Haykırışları, çığlıkları duyamıyoruz.
Var olan bir gerçek var oda bize empoze edilen yaşam tarzlarıdır.
Bunu değiştirmek mümkün mü?
Empati kavramı, kişiliğimizden yoksun da maalesef mümkün değildir.
Ancak kadınlarla aynı frekansta hayatı dinlersek mümkün olabilir.
Coğrafya kader mi?
Yoksa
Bize düşen keder mi?
Yâda
Istırap mı?
Yaşanılan toplum için de kadın yaşamı, yoksulluk içinde, savaş içinde büyüyen çocuklar, sırtındaki koca yükleri ile hayatı geçindirmeye çalışan kahraman Babalar…
Her bölgede var olan başta kadınlarımız olmak üzere yaşadıkları yaşam tarzları ve bunu destekleyen kültür ve gelenekleri farklıdır.
Bu durum ne gibi sonuçlar ortaya çıkarıyor?
İki portre çıkıyor ortaya.
Birinci portre; Huzur, mutluluk, zenginlik ve koca bir Gülüş…
İkinci portre ise; Zulüm, Savaş, ölüm ve koca bir Gözyaşı…
Dediğim gibi hayatı anlamak için aynı frekansta bakmak gerekir.
Sesini duyurmayan her kadın bizim meselemizdir.
Bize empoze edilen yaşam stili bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.
Bizler duyarsızlaştık, ama değişebiliriz.
İnsanın insana ihtiyacı vardır.
Sıradanlaşan günlük olaylar, kadın cinayetleri, fiziksel ve psikolojik şiddet, cinsel baskı gibi durumlar aslında Ahlaksızlığın ortaya çıktığını gösteriyor.
Bu gün her olayın duyulmaya değer bir hikâyesi vardır.
Beni anladın mı?
Çığlığımı duydun mu?
Belki biraz anlayabiliriz ama onlar gibi bilemeyiz.
Coğrafya kader mi?
Bize düşen keder mi?
Sorusuna verilecek cevap ise;
Her kadının yaşamışlığındaki kederin ana teması kaderdir.
Yolculuk olan bir serüvenin içindeyiz.
Ya onurlu
Yâda onursuzca yaşanır.
Tercih etmek kendi iradenizdir.
Özel Not;
Diyarbakır’dan Antalya’ya
“Umuda yolculuk
“Umut için Şifa ”
Duası ile giden sevgili umut Çakırımıza acil şifalar dilerim…
Kalbimiz ve dualarımız seninle Umut…
Baslık:
Coğrafya kader mi?
Bize düşen keder mi?
“Sessizliğin Ardındaki Çığlık”
“Yıkılmış umutlar korosu” adlı kitaplarının yazarı
Ahmet AKINCI’nın yazısıdır…