Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı, “Önümüzde ki birkaç ay içinde aynı mısır patlar gibi ortaya çıkacak olan önemli dişe dokunur hakikaten herkesin tam da ben bunları istiyordum diyeceği bir takım işlerin de olacağını göreceğiz” dedi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, belediyenin cami ve tabela kararı, şehir içi ulaşım, Amedspor ve KHK’lı işçilerin durumu ve kayyum döneminde işe alınan daire başkanlarının işe gelmemesi gibi konuları değerlendirdi.
Cami ve tabela konusu gündemi bayağı meşgul etti. Büyükşehir’in bu konularla gündeme gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce her iki konuda karar erken alındı mı?
Şunu çok ve açık net ifade edeyim: 2.5 yıllık kayyımlık dönemini tüm yönleriyle masaya yatırmak zorundayız. Bir yerde sel felaketi yaşarsınız, deprem felaketi yaşarsınız, o deprem felaketinin ardından uğradığınız maddi ve manevi zararları oturup ölçeklendirirsiniz ve dersiniz ki; şu tahribatlar oldu. Marmara depremin yarattığı yıkımları sadece kaybedilen insan boyutuyla görmemek gerekiyor. Kayyımlık ta böyle bir şeydi. Ciddi anlamda toplumdan kopuk olan topluma rağmen bir yönetim kademesini işgal eder durumdaydı.
Diyarbakır ve Türkiye gündeminde kısmen tartışılmış olan yeşil alanlarda cami tahsisatları yapılması ve oralardan da birkaç yerde camilerin inşasına başlanılmış olması esasen çok farklı bir açıdan tartışıldı. Sadece tahrif edilmiş alanlarda değil, 30-40 yerde benzeri uygulamalar var. Zaten imar planı yapılırken bütün ibadet alanları ayrılıyor. Okul alanları ve sağlık alanları ayrıldığı zaman ilgili kamu kurumlarına ‘sizlere yer tahsisi gerçekleştirdik’ diyoruz. Aynı şekilde imar kanunu ve imar mevzuatları çerçevesinde şüphesiz ki, Diyanete ve Müftülüğe de bu konu da bildirimler yapılıyor. Bir çok yerde bu tahsisatlar yapılmış durumda. Peki siz kaç yerde cami inşaatının mütekamil bir şekilde sürdürüldüğünü gördünüz. Buradan hareketle şu noktaya geleyim, biz eksiklik nerde yaptık? Biz bunları yeterince duyurmak ve bilgilendirmek konusunda eksiklik gösterdik. Basın toplantısında da ifade ettiğimiz iki alanda bitmiş yeşil alanlar üzerinde inşa edilmiş camiler vardı ama hiç gündeme getirilmedi. Bunun dışında ki alanlarda dört yerde gündeme getirilen yerlere baktığımızda buralar da yeşil alanlar üzerindeydi ama iki yerde hiçbir şey yoktu. İki yerde de kısmen cami suriyeti kazanacak olan yapı var. Bu yapılardan bir tanesinde de ne iskan ruhsatı vermişsiniz ne imar inşaat ruhsatı alınmış. Bir yer olmamasına rağmen oralarda da ibadete açıldığını görüyorsunuz. İnşaat halinde sizlerde gittiniz o görüntüleri sizlerde izlediniz. Ortada garip bir durum var. Orası çökecek olsa kim bu vebalin altından kalkabilir? Dönüp baktığımız zaman bu kararın alındığı gün hangi aşamadaydı ve şuan hangi aşamada. Niye oraya çıkıldı da kentin göbeğindeki başka yerlerde çıkılmadı?, niye bir milim ilerleme sağlanmadı. Bu sorulara cevap bulmak durumundayız. Artı ibadet alanı olarak ayrılmış yerler var oralarda niye yapılmaz da park olarak gösterilmiş adreslerde yapılır.
DİYARBAKIR’DAKİ EĞİTİMİN DURUMUNA BAKALIM
Peki sizce gerçekten o bölgenin camiye ihtiyacı var mı yok mu?
