Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, Genel Merkez’de düzenlediği ilk basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
İlk olarak Abdullah Öcalan’ın avukatlarının cezaevinde yaptıkları görüşmeye dair konuşan Kubilay’ın konuşmasından satır başları şöyle:
“-2 Mayıs tarihinde Sayın Öcalan’ın avukatlarıyla 8 yıldır, 810 başvuru sonrasında nihayet gerçek bir görüşme gerçekleşti. Bu adımı geç kalınmış ama doğru ve önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Sayın Öcalan’a bu zamana kadar uygulanmış olan mutlak tecrit anayasa da yasaya da uluslararası sözleşmelere de aykırı bir uygulamaydı. Tecrit her şeyden önce bir insanlık suçudur, insanlık dışı bir uygulamadır. Sayın Adalet Bakanı ve hükümet cesur bir adım atmıştır, biz bunu önemli buluyoruz. Bunun arkası getirilmelidir. Bir yanlıştan dönülmüştür. Sayın Öcalan avukatları ve ailesi ile düzenli görüşmelere başladığı zaman görülecektir ki bugün artık kritik bir eşiğe gelmiş olan açlık grevleri sona erdireceklerdir, temel amaç da budur.
-Hakkari Milletvekilimiz Sayın Leyla Güven’in açlık grevi 184. gününde. Ölüm oruçları 11. gününde, bugün ikinci bir grup ölüm orucuna başladı. Siyasetin gerilimlerinden bağımsız olarak, HDP’ye bakış açıları nasıl olursa olsun açlık grevi ve ölüm oruçları bunlardan ayrılmalıdır, bu insani bir durumdur, gerekli adımlar atılmalıdır. Tecrit, açlık grevleri ve ölüm oruçları yalnızca Adalet Bakanlığı ve hükümetin görevi değildir, bu sorun sadece HDP’nin bir sorunu da değildir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, diğer partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların sorunudur.
-Demokrasinin içerisinden çoğulculuğu aldığınız zaman içi boş bir kabuğa döner. Hukukun içinden adaleti çıkardığınız zaman hukuk da boş bir kabuğa döner. Demokrasi, hukuk, adalet insanlığın uzun zaman önce kazandığı ortak değerlerdir. Bu değerlerin Sayın Öcalan’a başka bir türlü uygulanması kabul edilemez.”
‘İSTANBUL’DA YSK ELİYLE SANDIĞA DARBE YAPILDI’
“-31 Mart yerel seçimleri sona erdikten sonra olağandışı gelişmeler söz konusu oldu. Olağandışı gelişmelerin en başında HDP’nin 6’sı belediye başkanı olmak üzere 56 belediye meclis üyesinin mazbatasına el konuldu, KHK’lı oldukları için. 10 muhtarın mazbatasına el konuldu. 6 Mayıs’ta İstanbul’da YSK eliyle bir sandık darbesi yapıldığını düşünüyoruz. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi YSK eliyle yapılmış bir sandık darbesidir.
-6 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleştirilen Saray darbesi ne ise bizim 6’sı belediye başkanı, 56 belediye meclis üyemizin mazbatasına el koyan anlayışın aynı olduğunu düşünüyoruz. Halkın sandıktan çıkan iradesine saygı göstermeyen zihniyetin aynı olduğunu düşünüyoruz. YSK’nin İstanbul kararının AKP-MHP bloklunun siyasi operasyonu olduğunu düşünüyoruz. YSK kararları hukuka ve kendi içtihatlarına da ters, direktiflerle verilmiş bir siyasi karardır. Hukuksal dayanağı yoktur ve gayrimeşrudur.
‘KAN KAYBI DURDURULMAK İSTENİYOR’
“-YSK, iktidar blokunun siyasi baskısı karşısında o kadar çaresiz kalmıştır ki, kendi belirlediği sandık kurullarının yasa dışı olduğunu ilan etmek zorunda kalmıştır. Bu kararın yasal sorumluluğu her ne kadar YSK’ya ait ise siyasi sorumluluğu AKP-MHP iktidar blokundadır. Nasıl ki İstanbul halkının siyasi iradesine saygısızlık yapılmışsa aynı zamanda YSK kendisine karşı da bir suç işlemiştir. YSK’nin İstanbul kararını sadece kanunsuzlukla açıklamak mümkün değildir. AKP-MHP iktidar blokunun 31 Mart seçimlerinde Türkiye ekonomisi, sanayisi, turizminin yüzde 70’ine hitap eden İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyükşehirleri de kaybetmiş olması, bu blokta büyük bir kan kaybına yol açmıştır. İstanbul seçimi yenilenerek kan kaybının durdurulabileceği düşünülüyor. Seçimlerin yenilenmesi ve sayın İmamoğlu’nun mazbatasının geri alınmasının temel politik nedeni budur.”
