Diyarbakır’daki siyasi parti temsilcileri, 28 darbesiyle hesaplaşılmadığını, iktidarın 28 Şubat’ın aktörleriyle ortaklık kurduğunu düşünüyor.
Milli Görüş geleneğinin siyasi temsilini bulduğu Refah Partisi’nin iktidara gelmesiyle orduda başlayan rahatsızlıkla “post modern darbe” olarak nitelenen 28 Şubat sürecine adım adım gidildi. İslami kesime yönelik kamuoyu nezdinde medya üzerinden başlatılan laikliğe yönelik tehdit algısı, itibarsızlaştırma süreci, 4 Şubat 1997’de Sincan’da 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yapması, ordunun sürece doğrudan müdahale etme adımı olarak okundu. Nitekim 28 Şubat 1997’deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Refah Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Necmettin Erbakan’a ordunun dayattığı kararlar nedeniyle süreç darbe olarak yorumlandı. “İrtica ile mücadele” adı verilen kararlarda şunlar vardı: “8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli. Kur’an kursları Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanmalı, kaçak kurslar önlenmeli. Tarikatların faaliyetlerine son verilmeli. Kılık kıyafet yasası ödünsüz olarak uygulanmalı. Yeşil sermayeye kısıtlama getirilmeli. İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı. Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı. Kurban derileri derneklere verilmemeli. Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı.”
Bu süreç, 18 Haziran’da Başbakan Erbakan’ın istifasıyla sonuçlandı. 19 Haziran’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükûmet kurma görevini, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi. 30 Haziran’da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D Hükûmetini kurdu. Hükûmet, 28 Şubat kararlarını uygulamaya başladı. Milli Görüş geleneğinden gelen AK Parti, kapatılan Refah Partisi yerine kurulan Fazilet Partisi içinde yenilikçi kanadı temsilen ortaya çıktı. 28 Şubat sürecinin mağdurlarının kurduğu AK Parti ilk seçimde iktidar oldu.
Üzerinden 27 yıl geçen bu süreci ve sonrasındaki gelişmeleri siyasi partilerin Diyarbakır İl Başkanları değerlendirdi. Demokrasi ve Atılım Partisi Diyarbakır İl Başkanı Cihan Ülsen, “28 Şubat Türkiye siyasi ve toplumsal tarihi içerisindeki anlamı kuşkuya mahal vermeyecek kadar açık bir darbenin adı ve tarihidir.” dedi.
‘SÜREÇ İKİLİLİĞİ SONA ERDİRMEK YERİNE DERİNLEŞTİRDİ’
Cumhuriyet kendi kimliğini oluşturma konusunda ciddi dönemeçlerden geçerken genellikle kötü sonuçlarla karşılaştı.” diyen Ülsen, “Siyasal akıl olarak kendini yenilikten ziyade var olanı koruma içgüdüyle hareket etti hep. Ekonomik ve kültürel alanlarda atılan adımlara ve bir dizi yeniliğe ‘reform’ dendi ve bunlar toplumun bir bölümü tarafından kutsanarak dokunulmaz ilan edildi. Elbette her yeniliğin kendi dinamikleri içerisinde iyi ve kötü tarafları vardır, ancak başından bu yana laik, Sünni ve Türk olanlar ile olmayanlar arasında bir mücadele alanı oluşmasına engel olunamadı. Süreç bu ikililiği sona erdirmek yerine, giderek derinleştirdi. Etyen Mahcupyan’ın da net bir şekilde ortaya koyduğu üzere: Bu iki büyük cemaat arasında geçişlilik, bu mücadele alanında çok sınırlı kaldı ve ideolojik ayrışma ile sosyolojik uzaklaşma böylece üst üste bindi.” diye konuştu.