Buradaki ihtiyacın olup olmadığına sadece biz tek başımıza karar veremeyiz. Bunu yaparken imar mevzuatında ölçeklendirmeler var. Oralarda nüfus başına, alan başına ölçeklendirmeler var. O ölçeklendirmeler çerçevesinde zaten yer tahsisatları yapılmış durumda. Bunlar daha önce de görüşülmüş, konuşulmuş şeyler. Bu nedenle bütün bunlar varken belirlenmiş alanlara değil de onun dışındaki alanlara neden yapıldığı sorusuna cevap bulmak durumundayız. Bide oradaki insanlarla da konuşmak gerekiyor. ‘Arkadaşlar burada cami yapılmasına ne diyorsunuz, ihtiyacınız var mı’ şeklinde sorular sormak daha doğru olur. Bu noktadan hareketle söylüyorum, Diyarbakır’da eğitimin durumuna bakalım. Diyarbakır son üniversite sınavında 73. sırada. Bizim daha çok neye ihtiyacımız var? Oraya birisi okul yapıyor olsaydı, kendilerini İslami STK olarak yansıtan bu sivil toplum örgütleri bu duruma aynı tepkiyi verecekler miydi?
BİZ AKLIMIZI EKMEK PEYNİRLE Mİ YEDİK!
Geçtiğimiz aylarda Üsküdar’da cami yıkıldı hiç ses çıkmadı. Bizde cami yıkma diye bir karar da yoktu. Biz camideki bir çiviye bile hassas davranırız. Başka yerlerdeki örneklere bakmak zorundayız. Ankara’da, Melih Gökçek döneminde kentsel dönüşüm kapsamında sizce kaç tane cami yıkıldı. Hiç kimseden ‘Melih Gökçe camileri yıkıyor’ diye bir şey çıktı mı? Peki oralar bittikten sonra kaç tane cami yapıldı. Lütfen herkes baksın. Oturup vicdanla bu işin arkasında hangi biçimin, hangi ahlakın olduğunu görmek açısından bu soruya cevap vermek zorundayız. Burası kimsenin yarış pisti değil. Kimse buraya ilişkin başka saiklerle o perdenin arkasına geçerek başka işler yapmaya kalkmasın. Bu konuda ben, onlardan daha hassasım demiyorum, onlarda bana ben sizden hassasım demesinler. 1 ay önce belediyelerimizin toplantılarında dile getirmiştim. Camide görev yapan onlarca imamla görüştük. Niye görüştük biliyormusunuz?. Belediye olarak bütün camilerin temizliğini biz yapalım dedik. Ayrıca tuvaletlerin durumunu hepimiz biliyoruz, ihtiyaçlara artık cevap vermiyorlar. Bu alana ilişkin de imamlarla görüşmemiz oldu. Biz camilerimizin tüm temizliğini karşılamayı düşünürken cami mi yıkacağız? Biz aklımızı peynir ekmekle mi yemişiz de cami yıkacağız. Biz ne zaman cami yıktık. Dolayısıyla bunlar haksız eleştiriler. Ama topluma yeterince bu konuyu anlatamadık.
İSMİ GÖRDÜĞÜMÜ ZAMAN ÖĞRENDİM
İyaz Bin Ganem isminin değiştirilmesi de tepkilere neden oldu. Bu konuda ne yapacaksınız?
O gün de ifade ettim. Cadde isminin değiştirilmesine dönük olarak mevzuattaki bazı durumları yeterince evele etmeden ve geçmiş hafızayı çok güçlü bir şekilde değerlendirmeden atılmış bir adım olarak gözükmekte. Bugün sokağa çıkıp soralım İhlan Diken ismi herkesin hafızasında önemli bir yere sahip. Ancak ben yine dürüstçe söylüyorum, İyaz bin Ganem ismini gördüğüm zaman öğrendim. Halit Bin Velid’i biliyorum ama İyaz Bin Ganem’i bilmiyordum. Şimdi doğruyu doğru eğriye eğri demek lazım. Peki sormak gerekiyor, Diyarbakır’da kaç bin kişi İyaz Bin Ganem ismini biliyor. O dönemin fethine katılmış olan komutanlar yaratacak olursak Diyarbakır’da yer kalmaz. Bütün isimlerin bundan olması gerekir. Bunun arkasında başka bir saik vardır.
