika’daki dramlara..
Hepimizin kendi iç dünyasında bir kahramanı vardı.
Şamiller, Ömer Muhtarlar, Dudayevler, Ahmed Yasinler ve daha niceleri…
Yıllarca mahzun beldeler için gözyaşı döken bir coğrafyada yaşamanın belki de haklı gururu bizimkisi. Yıllar sonra Ahmed Arif’in “Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim. Olmalı zaten. Olmazsa insan olmaz yüreğim” dizelerinde bunu daha iyi anlamıştık.
Zikredilen coğrafyaları aşan bu durum zamanla dünyanın bir çok yerine yerleşti. Ülkemiz ve insanı, tüm dünya için bir umut ışığı oldu. Hani diyordu ya şair; “Umut kelimesinin karşılığı Türkiye olmalı” diye. Aynen de öyle oldu.
Ancak malesef tarihin en büyük felaketlerinden biri ülkemizi vurdu. 13 milyon insanı ve dolaylı olarak tüm ülkeyi etkileyen deprem felaketi geride bir çok acı hatıra bıraktı bize… Yıkılan evler,iş yerleri,parçalanan araçlar gibi maddi hasarların yanında psikososyal bir çok travmaya da yol açtı. Bazı anneler evlatsız kaldı bazı evlatlar annesiz.
Öyle görünüyor ki geride kalanlar için daha zor olacak bundan sonrası.
İnsan insanın kurdudur demişti yıllar önce bir filozof ama Türkiye bu algıyı değiştirmişti. Bu coğrafyada insan insanın her zaman umudu çoğu zamanda yurdu oldu. Depremin ilk anından itibaren bölgeye birçok insan akın etti. Anadolu insanının civanmertliğine bizatihi şahit oldum. Kimi aşını, kimi işini, kimi evini paylaştı.
Tabi bu felaketten bile ders alamayan nasipsizlerde yok değildi. Bırak aşını ve işini paylaşmayı insanların aşıyla ve işiyle oynayan kendinden başkasını düşünmeyen tiplerde hiç az değildi. Azgın azınlık hiç bu kadar çok olmamıştı. Allah onlara fırsat vermesin…
Tabi bunları yazarken sadece olayın vatandaş kısmını kast etmediğimi bilmenizi isterim. Bürokrasinin Habil’i olduğu kadar Kabil’i de var; Harun’u olduğu kadar da Karun’u. İnsanlık dersi veren bir hayli mülki amir oldu ancak sınıfta kalanlarda az değildi. İdarecilikte kriz yönetiminin önemi ortaya çıktı. İnsanlar ne der diye bir put var içimizde ve bu süreç en çok o putu kırmamız gerektiğini gösterdi bize. Mesela bir yardım yaparken başkası bunu görsün diye yapmamalıyız veya biriyle arkadaşlık,dostluk kurarken ya da birine selam verip masasına otururken başka bir amacımız olmamalı. Öncelikle samimiyet olmalı sonra samimi niyet. Yoksa yaptıklarımızın bize de başkasına da bir faydası olmaz.
Yıllar önce bir şiir yazılmıştı Kudüs’e.
Bugün Kudüs artık Diyarbakır, Antep, Maraş, Hatay, Malatya, Adıyaman, Elazığ ve zarar gören tüm illerimizdir. İçimizdeki düşmanlığı durduracak, enkazın altında kalan yıkık duvarlardaki kanı silecek, oradaki insanımızı kurtaracak, devletine sahip çıkıp onu koruyacak ve en önemlisi de “İsa’yı İsa’yı öldürenlerden kurtaracak olan biz olacağız, sesine kulak verdiğimiz vicdanımız olacak…
Demem o ki; bir kalbimiz var içi güzelliklerle dolu olan, O’nu hatırlayınız…
İnsanlıkla kalın…
Mehmet Emin KOŞAL’ın Yazısı