1 Eylül Dünya Barış Günü denilince akla onun ismi geliyor, bölgenin kanayan yarası olan kan davalarının sona ermesi için verdiği mücadele konuşuluyor.
10 yıl önce vefat eden “Güneydoğu’nun Barış Elçisi” lakaplı Diyarbakırlı Hacı Sait Özşanlı,”asla barışmazlar” denilen yüzlerce kan davalı aile arasındaki düşmanlığı bitirmesi ve Türkiye’de ilk olan bölgedeki taziye evleri uygulamasını başlatmasıyla hala dillerde. Kendisi de kan davası mağduru bir aileden gelen Özşanlı’nın ölümünden sonra yine kendisi tarafından başlatılan kan davalarını ve toplumsal husumetleri barışla sonuçlandırma çalışmaları devam etse de herkes hala 65 yaşındaki barış elçisini arıyor.
NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜNE ADAY GÖSTERİLDİ
Ölümle sonuçlanan 600’den fazla kan davası olmak üzere binin üzerinden husumet olaylarını barışla sonuçlandırdı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kan davalarının bitmesi yolundaki çabaları nedeniyle Fransız Haber Ajansı (AFP) tarafından Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi ve ‘Nobellik Sait’ lakabıyla tanındı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından “Barış Ödülü’ ile ödüllendirildi. Çözülmesi zor kan davalarını ve husumetleri kurduğu “Barış Komisyonu” aracılığıyla kendisine has yöntemlerle çözmesi nedeniyle ünü dünyanın bir çok ülkesine yayıldı. Benzer olaylarının yaşandığı Güney Amerika ülkesi Şili’den gelen heyet, kendisiyle görüştü ve barış çabalarını örnek alarak ülkelerine döndü.
64 YAŞINDA HAYATINI KAYBETTİ
Toplumun kanayan yarası olan kan davalarını sonuçlandırmak için gece gündüz demeden yoğun tempoda çalışırken,2009’da aniden rahatsızlandı. Erken sayılabilecek bir yaş olan 64 yaşında iken Ağustos 2009’da hayatını kaybetti. Ölümü bölgede, ülkede ve hatta dış dünyada üzüntü yarattı. Her 1 Eylül Dünya Barış Günü geldikçe akıllara onun ismi ve kan davalarını çözmede verdiği mücadele ve başarıları anlatılır. Kendisi de kan davası mağduru bir aileden gelen Özşanlı’nın ölümünden sonra yine kendisi tarafından başlatılan kan davalarını ve toplumsal husumetleri barışla sonuçlandırma çalışmaları devam etse de herkes hala 65 yaşındaki barış elçisini arıyor.
“HAKARETLERE MARUZ KALDI AMA PES ETMEDİ”
Hacı Sait Özşanlı’nın kurucusu olduğu Barış Komisyonu’nda yer alan Diyarbakır Ulu Cami İmam Hatibi Ömer İleri, ”Merhumu anlatmaya kelimeler yetmez. Beraber bir çok kan davası ve husumet olaylarının barışla sonuçlandırılması çalışmaları içinde yer aldık. Aylarca hatta yıllarca mücadele verdiğimiz, gittiğimiz yerler oldu. Bazen kabullenilmesi zor hakaretlere maruz kaldık. Ama kendisi hiç pes etmedi, hep kararlı bir duruş sergileyerek çözümden yana oldu. Çok sabırlı ve itidalli bir yapısı vardı. Çok şükür çözülmesi imkansız gibi görülen bir çok olayı çözdü. Yeri kolay dolmayacak bir insandı” diyor.
“BABAMIZIN BIRAKTIĞI İTİBARLA GURUR DUYUYORUZ”
Merhum Hacı Sait Özşanlı’nın bıraktığı itibar ve olumlu izler ailesini de gururlandırıyor. MÜSİAD Diyarbakır Şube Başkanı olan oğlu İsmail Özşanlı,”Babamız bu yolda hem malını hem canını hem de sağlığını ortaya koydu. Bu iş onun için her şeyden önce geliyordu. Bazen aylarca görüşemiyorduk, sürekli yollardaydı, davaların içindeydi. Barış olduğu zaman inanılmaz mutlu oluyordu. Bize bıraktığı en büyük miras barıştırdığı aileler ve kanın durması oldu. Dinimiz İslam’ın emrini ve insanlığın gereğini yerine getirdi. Kendisiyle gurur duyuyoruz” sözleriyle düşüncelerini dile getiriyor.
KAN DAVASI NEDENİYLE LİCE’DEN MUŞ’A GÖÇ ETTİ
Merhum Hacı Sait Özşanlı’nın hayat hikâyesi de oldukça dramatik. Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde dünyaya gelen Sait Şanlı, daha 5 yaşındayken, kan davası nedeniyle ailesiyle birlikte Muş’un Malazgirt İlçesi’ne göç etti. Şanlı, bir inek kuyruğunun kesilmesi sonucu başlayan kan davasıyla daha 14 yaşındayken tanıştı. Şanlı ailesine ait bir ineğin komşunun bahçesine girmesi sonucu, kuyruğu kesilince kan davası başladı. Bunu hazmedemeyen Şanlı’nın amcası silahını çekerek komşusunu öldürdü. Aynı gece Şanlı ailesinin büyüklerinin aldığı karar gereği, kan davasının büyümemesi amacıyla Diyarbakır’ın Lice ilçesinden Muş’a göç etti. Şanlı, göçün nedenini bilmediği için amcasına sorduğunda, “Artık kan davalıyız. Bizden bir erkeğin öldürülmesi gerek ve ben bunu istemiyorum” cevabı karşısında, ilk kez kan davasının ne anlama geldiğini öğrendi.
