Van depreminin 7’nci yılı dolayısıyla açıklamalarda bulunan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi, yerleşim yerlerinin belirlenmesinde mühendislik verilerinin esas alınması gerektiğini belirtti.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi, 23 Ekim 2011 tarihinde yaşanan, yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve binlerce kişinin ise yaralanmasına neden olan Van depreminin 7’nci yıl dönümü dolayısıyla yazılı bir açıklama bulundu.
Açıklamada, depremlerde meydana gelen hasarın en aza indirilebilmesi için yerleşim yerlerinin belirlenmesinde, mühendislik verilerinin esas alınması gerektiği noktasında uyarılarda bulunuldu. Van depreminin, can ve mal başta olmak üzere getirdiği tahribatlarına değinilen açıklamada, “Yapılan resmi açıklamalara göre, ilk depremde 604 kişi, ikinci depremde ise 40 insanımız yaşamını yitirdi. Yine resmi söylemlere göre, konutları yıkık-ağır hasarlı afetzede sayısı 39 bin 804, işyeri ağır hasarlı afetzede sayısı 3 bin 606 ve köyde ahırları yıkık-ağır hasarlı olan afetzede sayısı ise 9 bin 728‘dir. TÜİK tarafından açıklanan 2011 yılı iç göç rakamlarına bakıldığında; Van’da 65 bin 500’e yakın vatandaşımızın göç ettiği ve il nüfusunun yaklaşık yüzde 7’sinin büyük kentlere göç ettiği görülmektedir.” denildi.
“TÜRKİYE NÜFUSUNUN YÜZDE 95’İ DEPREM TEHLİKESİ ALTINDA”
Türkiye nüfusunun yüzde 95’inin deprem tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Alp-Himalaya Dağ kuşağında yer alan ülkemiz, Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Batı Anadolu Horst-Graben Sistemi ile Doğu Anadolu’da sıkışmalı-genişlemeli bir tektonik rejimin getirdiği çok sayıda diri fayın etkisi altındadır. Deprem Bölgeleri Haritasına göre, yurdumuzun yüzde 92’sinin tehlikeli deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun yüzde 95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin yüzde 98’i ile barajlarımızın yüzde 93’ünün birinci derece deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Bu veriler, ülke coğrafyasının büyük bir kesiminin her an yıkıcı bir deprem tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği gerçeğini açıkça göstermektedir.” ifadeleri kullanıldı.
“YERLEŞİM YERLERİNİN BELİRLENMESİNDE MÜHENDİSLİK VERİLERİ ESAS ALINMALIDIR”
Açıklamanın devamında, “Bu nedenle ülkemizin ve bölgemizin deprem gerçeği dikkate alınarak yerleşim yerlerinin belirlenmesinde, yapıların inşasında ve denetiminde mühendislik verileri esas alınmalıdır. Kentsel planlama ve gelişmede, bina ve çeşitli mühendislik yapılarının yer seçiminde, zeminin jeolojik yapısının, jeoteknik özelliklerinin ve jeolojik çevre koşullarının çok iyi şekilde bilinmesi ve gerekli önlemlerin zamanında alınması kaçınılmaz bir sorumluluktur. Yeni yerleşim alanlarının imara açılmasında, her türlü mühendislik yapısının projelendirilmesi öncesinde, mutlaka jeoloji mühendislerinin ve jeoloji bilim insanlarının görevli kılınması gerekmektedir.” ifadelerine yer verildi.
“DOĞA OLAYLARININ AFETE DÖNÜŞMESİ ‘KADER’ DEĞİLDİR”
Önlem alınmayan doğa olaylarının afete dönüşmesinin kader olmadığına vurgu yapılan açıklamada, son olarak şunlar kaydedildi: “Doğa olaylarının afete dönüşmesi ‘kader’ değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Üzerinde yaşadığımız yerkürede tanık olduğumuz gelişmelere, aklın ve bilimin ışığını yansıtmaya çalışmak, temel anlayışımız olmaya devam edecektir.”