AK PARTİ 28 ŞUBAT SÜRECİYLE HESAPLAŞMADI’
AK Parti’nin süreçle yüzleşmediğini dile getiren Ülsen, “28 Şubat bu mücadele alanının pik yaptığı önemli bir tarihi dönemeçtir Türkiye için. Ülkedeki dindarları terbiye ettiklerine dair kuvvetli inançla yola çıkanlar çok değil, kısa bir süre sonra büyük bir yenilgi ile karşı karşıya kaldıklarını gördüler. Bin yıl devam edeceğine dair kesin inanç, 10 yıl geçmeden yerle yeksan oldu. Kendi iddiasıyla vurulan ‘laik’ kesin manevi bir mağlubiyetin öznesi oldular. Ak parti iktidarı ile birlikte bir takım ezberlerin bozulacağına bütün bir toplum inandı aslında. Çünkü Ak parti ilk dönemlerde rövanşist davranma ihtimali olan bir iktidar iken bunun tersine davranmış, popülist söylemlerden uzak, inşa edici bir söylemle demokrasinin temel değerleri ekseninde bir hukuk devleti kurma çabaları içerisinde oldu. Ancak 2010 yılından sonra iktidar tabiri caiz ise hesaplaşmak var olan mücadele alanını sona erdirmek ve yeni bir toplumsal sözleşme yazmak yerine, 28 Şubat’ı rant malzemesi yapmayı tercih etmiştir. Sağlıklı bir hesaplaşma olmayınca sağlıksız bir iktidarın yollarını böylece kurmuş oldu. Cumhuriyetten önceden kül halinde miras alınan devlet içinde kendini daha devlet gören bir cunta olagelmiştir hep. 28 Şubat sürecinde bunun adı orduydu, sonraki süreçte Fethullahçılar oldu bu. Ak parti 28 şubat süreciyle hesaplaşmadı. Bunu iktidarı için bir araç kıldı sadece. Kendisinden beklenen devleti herkesin kılacak bir düzene tesis etmekti aslında. Şimdi bu düzeni kuracak bütün araçlardan yoksun, meşruiyeti sorgulanan bir iktidar.” ifadelerini kullandı.
‘YENİ BİR TOPLUMSAL SÖZLEŞME İLE AŞABİLİRİZ’
Sıraladığı nedenlerden dolayı yeni bir siyaset inşa etmenin zamanı geldiğini vurgulayan Ülsen, “Tam da bundan dolayı yeni bir söz ve yeni bir siyaset inşa etmenin zamanı gelmiştir. 28 Şubatta 6 siyasi partinin güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş için bir araya gelmesi önemli ve değerlidir. Burada oluşan birliktelik bir ortak gelecek hayalinin tüm toplum kesimlerince kabul edilmesidirler Koalisyon arayışından ziyade ya da istikrarsızlık alametinden fazlası olarak ortaklaşma ve helalleşmenin teminatıdır. 28 Şubat’ın etkilerini yeni bir toplumsal sözleşme ile aşabiliriz ancak. Bu da tüm toplum kesimlerinin bir arada ve yan yana gelerek üstesinden gelebileceği, siyasi kavgaların kısır döngüsünden çok ortaklaşmanın umuda değen tarafından olabilir ancak. Biz de bu ihtiyaca cevap verecek bir partiyiz.” şeklinde konuştu.
ASLAN: ‘BİZİ BİR YUDUM ÖZGÜRLÜĞE HASRET BIRAKTILAR’
Milli Görüş geleneğinin siyasi temsilini bulduğu Refah Partisi’nin geleneğini sürdüreme iddiasıyla ortaya çıkan Yeniden Refah Partisi Diyarbakır İl Başkanı Yaşar Aslan, şunları söyledi: “Statükonun sınırlarına hapis olmayı reddeden, müesses nizamın bir parçası olmak istemeyen muhterem Erbakan Hoca’mız, bundan 27 sene önce yüz kızartıcı bir darbeyle karşı karşıya kaldı.28 Şubat post modern darbesi denilen bu darbeyle, birçok kurum, kuruluş ve kişilerin gerçek yüzleri ortaya çıktı. Bu gün ortalıkta bangır bangır bağıran, demokrasiden, özgürlükten, hukuktan, insan haklarından söz edip dillerine pelesenk eden, ne kadar siyasi parti, dernek, oda, sendika, baro ve gazete varsa; o günlerde bizi; bir nefes adalete, bir yudum özgürlüğe ve bir avuç demokrasiye hasret bıraktılar.”
