Koronavirüs pandemisi toplumsal yaşamda unuttuğumuz birçok şeyin yanında mahalli tohum ıslahının da önemini bir kez daha hatırlattı.
Sertifikalı ithal tohumun yaygın olarak kullanıldığı Türkiye tarımında mahalli tohum ıslahı konusunda henüz ciddi bir çalışma yapılmazken, mahalli tohum ıslahı sadece belli üniversiteler bünyesinde yürütülen çalışmalardan ibaret kaldı.
İTHAL TOHUM OLMAZSA KITLIK OLUR
Türkiye gibi bir tarım ülkesinde tarımın stratejik olarak ele alınmamasından dolayı dışa bağımlılığın had safhada olduğunu belirten Diyarbakır Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Samet Ucaman, “Pandemi ile birlikte ülkeler kendi sınırlarını kapattı. Bu durumda ülkelerin kendi kendine yetmesi gerçekliği bir kez daha su yüzüne çıktı. Eskiden beri şunu dile getiriyorduk; eğer dış ülkeler kendi ıslah ettikleri tohumu vermediklerinde Türkiye’de kıtlık oluşur. Çünkü mahalli tohumluğumuz kalmadı. Şuan köylerde çiftçilerimizin elinde ekebilecekleri mahalli tohumluklar yok” uyarısında bulundu.
MAHALLİ TOHUM ISLAHI YAPILMIYOR, ZİRAAT MÜHENDİSLERİ İŞSİZ
Mahalli tohum ıslahı için gerekli altyapının olduğunu belirten Ucaman, tarımda stratejik planlamalara ihtiyaç duyulduğunu belirtirken, alanda yetişmiş çok sayıda ziraat mühendisinin de istihdam dışı kaldığına dikkat çekerek,“Odamıza kayıtlı 1150 mühendis var. Kayıtlı olmayan da tahmin 300-350 civarında ziraat mühendisi var. Bir kısmı ilaç bayiliği açmış bir kısmı resmi kurumlarda çalışıyor ama yüzde 60’ı şu an işsiz. Tarım bölgesinde tarım ülkesinde olmamıza rağmen birçok arkadaşımız işsiz. Asıl nedeni sürekli tarım polimalarının değişmesiyle oluşan bir tablo” diye belirtti.
Diyarbakır Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Samet Ucaman, pandemi sürecinde mahalli tohum ıslahının önemine ve çiftçilerin bu süreçte sahada karşılaştıkları sorunlar üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de stratejik bir tarım politikasının geliştirilmediğine dikkat çeken Ucaman, pandemi süreci ile birlikte ülkelerin sınırlarını kapatmasının yerel tohum ıslahı konusundaki acı tabloyu gün yüzüne çıkardığını belirtti. Sertifikalı ithal tohum kullanımının Türkiye tarımını dışa bağımlı bir hale getirdiğini vurgulayan Ucaman, dış ülkelerin tohum vermemesi durumunda kıtlık tehlikesine dikkat çekti.
Koronavirüs pandemisi sürecinde alınan tedbirler kapsamında bir süre çiftçilerin sahaya inmekte sıkıntı yaşadığını ifade den Ucaman, özellikle 65 yaş üstü çiftçilerin tarlaya gidememesinden kaynaklı pas hastalığı ile mücadelede geç kalındığını belirtti.
PANDEMİ SÜRECİNDE TARIMSAL FAALİYETLERDE YAŞANAN SORUNLAR
Diyarbakır ve bölgede pas hastalığı duyumları aldıklarını belirten Ucaman, şöyle konuştu: “Pandeminin Türkiye’de resmileşmesiyle birlikte Ziraat odası hem genel merkez hem de Diyarbakır Şube olarak olayın nereye gidebileceğiyle ilgili bir öngörü oluşturmuştuk. Pandeminin sadece sahada belli bir yayılışı olabilir. Sonuçta köylüyü, çiftçiyi ve mevsimlik işçiyi de etkileyeceğini öngörmüştük. Bununla ilgili planlamanın nasıl yapılması gerektiği noktasında da önerilerimiz ve öngörülerimiz olmuştu. Fakat nedense 1 ay boyunca bu noktada Bilim Kurulu oluşturuldu ve farklı kurullar oluşturuldu ısrarla tarımla ilgili sezonu olmasına rağmen herhangi bir şey dilendirilmedi. Taa ki, biz basında medyada Türkiye’nin tüm illerinde basın açıklaması yaparak Tarım sezonunun olduğunu ve bu sezonda 65 yaş üstü çiftçilerin olduğu ve iller arasında gidiş-gelişlerde çiftçilerin zorlandığını, tarlasına, arazisine giremediği noktasında bizim basın açıklamalarımız oldu.”