OKUMA-YAZMASI BİLE YOKTU
Şanlı, bunun üzerine sadece kendi ailesini değil bölgedeki kan davalarının sona ermesi için çalışma başlattı. O dönemde okur- yazar bile olamayan Sait Şanlı, o tarihten itibaren bölgedeki kan davalı ailelerin barış yollarını bulmaya başladı. Muş’un Malazgirt İlçesi’nde tanıştığı İhsan Tunç ve ilçe Müftüsü Mümin Türker’den ‘Kan davasını nasıl bitiririm’ sorusunun cevabını öğrendi.
HAKKINDA KİTAP YAZILDI
24 yaşında Diyarbakır’a yerleşen ve kasaplık yapmaya başlayan Şanlı, o dönemde bir kaç kan davalı aileyi barıştırsa da adı pek bilinmemekte ancak gittiği her ortamda saygı görmeye başladı. Üstlendiği misyonun sürdürmeye kararlı olan Şanlı, barışla noktaladığı kan davaları nedeniyle önce Diyarbakır, bölge ve Türkiye genelinde tanınan bir kişi oldu. Siyasi partiler tarafından milletvekilli adaylığı teklif alan Şanlı, “Milletvekili olursam misyonumu yitiririm” diyerek bu teklifleri geri çevirdi. Gazeteci Bayram Yaşlı, Sait Şanlı’nın, yaşamını anlatan ‘Yeter kan akmasın, barışa adanmış bir hayat hikayesi’ adlı kitabı yazdı.
“ÇOCUKLARIMA İŞE BUNU ESER BIRAKACAĞIM”
Şanlı, kitapta, “Ben Sait Şanlı’yım. Sıradan bir vatandaşım. Hiçbir şeyim yok benim. Nereye gidersem herkes ayağa kalkıyor. Bu duruma üzülüyorum. Ama diyorlar ki ‘Senin yaptığın karşısında, bizim oturma şansımız yok. Senin her kese bir iyiliğin var. Camiye gidiyorum ki cami Allah’ın evi, orada bile insanlar bana yer vermeye çalışıyor. Bak. Hepimiz öleceğiz, ben de öleceğim. Yarın öldüğümde arkamda çocuklarıma bırakacağım öyle büyük bir servetim yok. Ancak Malazgirt’te başladığım ve sonrasında Diyarbakır’da devam ettiğim bu çalışmalar ile benim ülkeme ve bölge insanıma bıraktığım bir eserim var. O zaman Sait Şanlı’nın adı geçtiğinde insanlar arkamdan diyecek ki ‘Allah Rahmet eylesin’ işte bu yeter bana” sözlerine yer veriyor.
“BİZ ÇEKTİK, BAŞKALARI O ACILARI YAŞAMASIN”
Şanlı, “Ben kan davası nedeni ile çok acı çektiğim için başkasının acı çekmesini istemiyordum. Kan davası yüzünden varlık içerisinde yokluk çektim. Benim çektiğim bu yokluğu başkaları çekmesin istedim. Onun için bunu kendime bir görev bildim. Bu fikir zaten Malazgirt’e göç ettiğimizde başlamıştı. Ne demekti ki insanların bir gecede yerlerini yurtlarını terk edip bilinmeyene göçetmesi; Bunun izahı mümkün değildi. Anne ve babama da bu fikrimi söyledim. Onlar da kan davası mağduru oldukları için onlar da karşıydı. Bu uğurda ne yapılması gerekiyorsa yapmaya kararlıydım” demişti.
Kitapta Sait Şanlı’nın tüm hayat hikayesi anlatılıyor. Kitabın bir bölümünde Sait Şanlı, “Daha yapılacak çok iş var. Benim mücadelem insanlar birbirlerine silah sıkmayıncaya kadar devam edecek. Pes etmek, hastalanmak yok…” görüşleri aktarılıyor.
KAN DAVASI GÜNLÜĞÜ
Sait Şanlı, hayatı boyunca katıldığı bütün kan davaları ve olaylarla ilgili günlük tutturuyordu. Okuma yazma bilmediği için ya oğluna ya da yanında çalışanlara günlük notlar yazdırıyordu. Böylece her kan davasını da belgelemiş oluyordu. Not tuttuğu bir kan davasına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dönemin Dışişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İçişleri eski Bakanı Abdulkadir Aksu, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı DTP’li Osman Baydemir ve 27 milletvekilinin katılımıyla barışla noktalanan bir kan davasını günlüğünde fotoğrafla belgeledi.
Kaynak: Tigris Haber Gazetesi