SAMİMİ HASSASİYET
Kentte yapılacak sosyal ve dini yapılarlın ihtiyaç durumu, şehirde bulunan park, bahçe ve cadde gibi isimlerin halka götürülmesi daha sağlıklı olmaz mı?
Şüphesiz bu uyulama güzel olur. Bunlara dönük çalışmalarımız olacak. Ancak şöyle bir durum var, bir yere önemli bir şahsiyetin ismini versek ve onu halka sorsak bu haksızlık olur. Çünkü o önemli şahsiyetin ismi diğerlerinin önüne geçer. Bu isimleri koyarken çok boyutlu, çok başlıklı değerlendirmek lazım. Nitekim bu kararlar alınırken meclisten dönüyor. Kent konseyimizde bütün aktörleri temsil ediyor. Bunları geniş yorumlar üzerinden değerlendirmek doğru olur. Diyarbakır’ın sosyolojisine baktığımız zaman şunu söyleyebilirim, Türkiye’de cami sayısı İstanbul’dan sonra en fazla bulunan il Diyarbakır’dır. Diyarbakır ve İstanbul’daki dini motiflere bakalım. Samimiyet üzerinden söylüyorum, dediniz ya her partinin bir sosyolojisi vardır, bu partinin sosyolojisine baktığımız zaman tabanında muhaliflerden çok daha güçlü dini motifleri olan bir tabanı olduğunu görüyorsunuz. Söylediğim gibi bu konuların yarış pistine dönüştürülmesini ahlaki bulmuyorum.
Kent sözleşmesi ne aşamada, neler yapılacak?
Türkiye’de ilk defa böylesi bir organizasyon yapıldı. Toplumun hemen hemen birçok farklı kesimini temsil eden bir kent konseyi oldu. Kent konseyi kurumsal bir kimliğe dönüşecek ve o çerçevede çalışmayı yürütecek. Hatırlarsanız kent sözleşmesinde de toplumsal zemin içinde ki birçok çevrenin bir araya gelebileceği, iletişim sürecinde de belirleyici bir aktör olması sözü edilmişti. Diğeri de kente dair, kentin bugünü geçmişi ve aynı zamanda da gelecek arayışlarında da ilksel düzeyde belirtilmiş başlıklar vardı. Örneğin park yapacağız ama o parkı yaparken peyzaj mimarlarının da görüşlerini alacağız, şehir palcılarının da görüşlerini alacağız. Bu çerçevede iki ayrı muhtar toplantısı yaptık. Toplumun önde gelen aktörleri olarak muhtarların gerek yerellere, gerek kente dair görüşlerini alan bir anket çalışması yaptık. Beraberinde şu an stratejik plan hazırlığı yapıyoruz. Bu stratejik plan hazırlığını en geniş şekli ile yürütüyoruz. Bu çalışmayı bütün kentlerden farklı olarak 25 yılın 5 yılı şeklinde yapıyoruz. Bu çok ayırt edici bir başlık olacak. Birbirinden bağımsızlaşmadan 5+ 5 değil de 25’in 5’i şeklinde bütünlüklü göstermemiz gerekiyor. Diyarbakır Urfa gibi Türkiye’nin en hızlı büyüyen illerinden bir tanesi. Bu çerçevede kentteki bütün aktörlerin katılımıyla kent hayalini ortak şekillendirmek istiyoruz.
ÖNEMLİ GELİŞMELER OLACAK
Bildiğiniz gibi kayyım döneminde belli bir miktar borç bırakılmıştı. Bu borçlardan dolayı hizmette bir aksama var mı? Bir toparlama söz konusu mu? Kasaya bir para geldi mi?