‘VATAN MİLLET NARALARINA ALDANMAYIN’
O dönemde sivil toplum kuruluşları, dernekler, meslek kuruluşları, yargı gibi sürecin çok yönlü geliştirildiğine dikkati çeken Aslan, o kurumun rollerini şöyle anlattı: “Siyasi partiler, asker kılıklı Amerikan ajanları ile el ele tutuşarak kirli planlarla meclise müdahale ettiler, hükumeti devirdiler. Barolar; hukuk adına, adalet adına ne varsa, ayaklar altına alıp darbeci askerlerin ayaklarına gidip brifingler aldılar, sadakatlerini bildirdiler. Sendikalar, dernekler, vakıflar, şucular, bucular; bürokraside görev yapan ne kadar milli görüşçü varsa, hepsini Batı Çalışma Gurubuna ihbar ederek adeta infaz edilmesini istediler. Sözde bilim adamları; üniversitelerde cadı avına çıkar gibi başörtülü avına çıktılar. Engizisyon mahkemelerine benzeyen ikna odaları kurup başörtülü kardeşlerimizin umutlarını, geleceklerini katlettiler. Mahkemeler; Refah-Yol hükümetinde görev alan bürokratların ya görevlerine son veriyor, ya da sürgüne gönderiyorlardı. Başörtülü kardeşlerimizi de üniversitelerden atıp kamusal alanda görünmelerine bile yasak getiriyorlardı. İşte; 28 Şubat darbesinde bu tutum ve davranışları sergileyen bu siyasi partiler, sendikalar, odalar, dernekler barolar ve basının bir kısmı bu gün de bu anlayış ve görüştedir. Ancak bu gün kendilerini kamufle edip vatan, millet naraları atmalarına aldanmayın sakın. Fırsat bulduklarında, yine evrim geçirip şeytanlaşacaklardır. O günleri yaşamış bir bürokrat olarak, bu güne baktığımda; uğrunda bedel ödediğimiz değerleri, bu gün siyasi ranta dönüştürüp lüks ve saltanat içinde yaşayan münafıkları görünce üzülüyor ve kahroluyorum. Bunlar zaten o günlerde saklanan, kendini gizleyen, korkudan kişiliğini ve kimliğini inkar eden zavallılardı. Eğer onlar gömleklerini değiştirmeyip o gün dik dursalardı, Irak işgal edilmez, Suriye bu hale gelmezdi. Yine bunlar; özelleştirme adı altında Erbakan Hoca’nın kurduğu fabrikaları yok pahasına satmasalardı, bu gün halkımız işsiz, aşsız, ekmeksiz kalmayacaktı.”
ALTAÇ: ‘AK PARTİ 28 ŞUBAT ZİHNİYETİNE TESLİM OLMUŞ’
Sürecin yakın ülke tarihinin en önemli olaylarından biri olarak niteleyen Gelecek Partisi Diyarbakır İl Başkanı Aydın Altaç, şu değerlendirmelerde bulundu: “28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısında alınan kararlar neticesinde seçim kazanarak ülkeyi yöneten meşru hükümetin görevden uzaklaşmasına neden olan süreç yakın tarihimiz açısından en önemli siyasi olaylardan bir tanesi olarak görmek gerekir. 28 şubat 1997 tarihi hem siyasi hem ekonomi, hukuk, adalet ve sosyal yaşam açısından sonuçları itibari ile uzun süre etkili olmuştur. 28 Şubat zihniyeti tekçi, ötekileştirici, ayrıştırıcı olup dönem dönem etkileri devam etmiştir. 28 Şubat sonrasında tek başına iktidara gelmiş ve yaklaşık 20 yıldan bu yana ülkeyi yöneten hükümetin özellikle son 4-5 yıldaki uygulamalarında sıkça gördüğümüz ötekileştirici ve ayrıştırıcı uygulamaları 28 Şubat sürecindeki uygulamaların aynısı hatta bir adım ileriye götürülmüş halidir. AK Parti hükümetinin 28 Şubatın aktörleriyle kurmuş olduğu ittifak ile 28 Şubat zihniyetine teslim olmuş ve o dönemi aratmayan uygulamalara imza atmaktadır. İkinci Yüzyıla girmek üzere olan Cumhuriyetimizin insan hakları, özgürlükler, adalet ve sosyal yaşam açısında çok daha ileri seviyede olması gerekirken 28 Şubat zihniyetine teslim olmuş hükümetin uygulamaları ile her geçen gün geriye gitmekte ve bir önceki günü arar duruma düşmekteyiz. Ülkenin yaşanılabilir ve ekonomide kalkınmış keza siyasal anlamda istikrarlı bir sürece varabilmenin yegane yolu bir daha 28 Şubatların yaşanmaması ve 28 Şubat zihniyetinin tamamen ortadan kalkmasıdır.”