Diyarbakır Ziraat Mühendisleri Odası olarak Bakanlığa yaşanan sorunların çözümüne dair öneriler sunduklarını ifade eden Ucaman, şunları söyledi: “Bakanlık bizim genel merkezle birlikte görüşme yaptı. Bu görüşmede bizim bölgeden Türkiye’den önerilerimizin tümünü bakanlığa maddeler halinde sunuldu:
1- Tarımın stratejik bir konumu var.
2- İllerde tarımla ilgili bir komisyonun hızlı bir şekilde oluşturulması. İçerinde tüm bileşenlerin temsilcileri olmalı.
3- Gübre ve yakıla ilgili bakanlığın vergiyi düşürme ve teşvik etmesi noktasında önerilerimiz oldu.
Sadece birinci madde kabul görmüş gibi. İllerde tarım komisyonunun oluşturulmasıyla ilgili henüz bir olgunluğa erişilmedi. Biz sezonu kaçırıyoruz. Şu an çiftçi sahada yediği sıkıntıyı zaten yemiş oldu. Zararı o şekil görmüş olacak.”
ÇİFTÇİLERİN TARLAYA GİTMESİ NOKTASINDA BELLİ BİR RAHATLAMA SAĞLANDI
Çiftçilerin sahada yaşadığı sorunların aşılması noktasında Ucaman, “Çiftçinin hızlı bir şekilde hastalık ve zararlarla ilgili saha bir ölçümü olması gerekir. Yine kullanacağı gübreyle ilgili hızlı bir şekilde bu komisyonun bilgi alıp buna göre bir çözüm oluşturması gerekiyor. Ama maalesef biz o sezonu kaçırdığımız için şu an sahada çiftçi problemli. Ektiği bitkiyle ilgili sıkıntıları bize ulaşıyor. Pandemi sürecinde sahaya ulaşamamaya gidememe noktasında ilaçlama yapmama gibi bir durum oluştu ve şuan pas hastalığıyla ilgili ciddi bir problem önümüzde duruyor. Bunlar peyder pey görülecek biz bunları öngörü olarak öngörmüştük. Gübreleme yapamama, pamuk ekmede problem çıktı. Diyarbakır bölgesinde Mısır ekiminde sıkıntılar var bir kısmında yapıldı bir kısmında yapılmadı. 1 aydan fazladır sezonu geçiriyoruz. Tarım öyle bir zor durum ki sen çiftçiyi köyden çıkarıp şehre getirirsen tekrar köye götürme şansın olamıyor. Biz bunu yıllarca gördük. Geçmişte bir sürü köy boşaltıldı ve şu geri dönüşler yüzde 3’ü bile geçmiyor. Bu pandemi sürecinde de köylü bir defa tarlasına gitmediği zaman o tarlaya sonradan götürebilme ve yerleştirme imkânımız sıkıntılı. Israrımız sayesinde çiftçiler biraz rahat hareket edebiliyor. Bazı şeylerin önü açıldı. Rahat hareket edebiliyorlar, ilaç alımı, şehre inebilme ve ilaç kullanımı için köye gidebiliyorlar. Dağlık kesimdeki alanlar halen sıkıntı çekiyor. Kırsal alandaki köyler özellikle sokağa çıkma yasağıyla birlikte çiftçinin arazisine halen gidemediğiyle ilgili bize gelen bilgiler mevcut” değerlendirmesinde bulundu.