Kayyım döneminin ekonomik olarak belediyeleri zora sokan bir durum olduğunu hepimiz biliyoruz. Aynı zamanda belediye çalışanlarından tutun, belediyelerin birçok hayat alanları bu durumdan etkilendi. Bunu borç yükü itibariyle söylerseniz ciddi bir borç yükü vardı. Biz şunu gözettik, borçlu bir insan ne yapar, borcunu tüketmek için ne yapar, hangi tedbirleri alır. Dedik ki israfı ortadan kaldırmalıyız. Bu her zaman borç ödeyenlerin kuralıdır. İkincisi kaynakların verimli kullanılması gerekir. 3. ise yeni kaynakların yaratılması gerekir. Eğer bir borç denetimi yapacaksınız bu başlıkların olması lazım. 4. topluma güven vermeniz gerekiyor. Güveni ve umudu ekmeniz gerekiyor. İşleme koyduğunuz politikalar çok önemli. Rakam vermemeyi ilke edinmiştim ancak bazı rakamlar vermek istiyorum. 2018 den kalan borçların yüzde 60 ve yüzde 70’ni, 2019’a bırakılan borçların yüzde 25 ile 30’nu ödedik. Merkezi bütçeden yapılan katkı paylarında kesmeler olmasına rağmen bu dönemi başarılı bir şekilde yürütebildik. Bununla beraber evet yeni kaynak oluşturmaya dönükte adımlar attık. Tabi bunları yaparken kentteki asgari düzeyde sağlanması gereken hizmetleri de en iyi şekilde yürütmek durumundaydık. Diyemezdik ki mazot temin edemedik, otobüsler çalışmıyor. Asgari düzeyde sağlayabilmek gibi bir başarımız oldu, bunun daha ileriye götürülmesi gerekiyor. Ben size şöyle söyleyebilirim; önümüzde ki birkaç ay içinde aynı mısır patlar gibi ortaya çıkacak olan önemli dişe dokunur, herkesin tam da ben bunları istiyordum diyeceği bir takım işlerin de olacağını göreceğiz. Diyarbakır’da yaşayan herkes Dicle nehrine dokunabilir mi? Bu kentin haksız bir şekilde gelişen o gelişim akslarında da belli bir takım değişikleri de getirecektir. Bunlar insana kıvanç veriyor mutluluk hormonu salgılıyor. Oralarda güneşin altında yürürken öyle bir hoşuma gidiyor ki, oraları bir kilo çimento kullanmaksızın tamamen doğayla örtüşüp neler yapabilirizi düşünmeliyiz.
ULAŞIMDA 98 TRİLYON ZARAR EDİLDİ
Ulaşım ile ilgili zaman zaman aksaklıklar oluyor. Özellikle yeni stadyum yolunda talepler var. Bunlara dönük bir takım gelişmeler olacak mı?
Bütün parklarınızdan, bahçelerinizden, yürüyüş yollarınıza, kaldırımlarınıza, ulaşım sisteminize kadar engelsiz bir yaşamı öğrenmemiz gerekiyor. Bu çerçevede yapmamız gereken işler olacak. Ulaştırma konusunda kentin bir noktasından diğer bir noktasına insanların konforlu ve rahat taşınabileceği ekonomik modellere ihtiyacımız var. Kent burada kara deliğe dönüşmemeli. Kayyım döneminde ulaşımda 98 trilyon zarar edildi. Nasıl olurda bir ulaştırmadan 98 trilyon zarar edersiniz. Toplam bütçenizin sekizde biridir. Geçen sene bu zararlar edilmeseydi çok nitelikli işler yapacaktık. İsrafın önüne geçmek, kara delikleri kapatmak, bunların önüne geçmek ve bu defa da kent içinde de sağlıklı işleyişi de temin etmek gerekiyor. Diyarbakır’da 2 milyon insana yetecek su verildi. Siz diyeceksiniz ki, Bağlarda su sorunu oldu. Ben diyeceğim ki, yüzde elli oranında kaçak var. Demek ki o zaman hepimizin bir sorumluluğu var. Kaçakları ilk önce ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bir kaçakla mücadele vermemiz gerekiyor. Bütün bunlar olduğu zaman bizim oturup kamuoyumuza dolulu ve etkili bir şekilde anlatmamız gerekiyor. Diyarbakır’ın su sorununu 2040 ve 2050’li yıllara kadar çözmek istiyoruz. Dünyanın en güzel en kaliteli içme suyu musluklarımızdan akıyor, bunu torunlarımıza da bırakmalıyız.