DİNÇ: MAĞDURİYETLER GİDERİLMELİ
Hür Dava Partisi Diyarbakır İl Başkanı Faruk Dinç, 28 Şubat sürecinde mağdur olanların mağduriyetinin giderilmesini isteyerek, şunları kaydetti:
“28 Şubat postmodern darbesi, üzerinden geçen 25 yıla rağmen halen etkisini yitirmemiş ve zihin kodları üzerinde bıraktığı izler devam edegelmiştir. Silahlı kuvvetler, iç hizmet kanununa dayanarak rejimi koruma ve kollama yetkisinin kendilerinde olduğu söyleyerek doğrudan siyasal iktidara müdahale ediyorlardı. Toplumun dinî, ahlakî ve kültürel yapısına savaş açan darbe bütün gerçekliğiyle anlaşılamamış, bürokrasi, medya, akademi, iş dünyası ve daha pek çok kesimdeki darbe destekçilerinden hakkıyla hesap sorulmamıştır. O dönemlerde başörtülü öğrenciler okullara alınmayarak devamsızlıktan sınıfta kalmaları sağlandı. Bunlarda yetmezmiş gibi üniversite hastanelerine başvuran hastalar dahi başörtülü oldukları için muayene edilmediler. Hatta sağlık karnelerinde veya nüfus cüzdanlarında fotoğrafları başörtülü çekilmişse hastaneye alınmıyordu. Bu uygulamadan dolayı hastane bahçesinde vefat eden hastalar oldu. İslami eğitim veren tüm kurumlar kapatıldı, inancından dolayı görevden alınan personellerin başka yerlerde çalıştırılmaması için baskılar yapıldı. Bu insanları adeta açlığa mahkûm ettiler. Dindar bir neslin yetişmesi için camilerde çocuklara Kur’an-ı Kerim dersi veren gençler ‘irticai faaliyet’ veya ‘örgütsel faaliyet’ yapıyor denerek gözaltına alındılar. Brifingli yargı mensupları tarafından, ‘örgüt elemanı’ denilerek tutuklanıp cezaevlerine atıldılar. Evlerde bulunan Kur’an-ı Kerim, elifba, sarık ve kelime-i tevhidin yazılı olduğu levhalar örgütsel doküman olarak kayıtlara geçirilerek bu insanların aleyhine delil olarak kullanıldı. Bazı gençlerin üzerine o dönemlerde işlenen fail-i meçhul olaylar yüklenerek ömür boyu ceza almaları sağlandı ve halen de kumpaslar sonucu oluşan mağduriyetler giderilemedi. İslami hizmet veren farklı camia ve cemaatler örgüt kapsamına alınarak mensupları cezaevlerine atıldı.
‘TOPLUMU KUCAKLAYAN BİR ANAYASA YAPILMALI’
Darbenin tüm sonuçlarıyla ortadan kalkması için bu darbe sonucunda oluşan tüm mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir. Ancak bunun gerçekleştiğine dair emareler de çok azdır. Tesettür halen de anayasal güvence altına alınmamıştır. Memuriyet hakları ellerinden alınan yüzlerce insan halen memur olamamaktadır. O dönem de emniyetin korkunç işkencelerinden geçip zulüm sarayları DGM’lerde hukuksuz bir şekilde yargılanıp ağır cezalara çarptırılıp zindanlara atılan insanların feryatları duymazlıktan gelinmektedir. Bunların mağduriyetlerinin giderilmesi için somut adımlar atılmamaktadır. Toplumumuzun tüm kesimini kapsayacak ana kucağı gibi bir anayasa yapılmalı. Etnik gruplar üzerinden güç kazanmaya çalışanlara fırsat verilmemeli ve siyasi rantlara kurban edilmemelidir. Anayasal devlet nizamını ortadan kaldırmayı hedefleyen darbecilik anlayışının devam etmesi, statükocu zihniyetin toplum ile barışmamakta ısrar etmesinin bir sonucudur. Darbe kültürünün önüne geçmek için devletin her şeyden önce kendi toplumunun değerleri ile barışması, özüne ve inanç değerlerine bağlı vatandaşlarını tehdit olarak görmekten vazgeçmesi ile mümkündür. Bu anlamda yasal ve anayasal düzenlemeler ivedilikle tamamlanmalı, toplumumuzun tarihi, kültürü ve inancıyla uyumlu sivil bir anayasa yapılmalıdır. Aksi halde bu kısır döngü devam edip duracaktır. Bu vesile ile 28 Şubat post modern darbesini şiddetle kınıyor, sebep olduğu bütün mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir.”