ÇİFTÇİNİN BAŞI PAS HASTALIĞI İLE DERTTE
Diyarbakır ve bölgede pas hastalığının olduğuna dikkat çeken Ucaman, şunları ifade etti: “Pas hastalığı var. Çiftçilerden bilgi o yönde. Ne kadar bir zararın olduğunu şu an bilmiyoruz ve sahaya da çıkamıyoruz. Sahayı dolaşma gibi bir şansımız olmuyor. İlçelere gittiğimizde kimsiniz ne için geldiniz? Sorularıyla karşılaşıyoruz. Bununla ilgili önümüz açılmadı. En azında Ziraat Odası Mühendislerin de önü açılması gerektiği noktasında ilçelere giriş ve çıkışlarda sıkıntılar çekiliyor.”
TARIM STRATEJİK OLARAK ELE ALINMALI
Ürünlerin Türkiye’de nasıl ekilmediğiyle ilgili bir değerlendirmenin kendilerinde mevcut olduğunu ifade eden Ucaman, “Türkiye’de hem hayvansal üretim hem de bitkisel üretim noktasında tarımın aslında ciddi bir vizyonel planlamasının yapılmadığı noktasında fikirlerimiz var” dedi.
İTHAL TOHUM PAKET PROGRAM HALİNDE ÇİFTÇİLERE DAYATILIYOR
Türkiye’de stratejik bir tarım politikasının olmadığını ifade eden Ucaman, Tarım Bakanlığı’nın tarım alanındaki çalışmalarının ise günü kurtarmaya dönük sezonluk girişimler olduğunu kaydetti. Tarım sektöründeki sertifikalı ithal tohum gerçekliğine değinen Ucaman, mahalli tohumların ıslah edilmemesi sonucu tohumculukta dışa bağımlılığa dikkat çekti. Ucaman, “Ektiğimiz tohumlar ithal paket program olarak veriliyor. Tohumun yanında gübresi, ilacı, toprak isteği vb. paket olarak sunuluyor. Çiftçi sertifikalı ithal tohumu paket program olarak uygularsa ancak istenilen verimi alabilir. Burada tohumu üreten biz olmadığımız için katma değeri de bize yansımıyor. Ne Bölgedeki ne de Türkiye’deki çiftçiler bu üretimin katma değerini sağlayamıyor. Aynı şekilde hayvansal üretimde de bu böyle. İthal edilen hayvanlar kesime geliyor. Geçen yıl basına da yansıdığı gibi ithal edilen hayvanların büyük kısmı da kesime girmedi. Kesim fazlası olan hayvanlar bu sefer de ihraç edildi ve hatta Rusya’dan gelen hayvanların hastalıklı olduğu da ortaya çıktı. Bütün bunlara baktığımızda aslında tarımda da hayvancılıkta da bir üretimden bahsetmek mümkün değil. Çünkü üretmek yerine, yerli üretimi desteklemek yerine kolay olanı, hazır olanı ithal ederek ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir yaklaşım söz konusu. Çiftçilerimiz, yerli üreticilerimiz ise kendi gücü, imkânı ile yapabildiklerini yapabiliyor. Yani Bakanlığın sistemli bir politikası ile bir üretim planlaması yok.”
TARIMSAL ALAN ÇOK TARIM POLİTİKASI YOK
Tarımsal üretimin stratejik olarak kabul edilmesi ve tarım ve hayvancılıkta strateji planlamaya uygun politikaların üretilmesi gerektiğini kaydeden Ucaman, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tarımı stratejik olarak kabul ettikten sonra bölgelere göre ürün desenini ayrıştırabiliriz. Hangi bölgelerde neyin yetiştirebileceğinin, söz konusu ürünler için mahalli tohumlukların nasıl ıslah edilebileceğinin, hayvansal üretimin bölgelerin özelliklerine göre nasıl yayılacağının izdüşümünün piramitsel olarak nasıl açımlanabileceğini stratejik planlama sayesinde ortaya çıkarabiliriz. Ama bunun için de ülkeyi yönetenlerin tarımın stratejik bir alan olduğunu kabul etmeleri ve buna uygun bir yaklaşım içine girmeleri gerekiyor. Tarımın en elverişli şekilde yapılabileceği alanlara sahibiz. Değil Türkiye’yi Ortadoğu’nun tümünü besleyebilecek bir tarımsal alan mevcut ama buna rağmen stratejik bir tarım politikasından yoksunuz.”