234 KİŞİ İŞİNE DÖNDÜ
KHK’lı işçilerin durumu ne olacak?
Aslında bu durum hepimizin yarasıdır, bütün kentin yarasıdır. Onlara ilişkin yapabileceğimiz hukuk, mevzuat ve imkan neyse onu yapıyoruz. Ancak belli yerlerde tıkanıyoruz. Belli yerleri geçebilme şansımız yok. Dürüstçe söylemek gerekirse bu dönemde özelikle o dönemde işinden edilmiş insanlara yönelik olarak hukukun mevzuatın emri neyse, mahkeme kararları neyse o çerçevede adımlar attık. Bu sürede 234 kişinin tekrar çalışmasını temin edebildik. Güvenlik soruşturmasını beklediğimiz 300 civarında arkadaşımız var. Onların cevabını bekliyoruz. Yani burada elimizin kolumuzun bağlandığı bu konuda elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.
ÇALIŞMALARIMIZ VAR
Kayapınar’ın bazı bölgelerinde araç sayısı az. Bu yönlü bir düzenleme olacak mı?
Ulaşım optimisazyon çalışmalarımızı başlattık ve o çerçevede çalışmalarımız yürüyor. Ulaşım aksını güçlendirmek, oradaki ihtiyacı karşılamak için pek yakında cevap vereceğiz. O ölçünün içinde bütün kent var. O kadar uzun akslarımız var ki, 39 km mesafeyi buluyor. 17 ilçeye hizmet sunmak durumundayız. Hem sürelerin kısaltılması hem yeni aktarma istasyonlarının hızlı yapılabilmesi için çalışmalarımız var. İki saatlik ve dakikalık yaptığımızda otobüsleriniz boş gidiyor, üç beş kişiyle gidiyor dersem beni çok iyi anlayacaksanız. O zaman biz hakikaten üç beş kişi değil halkın cebinde ki parayı israf etmiş oluyoruz. Bu nedenle elektronik sistemler üzerinden duraklarda gelecek otobüsün ne zaman geleciğine ilişkin bir alan çalışması yapıyoruz. Böylelikle durağa giden kişi duraktaki tabeladan otobüsün ne zaman geleceğini öğrenecek.
SORUŞTURMA SÜRÜYOR
Kayyım döneminde işe alınan Genel sekreter ve diğer daire başkanlarına dönük bir tutumunuz olacak mı?
İlgili kişiler hakkında iç soruşturmamızı sürdürüyoruz. İç soruşturmamızı yürüttükten sonra sonuçlandıracağız.
KABUL ETMİYORUM DİYEBİLİRDİ
YSK’nın veto ettiği Zeyyat Ceylan’ın yerine gelen Hüseyin Beyoğlu bir açıklama yaparak ‘Birlikte çalışmaya hazırım’ demişti. Neler söylemek istersiniz?
Bize haksız şekilde tebliği edilmiş bir takım sorumluluklar olduğu zaman bizi oraya atayan mekanizmaların arkasına saklanmamız gerekiyor. Ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum rolü deme erdemini göstermemiz gerekir. Hani dolayısıyla şu anda Bağlar’da seçilmişlerde oluşan oldukça güçlü bir meclis var. Oradaki yedi kişi meclisin kararlarına saygılı oldukça o meclis kararlarının işlerliğine saygılı olduğu sürece de başka çevrelerin de saygısını kazanacaktır.
AMEDSPOR TÜRKİYE’YE MAL OLMUŞ
Amedspor’a destek olacak mısınız?
Amedspor artık Türkiye’ye ve dünyaya mal olmuş bir takımımız. Başta Amedspor olmak üzere kentteki bütün kulüplerimize ilgili kanun ve mevzuatlar çerçevesinde tabi ki destek olacağız.
Kaynak: Tigris Haber Gazetesi