İHD Kadın Komisyonu, Rosa Kadın Derneği, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi, SHUDER, TMMOB, Eğitim-Sen, SES, ÖHD, KESK Amed Kadın Meclisi ve Amida Jin tarafından oluşturulan Diyarbakır Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı, 5 aylık kadına yönelik şiddet raporunu hazırladı. Diyarbakır Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı bileşenleri, şiddet gören kadınların yaptığı başvurular üzerine hazırladıkları raporu İHD Diyarbakır Şubesinde açıkladı. Raporu Diyarbakır Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı bileşenleri adına Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden Avukat Öykü Çakmak, İHD’den Gurbet Yavuz ve Eğitim-Sen’den Zuhal Sezer okudu.
“BAŞVURUCU KADINLARIN %85’İ SİSTEMATİK OLARAK PSİKOLOJİK ŞİDDET GÖRMEKTE”
Diyarbakır ve ilçelerinden 838 kadının şiddete maruz kaldığının belirtildiği raporda, şu tespitlere yer verildi: “Başvurucularımızın tamamı erkekler tarafından farklı şiddet türlerine maruz bırakılmış kadınlardır. Şiddet uygulayan erkeklerin büyük çoğunluğu, kadınların evli olduğu erkeklerdir. Başvuru yapan her kadının, birden çok şiddet türüne maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Hangi şiddet türüne maruz kalırsa kalsın başvurucu kadınların %85’i sistematik olarak psikolojik şiddet görmektedir. Toplam başvuru sayımıza dâhil etmediğimiz ve cinsel ilişkiye maruz kalan 97 çocuk (15-18 yaş arası çocuk) Türk Ceza Kanununda reşit olmayanla cinsel ilişki olarak tanımlanan ve çocuğun rızası olduğu varsayılan suç tipine uyduğu gerekçesiyle adli işlem görmüştür. Bu vakaların bir kısmı çocuk yaşta evlendirme vakaları olduğu gibi, bir kısmı da evlilik ilişkisi olmaksızın çocuğun rızası olduğu varsayılarak cinsel ilişkinin yaşandığı vakalardır. Öncelikle belirtmek gerekir ki; Kanunda 18 yaş altı çocukların yaş aralığına göre 12-15 veya 15-18 şeklinde kategorileştirilmesi başta İstanbul sözleşmesi olmak üzere birçok ulus-üstü sözleşmeye aykırılık teşkil etmektedir. Bizler “reşit olmayanla cinsel birliktelik” suç tanımının, çocuk yaşta evliliklerin yasal kılıfı olduğunu ve bu evliliklerin meşrulaştırılmasını sağlayan veya yargılamadan kurtulmak isteyen faillerin mağdura ‘rızam vardı’ şeklinde ifade vermesine imkan tanıyan bir düzenleme olduğunu biliyoruz.”
“İNTİHAR DEĞİL CİNAYET”
Son 5 aylık süreçte Diyarbakır’da 3 kadın erkekler tarafından katledildiğinin belirtildiği raporda, “Kentimizde, basına da yansıyan, kadın intiharlarının olduğunu biliyoruz. İntihar olarak basına yansıyan veya adli işlem gören vakaların intihar değil cinayet olma ihtimallerinin yüksek olduğunu geçmişten gelen tecrübelerimizden biliyoruz. Bizler kadının yaşam olanaklarının elinden alınmasını, sistematik olarak şiddetin hedefi olmasını, çaresiz ve çözümsüz bırakılmasını cinayet olarak değerlendiriyoruz.” denildi.
KADINA ŞİDDET SÜRÜYOR…
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı bileşenleri ayrıca ‘Kadınlar Şiddetsiz Bir Yaşamı Konuşuyor’ çalıştayının sonuç bildirgesini paylaştı. Çalıştayın, “kadınlar şiddetsiz bir yaşamı konuşuyor” şiarı ile düzenlendiğinin belirtildiği bildirgede, şu tespitler yer aldı:
-Savaş ve çatışmalarda genellikle kadınlar; statüleri, rolleri, dinleri ve etnik kökenleri nedeniyle, cinsel ve toplumsal cinsiyet temelli şiddete maruz kalmaktadır. Kadınlar bağlı oldukları etnik ya da dini gruplardan dolayı kırıma maruz bırakılmış, istismar edilmiş ya da fuhuşa zorlanmışlardır. Çatışma alanlarında, kadını toplumsal cinsiyet temelli şiddete maruz bırakan eylemler de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1325 Sayılı Kararı ile ilk kez savaş suçu sayılmıştır. Konsey tarafından, üye devletlere kadınlar ve kız çocuklarının korunması konusunda sorumluluk yüklenmesine rağmen, kadınlar ve kız çocuklarına karşı şiddet, saldırı ve istismar, savaş ve çatışmalarda ortaya çıktığı gibi sonraki süreçte de varlığını sürdürmektedir.
“ERKEK EGEMEN İKTİDAR, ŞİDDETİ YENİDEN ÜRETMEKTE…”
-Kadın cinayetlerindeki artışın kuşkusuz, cezasızlık politikaları, ülkeyi yöneten kişi ve kurumların şiddeti üreten söylemleri, etkili çözüm yollarının ortaya konmaması, kadın cinayetlerini önleme konusundaki samimiyetsizlik ve toplumsal cinsiyet rollerini dayatma gibi birçok nedeni bulunmaktadır. Erkek egemen iktidar, şiddeti yeniden üretmekte ve bu durum kadına yönelik şiddeti beslemektedir. Bu şiddet türleri, doğrudan, yapısal ve kültürel olarak birbirini takip etmektedir. Temel kadın haklarını güvence altına almayı sağlayacak birçok ulusal ve uluslararası yasa mevcut iken bu yasaların uygulanmaması, şiddet türlerinin birbirini beslediğinin en bariz örneğidir. Bundan ötürü kadına yönelik her türlü şiddet ve kadın cinayetleri artarak devam etmektedir.
İHMAL VAR!
– Kadın cinayetlerinin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesinin uygulanması elzemdir. Ayrıca belirtmek gerekir ki İstanbul Sözleşmesi, devletin ve kanun uygulayıcıların verdiği taahhütleri barındırmaktadır. Sözleşme, yürürlüğe girdiği tarihten günümüze kadar etkili bir biçimde uygulanmamıştır. Bu ihmalkâr tutum birçok kadının katledilmesine sebep olmuştur. Bu tutum, Ayşe Tuba Aslan’ın 23 kez başvuru yapmış olmasına rağmen yaşam hakkının korunamadığı bir zemin yaratmıştır. Bir kadının daha katledilmesine engel olmak için İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere ulusal ve ulus-üstü mevzuatın tamamı etkili biçimde uygulanmalıdır.
OHAL DÖNEMİNDE KADIN DERNEKLERİNE KAPATMA
-Bölgemizde kadına yönelik şiddete dair önemli bir diğer husus ise OHAL dönemi ve kayyım atamalarıyla birlikte kadın dernekleri ve kadın dayanışma merkezlerinin kapatılmış olmasıdır. Kadın dernekleri ve dayanışma merkezlerinin kapatılmış olmaları sonuç vermemiş, kadının direngen doğası farklı mücadele yöntemleri geliştirmiştir. Kadına yönelik şiddetle mücadele ağı bunun en güzel örneğidir. Diyarbakır’da kadına yönelik şiddetle mücadele ağı olarak bizler, şiddeti ve mücadele yöntemlerini tartışmaya devam edeceğiz.”