MAHALLİ TOHUM ISLAHINDA ÜNİVERSİTELERİN SINIRLI ÇALIŞMASI DIŞINDA ÇALIŞMA YOK
Neoliberal tarım politikalarının Türkiye tarımını dışa bağımlı hale getirdiğine işaret eden Ucaman, ekonomi ile başat gidebilecek bir tarım politikası bilincinin oluşturulmadığını belirterek mahalli tohumculuğun geliştirilmesinin önemini ifade etti. Ucaman, “Aslında üniversiteler yerel tohum ıslahına ilişkin ciddi akademik çalışmalar yapabilmeli. Yine zirai araştırma kurumlarının mahalli tohum ıslahına dönük ciddi çabalarının olması gerekir. Altyapı anlamında bakıldığında bu işle ilgilenebilecek bir sürü kurum da var. Ama nedense biz mahalli tohumluklarımızla ilgili ciddi bir çalışmanın içine giremedik ve hala sertifikalı tohumda dışa bağımlı haldeyiz. Sebze meyve tohumlarını İsrail üzerinden gram gram alıyoruz. Avrupa üzerinden de tohum ithalatımız var. Amerika’dan mısır tohumu alıyoruz. Rusya’dan pirinç, buğday tohumlarını alıyoruz. Aslında bin yıllardır tohum konusundan atadan gelen bir ıslah çalışmamız var. Ama biz mahalli tohumluklar konusunda ipin ucunu eldeki tohumlukların ıslahında sertifikalandırmaya gidemedik. Dışarıdan gelen sertifikalı tohumu ise alabildiğine yaygınlaştırdık. Biz yerli üreticimize ithal sertifikalı tohumu dayatarak mahalli tohumluklarımı geri plana ittik. Tabii tüm bu olumsuzlukların yanında üniversiteler bünyesinde mahalli tohumlukların ıslahı konusunda çalışmalar da mevcut. Ama mevcut bu çalışmaları genele yayma ve mahalli tohumlukları sertifikalandırma konusunda ciddi politika eksikliği söz konusu.”
İthal tohum verilmediğinde kıtlık tehlikesi var!
Pandemi sürecinde mahalli tohumluk ıslahının öneminin bir kez da anlaşıldığına dikkat çeken Ucaman, dışa bağımlı tohumculuk faaliyetinin açmazlarını ortaya koyarken şu ifadeleri kullandı: “Pandemi ile birlikte ülkeler kendi sınırlarını kapattı. Bu durumda ülkelerin kendi kendine yetmesi gerçekliği bir kez daha su yüzüne çıktı. Eskiden beri şunu dile getiriyorduk; eğer dış ülkeler kendi ıslah ettikleri tohumu vermediklerinde Türkiye’de kıtlık oluşur. Çünkü mahalli tohumluğumuz kalmadı. Şuan köylerde çiftçilerimizin elinde ekebilecekleri mahalli tohumluklar yok. Şuan hâlihazırda çok cüzi bir mahalli tohumluk mevcut. Bu da ülkenin ihtiyacını karşılayabilmekten çok çok uzak. Bazı lokal alanlarda geleneksel olarak ekilen mahalli tohumluklar mevcut. İnşallah pandemi musibeti mahalli tohumluklarımızı ıslahın da önünü açmış olur. İlk tohumun Dicle’nin kenarından toprağa atılmasından bu yana bin yılların tecrübesine sahibiz ama ne yazık ki, mahalli tohumun ıslahında bugün bu haldeyiz.”