ERGİN:‘KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜME KAVUŞTURULMAMASI İÇİN YAPILDI’
28 Şubat darbesinin Kürt meselesini çözme hedefinde olan Erbakan’a karşı yapıldığını belirten Saadet Partisi Diyarbakır İl Başkanı Abdurrahman Ergin, şöyle devam etti: “28 Şubat, D8’in önünü kesmek için yapılmıştır. Emperyalizm, Batı hegemonyası karşısında alternatif istemez. İslam dünyasının birlikteliğini arzulamaz. BM, AB menşei, kaynağı olarak, İslam ülkelerini daima esaretine almak istemiştir. 1. ve 2. Dünya savaşı, kapitalizmin, sömürünün sonucudur. 28 Şubat, İslâm birliğinin ve uyanışının Türkiye’deki mimarı merhum Necmettin Erbakan’ı susturmak için yapılmıştır. Havuz sistemiyle rantları kesilen, hortumları parçalanan, Siyonizm destekli kurumlarla kuruluşlar boş durmamıştır. 12 Eylül dahi Konya’daki provokasyonla yapılmıştır, gösterilen bahanelerden biridir. Milli Nizam’ı kapatanlar, Millıi Selamet’i, Fazilet Partisini, Refah Partisini aynı amaçla kapattı, milletvekilleri düşürüldü. Türkiye’de Bosna Hersek Katliamına karşı çıkan ve destek sunan Erbakan Hoca’mız, bir kumpasla evinde göz hapsine tabiî tutuldu. Kürt Meselesi çözüme kavuşturulmaması için 28 Şubat yapıldı. Necmettin Erbakan Hoca’mız, meseleyi çözüme kavuşturmak için gerekeni yaparken 28 Şubat darbesi yapıldı.
‘ÇEVİK BİR’LE KUMPAS KURULDU’
Milletimiz ve insanımız bilsin ki darbelerin tümü kirlidir, hak ve özgürlük karşıtıdır. Saadet Partisi’nden bu günün beklenen hak ve özgürlük ile adalet, işin ehline verilmesidir. Millî Görüş anlayışımızın parti isimleri dahi kimisinin korkulu rüyası olmuştur: Millî Nizam, Millî Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet. 28 Şubat anlayışı ve darbesi, dış kaynaklı Siyonizm’in alkışlarıyla karşılandı, iş birlikçilerinin teveccühüyle karşılandı. Havuz sistemi ile memura, emekliye maaşlarının çok çok üstünde emeklerinin karşılığı verildi. Denk bütçe ilk kez, Cumhuriyet tarihinde sağlandı. İnanç birlikteliğiyle İslâm dünyası güçlendi. 28 Şubat fikrinin beyin adamları gazeteleriyle, dergileriyle, televizyonlarıyla, ticaret ve sanayi odalarıyla, sinemacısı, tiyatrocusuyla, komedyenlerle türkücü ve şarkıcıyla bir olup Türkiye’nin önünü tıkadı, dış güçlerin esaret zincirleri kırılacakken daha bir sağlamlaştırıldı, Sincan’da demokrasiye balans ayarıyla tanklar yürütüldü, yasal olmayan Batı Çalışma Grubu ile Çevik Bir ve etrafı, destekleyenleriyle kumpasla kuruldu. Savaş Vurallar ortaya çıkarıldı.
‘MİLLETİN MUKAVEMETİYLE SONLANDIRILDI’
Biz, Saadet Partisi’nin kurucusu ve Başkanı merhum Necmettin Erbakan Hocamızı dün, 27 Şubatta Diyarbakır’ımızda andık, hatırlattık, etkinlikler gerçekleştirdik. Gördük ki haksızlığa, zulme, yalana, haksız ticarete, esarete karşı çıkanın sesi olarak Millî Görüş mimarı halen unutulmadı. Seçim barajları ile önü kesilmek istenen Saadet Partisi, her daîm alnı açık, başı dik, tavizsiz ve ilkeli duruşuyla 28 Şubat’ın bin yıl süreceği söylenen saltanatını yine milletin mukavemetiyle sonlandırılmıştır. Biz, adaletin ve özgürlüğün sesiyiz, bu coğrafyanın diliyiz, nerede mazlum varsa inanç gözetmeksizin onların temsilcisi, faiz lobilerinin korkulu rüyası, Siyonizm’in karşıtı, emperyalist her anlayışın karşısında ayakta, dipdiriyiz, dünyanın beklediği sesiz, mazlum coğrafyaların arzuladığı nefesiz. İlkesiz, omurgasız siyasetin karşısındayız. Ortadoğu adı verilen coğrafyamızda akan kanın ve işlenen zulmün, sonlandırılan hayatların sorgulayıcısıyız. Hama’da, Felluce’de, Halepçe’de, Ebu’l- Gureyb’de, Vietnam’da, Afrika’da, Medeni denilen Avrupa’nın göbeğinde her zulme ve haksızlığa karşı daima mazlumlarin sesiyiz, inanç farkı gözetmeksizin, ayrım yapmaksızın… Halen 28 Şubat zihniyeti mevcuttur, Saadet kadroları ‘Millî Görüş’ olarak, zulmün, haksızlığın, vahşetin, işkencenin, faiz sisteminin panzehridir.”
Salih YEŞİL’in Haberi