‘KIŞANAK İLE İMAMOĞLU’NUN MAZBATASINA EL KOYAN ZİHNİYET AYNI’
“-Toplumsal muhalefete, parlamento içindeki veya dışındaki muhalefete hatırlatmak isterim ki, Ekim 2016’da Diyarbakır’da Gültan Kışanak’ın mazbatasına el koyan zihniyet, 6 belediye başkanımızın mazbatasına el koyan zihniyet ne ise İmamoğlu’nun mazbatasına el koyan zihniyet de aynıdır, aynı torbadan çıkmış ikiz, üçüz kardeşlerdir.
-Fakat bunun sadece siyasi faturası söz konuma değildir. Yapısal olan ekonomik kriz giderek boyutlanmaya başlamıştır. 3-5 yandaş sermaye grubunun çıkarını temel alan ekonomi politikalarından vazgeçilmesi ve toplumsal ihtiyaçları temel alan yeni bir dayanışmacı sosyal ekonomik modele hızla geçiş yapılması gerekiyor.”
‘HDP’NİN İTİRAZLARI REDDEDİLİRKEN SEYİRCİ KALANLAR DÜŞÜNMELİDİR’
“-İster kayyumlar olsun, isterse mazbatalara el koymak olsun, ister sandık darbesiyle halkın iradesine saygısızlık edilmiş olsun bütün bunların hepsi aslında dünden bugüne izleyen süreçte belliydi. Ben burada serzenişte bulunmuyorum, hatırlatmada bulunmak istiyorum. Herkes bu gerçekliği düşünmeye davet ediyorum. HDP’nin itirazları reddedilirken seyirci kalanlar düşünmelidir. KHK’lı arkadaşların seçilme hakları ellerinden alınırken bu konuda ses çıkarmayanlar düşünmelidir. Erdoğan ve hükümetin HDP’ye yönelik tehdit ve şantajlarına rıza gösterenler bunları düşünmelidir. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Burada zihniyet aynı, sadece biçim değişiyor. Demokratik siyasete geçilmediği sürece bu anlayış devam edecektir. Bu sadece HDP’nin sorunu değildir.”
‘DEMOKRASİ İTTİFAKINDA BULUŞMAK ZORUNDAYIZ’
“-Herkes soruyor HDP’ye, ‘ne yapacaksınız’ diye. HDP’nin ne yapacağı bellidir, en az soru sorulması gereken HDP’dir. Bugün İstanbul kararı bir kez daha göstermiştir ki, sandıktan çıkan sonuca saygı gösterilmiyorsa, o irade gasp ediliyorsa burada yapılacak olan şey toplumsal meşruiyet ve demokratik siyaset zemininde kazanımlarımızı korumak gerekiyor. Bir şeyi kazanmak yetmiyor, kazanımları korumak gerekiyor. Bu kazanımları koruyacak rejimin adı demokrasidir. Demokrasi arayışı içinde olan tüm güçler demokrasi ortak paydasında buluşmak zorundadır. Bu demokrasi ortak paydasının adına ‘Demokrasi İttifakı’ diyoruz. ‘Türkiye ittifakı’ diye dile getirilen bakış açısının da Türkiye’yi kapsamadığını düşünüyoruz. O ittifak sadece kan kaybetmeye başlamış olan iktidar blokunu güçlendirmek için yeni bir dayanak arama çabasıdır. Demokrasi kulvarında olan herkesle parlamento içinde veya dışında birlikte olmak istiyoruz. Fabrikalarda, tersanelerde, atölyelerde, sokaklarda meşru mücadele yöntemiyle kazanılmış her şeye sandıkta ve parlamento her yerde sahip çıkmak istiyoruz.”
‘BELEDİYE VE HALKIN KAYNAŞMASINI ENGELLEMEK İÇİN POLİS BARİYERİ ÇEKİLDİ’
“-İçişleri Bakanlığı talimatıyla Mardin Büyükşehir Belediyesi, Cizre, Silopi dahil 26 belediyede girişlere polis noktası oluşturulmaya başlandı. İdari ve mali özerkliği olan yerel yönetimlerin bir güvenlik problemi varsa, kendi zabıta gücü vardır. İhtiyaç duyarlarsa İçişleri Bakanlığı’ndan isterler. Ama belediyelerin hiçbirinin böyle bir talebi yoktur. Belediye başkanlarımız mazbatalarını aldıktan sonra kayyumlar döneminde halk ile belediye arasına örülmüş olan kalın duvarları kaldırmışlardır. Şimdi bu önlem aslında belediyelerin halk ile kaynaşmasını önlemek için polis vasıtasıyla araya örülen bariyerdir. Biz bunu kabul etmiyoruz.”