ZİRAAT MÜHENDİSLERİNİN YÜZDE 60’I İŞSİZ
Mahalli tohum ıslahı için gerekli altyapının olduğunu belirten Ucaman, şunları söyledi: “Odamıza kayıtlı 1150 mühendis var. Kayıtlı olmayan da tahmin 300-350 civarında ziraat mühendisi var. Bir kısmı ilaç bayiliği açmış bir kısmı resmi kurumlarda çalışıyor ama yüzde 60’ı şu an işsiz. Tarım bölgesinde tarım ülkesinde olmamıza rağmen birçok arkadaşımız işsiz. Asıl nedeni sürekli tarım polimalarının değişmesiyle oluşan bir tablo. Danışmanlıklar döneminde biz burada işsiz mühendis göremiyorduk. Danışmanlık uygulamaları yanlış uygulandı ama sonradan da tümüyle kesildi. Ciddi bir istismar alanı oluştu. Biz o dönemlerde danışmanlığın farklı bir şekilde olması gerektiğini sürekli ifade ediyorduk. Ama bakanlık ısrarla kendi politikalarını sürdürdüler ve işin sonunda da kendi politikalarını tümüyle kapattılar. Sürekli bir politika oluşturuluyor. Biz doğru alana çekmeye çalışıyoruz. Fakat ısrarla çekilmiyor ve sonradan üstü örtülüp başka bir politika öne çıkarılıyor. Sürekli bir döngü oluşuyor ve bu döngüden de mühendisler olarak ciddi sonuçlarla karşılaşıyoruz.”
TARIM ARAZİLERİNİN YÜZDE 30-40’I EKİLMİYOR
21 ilde hazine arazilerinin tarıma açılmasını değerlendiren Ucaman, şunları ifade etti: “Şuan mevcut tarımsal arazilerimiz ekilmiyor. Çiftçiye gel hazine arazilerini ek gibi bir politikayı bırak senin kendin şuan mevcut yasal tarımsal arazilerin ekilmiyor. Yüzde 30-40’lık bir alan şuan boş ve ekilmiyor. Kırsal alanın tümü özelliklede dağlık kesimde ki alanın hemen hemen tümü köylü ilkbahar ve yazın gider orda üç beş dönüm eker ondan hariç o alanların tümü ekimden uzak. Eskiden ekilen dünya kadar mahsulün alındığı kırsal alanların köy boşaltmalarıyla birlikte ve daha sonra bu son dönemlerdeki sokağa çıkma yasakları, yayla yasakları v.b dünya kadar alınan tedbirler o alanları zaten boşaltı. Türkiye geneli normal araziler ekilmemişken biz hangi akla hizmet olarak gelip hazine arazilerini tarıma açıyoruz. Hadi açtık tarım arazilerini genişletmek istiyoruz bu niye belli bir alanı kapsıyor da Türkiye’nin genelini kapsayacak bir duruma dönüşmüyor.”
TARIMSAL ÜRETİMDE GİRDİ MALİYETLERİNİN AZALTILMASI
Tarımda yapılan desteklere ilişkin olarak ise Ucaman, “Yüzde 75 tohum hibesi noktasında bir politika uygulanıyor. O alanlara bakanlık olarak yüzde 75 tohum hibesi verebiliyorsan bunu niye Türkiye geneli olarak yapmıyorsun. Demek bunlar yapılabiliyor. Şimdiye kadar niye yapmadık. Sadece köylünün akaryakıtı sahada, tarlada yaktığı yakıtı vergisini indirerek verelim köylüye yeter. Gübrenin vergisini düşürerek ve yakıtın vergisini düşürerek yine kendi parasıyla yakıtını alsın ancak KDV’yi ve diğer vergileri ödemesin. Köylüye zaten yeter ve tüm alanlar yine ekilmiş olacak köylü kazanacak şehirde yansıması olacak. Ama biz ısrarla bunların hiçbirini yapmıyoruz. Yanlış yapılabilir bazen ama bunu iyileştirmede ısrarcı olmak gerekir” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
Kaynak: Tigris Haber