Kahramanmaraş’ta meydana gelen 7,7 ve 7.6 şiddetindeki depremlerin sonrası devam eden depremin artçıları vatandaşta paniğe yol açarken, psikologlar deprem psikolojisini değerlendirdiler. Diyarbakır’da görev yapan Uzman Psikolog Mehmet Fatih Yiğit, depremin yol açtığı psikolojik travmalar hakkında önemli uyarılarda bulundu.
DİYARBAKIRGAZETE- Psikologlar ardı ardına gelen depremlerin anksiyete bozukluğunu tetiklediğini belirterek, depremin insan psikolojisindeki travmatik etkileri konusunda dikkatli olunmasını istiyorlar.
Konu hakkında değerlendirmede bulunan Uzman Psikolog Mehmet Fatih Yiğit “Deprem ve benzeri (Sel, yangın vb.) doğal afetlerin tahribatı sadece yıkım ve ölümlere sınırlı olmadığı gerçeğinin önemini, deprem sonrası insanda görülen psikolojik sorunlarla da değerlendirmek gerek.” dedi.
DEPREM VE POSTTRAVMATİK STRES
Uzman Psikolog Mehmet Fatih Yiğit, depremin ciddi bir travmatik olay olarak düşünüldüğünde deprem sonrası görünen en yaygın rahatsızlığın Posttravmatik stres bozukluğu olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Posttravmatik stres bozukluğu, kişinin ruhsal ve bedensel bütünlüğüne ciddi bir tehdit olarak algıladığı ve kişide derin tahribatlara yol açabilecek her türlü olay olarak tanımlanabilir. Deprem gibi afetin neden olduğu posttravmatik stres bozukluğunun insanda yarattığı, huzursuzluk, güvensizlik, her an kötü olayların yaşanacağı kaygısı vb. depresif belirtiler ile yaşam kalitesinin bozulması gibi etkilerde, kişinin üretkenliğinden sosyal yaşamındaki ilişkilerine kadar negatif etkilerin olacağı ve bu yönden de bakılarak önlemlerin alınmasını gerektiren sosyal bir sorundur.
“DEPREME MARUZ KALAN BİREYLER UZUN SÜRE ZİHNİNDE TEKRAR CANLANDIRIR VE YAŞAR”
Depreme maruz kalmış bireyler uzun süre bunu zihninde tekrar tekrar canlandırır ve yaşar. Olayın ilk yaşandığı evrede akut stres tepkisi oluşur ve bu evre ilk dört hafta içinde ortaya çıkar 2 gün ile bir ay sürer. Şok durumu, şaşkınlık, donukluk, ne yaptığını bilememe hali, dehşet, korku, çaresizlik, panik hali görülebilir. Yaşanan artçı sarsıntılar, akut durumun yoğun yaşanmasına, kaygı ve korkunun tekrarına sebep olur. Daha önce deprem geçmişi olmayan bireyler yaşama ve dünyaya kendini güvenle bağlı hissederlerken deprem gibi ani bir olay sonucunda yaşama olan güvenini kaybetmiş hisseder ve bu durum yoğun kaygıya sebep olur, ölüm korkusu, yakınlarının güvenine dair oluşan korku hiçbir şey yapamama, olanı değiştirme gücüne sahip olamama duygusu bireye çaresizlik hissini en üst düzeylerde yaşatacaktır.”
DEPREMİN PSİKOLOJİK ETKİLERİNE KARŞI TAVSİYELER
Psikolog Mehmet Fatih Yiğit, deprem psikolojisi ile ilgili tavsiyelerini de şöyle dile getirdi: “Ani seslere karşı aşırı duyarlılık, her an kaygı hali, huzursuzluk gibi semptomlara akut dönemde çok sık rastlanır, yaşanan tüm bu olumsuzluklar düşlerde çok sık yinelendiğinden uyku bozulur ve bazen kişi sırf bu olumsuzlukları tekrar yaşamamak için kaçınma davranışı olarak uykudan kaçabilir ki bu durum sonraki süreçte ciddi uyku problemlerine sebep olabilecektir. Kişi korku ve çaresizlik içindedir, umutlarını, geleceğini yitirmiştir, yaşadıklarına inanamamaktadır, aşırı sinirlilik ve ani öfkelenme olabilir. Bazen duygularını yitirmiş gibi hissedebilir, ağlayamaz, duygularını ifade edemez. Yaygın vücut ağrıları, taşikardi (çarpıntı), kendinden geçme, nefes darlığı gibi fiziksel semptomlarda sık görülebilir”
Depremin olduğu anda kişinin nerede olduğu ve ne şekilde konumlandığı da sonraki süreçte yaşayacağı psikolojik rahatsızlığın şiddetinde önem arz ettiğine işaret eden Yiğit, “Yaşamış olduğumuz depreminin gece yarısı olması birçok insanı yatağında yakalamış olması, sonraki süreçte yatak odasına girememe, yatağa yatamama, yüksek katlı binalara girememe, kapalı alan korkusu, gibi fobik davranışların oluşmasına sebep olabilecektir. Bu tarz davranışların bir ay gibi bir sürede sönmeye başlamış olması, bireyin baş etme mekanizmaları geliştirmiş olmasını bekleriz. Burada artçı depremlerin sürekliliği etkisiyle insanların tekrar tekrar travmatize olması maalesef bu sürenin uzamasına neden oluyor. Artçılar yanı sıra sürekli haberlere maruz kalmak sosyal medyadan ve internetten yeni görüntüleri izlemekte aynı etkiye sebep oluyor.
“İŞE VE OKULA GİDİLMELİ…”
Bir an önce normalleşmek ve hayata devam etme motivasyonu geliştirmek için işlevselliğimizi arttırıcı eylemlerde bulunmak gerekir, işe gitmek okula gitmek gibi… Depremin etkisiyle birçoğumuz normalden uzaklaşmak zorunda kaldık ve buda çaresizlik duygumuzun etkisini arttırmayla beraber yetersizlik duygusuna kapılmamıza sebep olacaktır.
Deprem sonrası yapılacak ilk müdahalenin, gıda, barınma, fiziksel yaralanmaların tedavisi gibi daha çok hayatta kalmaya dönük birincil ihtiyaçları karşılamaya yönelik olmalı, yaşamın bir an önce normalleştirilmesi ileriki dönemde çıkacak psikolojik sorunların azalmasında yararlı olacaktır.
“DUYGUSAL BOŞALIM VE RAHATLAMA SAĞLANMALIDIR”
Travma ve kayıp sonrası duyguların paylaşılması, sıkıntıyı azaltacağından, Depreme maruz kalmış kişilerin üzüntülerini, korkularını, kaygılarını, yakınları ile paylaşmasının zemini hazırlanarak, bu yolla duygusal boşalım ve rahatlama sağlanmalıdır. Yakınını kaybetmiş bireylere bu haberi yine tanıdığı güvendiği bir yakınının yaşına ve durumuna uygun bir dille söylemesi önemlidir, sağlık çalışanları ve/veya başka kişilerce bu durumun paylaşılması uygun değildir.
Deprem sonrası akut dönem (ilk bir ay) atlatıldıktan sonra, kurulacak psikoterapist ekiplerince, yapılandırılmış görüşmelerin, bir takvim çerçevesinde başlanması ve minimum üç yıl izlenmesi sağlanmalıdır”