Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr Vahap Coşkun ile Rawest Araştırma Genel Müdür Roj Esir Girasun HDP’nin durumunu değerlendirdi. Vahap Çoşkun, “Kürt sorunu 14 yaşındaki çocukların sırtına yüklenmemeli” derken, Roj Esir Girasun ise, “Kürt siyasetinde fiili bir kriz var” dedi.
Kürt siyasi hareketinin önemli merkezlerinden biri olan Diyarbakır’da, yaklaşan yerel seçimleri, HDP’nin Türk soluna teslim olduğu iddialarını, HDP’nin son 3 yıllık politikasındaki düşüş ve bölgede elde edilen kazanımların kaybedilmesinde HDP’nin rolü gibi konuları bölgenin deneyimli isimleri olan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ve Rawest Araştırma Genel Müdürü Roj Esir Girasun ile konuştuk.
COŞKUN: “HİÇ KİMSE BİR BARIŞ İHTİMALİNİ GÖZ ARDI EDEMEZ”
Kürt siyasetini ve bölge dinamiklerini yakından takip eden Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Çoşkun, yeni gelişen süreçle birlikte HDP’nin kendisini değiştirip dönüştürmesi gerektiğini belirterek, “Yeni durum karşısında HDP’nin iyi politika geliştirme mecburiyeti var. Eğer bu yeni durum karşında eski tercihlerine yaslanır eski politik ezberlerini devam ettirirse bundan HDP ciddi manada zararlı çıkar. Dolayısıyla bu yeni duruma HDP açısından politik olarak zorunlu olan şey bu yeni duruma uygun bir tavır geliştirmesi gerekir. Aday belirleme süreçleri yeni başladı. Bugün toplumun farklı kesimleri ile temas ediyorlar. Bu temasların gerçekten aday belirmesine ne kadar etki edebileceği veya aday belirleme konusunda bu temasların belirleyici olup olmayacağını adaylar belirlendiğinde göreceğiz. Bu hususta HDP’nin kendi aday profilini, hizmet anlayışını, hizmet odaklı bir belediyecilik anlayışı konusunda yeni bir siyaset geliştirmesi gerekiyor. 7 Hazirandan sonra ki süreçte biraz daha 1991’den itibaren gelen HEP geleneğinin en yüksek noktasını ifade ediyor. Yüzde 13’lük bir oy oranı elde etmişti ve muhtemelen o siyasetini devam ettirseydi bu oy oranının artırılması söz konusu olabilirdi. Ancak önemli bir gelişme yaşandı. 7 Haziran sonrası HDP üst yönetiminin yapmış olduğu tercihler.
“ÖZELEŞTİRİ PARTİ BÜNYESİNDE İŞLENMEDİ”
Bu durum şöyle örneklendirilebilir, geçen gün Selahattin Demirtaş ile yapılan bir röportaj vardı. Demirtaş’a AK Parti ve MHP ile olan ittifakın bittiği ve bundan sonraki olasılıklar üzerine bir soru sorulmuştu. Demirtaş şöyle bir cevap veriyor; ‘Bu tamıyla bir taktik dönüşü olabilir AKP’nin bir dönüşü olabilir ama hiç kimse bir barış ihtimalini göz ardı edemez’. Dolayısıyla o günden daha tedbirli bir dönüşün olduğunu görmek lazım. İkinci bir kırılma noktası 7 Haziran sonrasının yürütülememesi, HDP’nin olmadığı bir tercihte politik dilinin ve seçimlerinin yanlış olmasıydı. İkinci kırılma noktası ise hendeklerdi yani bu hendeklerin ciddi mana da bir kırılma yaşattığını düşünüyorum. Bu özellikle HDP’yi geliştirme potansiyelini gerek bölgede, gerek Türkiye’de ciddi manada sekteye uğrattığı. Ancak arada geçen 3 yıllık süre zarfında ne 7 Haziran sonrasındaki siyaset nede hendek savaşlarında izlenen siyaset konusunda ciddi bir sorgulama ciddi bir öz eleştiri süreci parti bünyesinde işlenmedi. Bu sadece bu güne ilişkin de değil, halen partide tartışılan önemli konular var. Örneğin Türk solunun parti politikalarında çok belirleyici olduğuna dair gerek parti tabanında gerekse farklı kesimlerden gelen eleştiriler var. Bu eleştiriler karşında da HDP henüz net bir tavır ortaya koyabilmiş veya topluma yeterli bir açıklamada bulunmuş değil.”
“HDP FİKİR GÜNCELLEMESİ YAPAMIYOR”
Bölgedeki kazanımların HDP’nin yanlış politikaları yüzünden kaybettiği yönündeki eleştirilere de yanıt veren Çoşkun, “Tabi ki öyle yani nasıl ki bir başarı olduğunda bunun mükafatı HDP’ye yazılıyorsa eğer ortada bir başarısızlık varsa bunun siyasi hesabı da siyasi maliyeti de HDP’ye çıkartılır. HDP’nin bu anlamda politik olarak kendisini güncelleyememesi değişen koşullara kendisini uyarlayamaması politik ezberlerinde diretmesi önemli sıkıntılara sebebiyet verdi partinin bu anlamda ciddi bir özeleştiriye geçmesi lazım. 7 Haziran hendek savaşlarından sonraki süreçte HDP’nin hareket alanı da çok daraldı, bunu da göz önünde bulundurmak gerekir. Özellikle çatışmalardan sonra devlet HDP’ye karşı bir takım mücadele stratejisi benimsedi bu strateji kapsamında HDP’nin eş başkanları tutuklandı, teşkilatları dağıtıldı, HDP’ye yakın sivil toplum kuruluşları baskı altına alındı, basın kuruluşları kapatıldı. Bu şekilde HDP’nin görünürlüğü ve hareket kabiliyeti de tamamen köreltildi. Bu onun kitle ile iletişim kurmasını sesini duyurmasını engelleyen bir işlev bu bir siyasi parti için oldukça önemli bir problem bunu kabul ediyorum. Ancak bana göre bundan daha önemli bir konu HDP’nin kendi fikri güncellemesini yeterince yapmamasının olmasıdır.”
“ÖZ ELEŞTİRİ YAPIP DAHA KAPSAYICI POLİTİKA ÜRETMELİ”
HDP’nin daha aktif siyaset yapabilmesi için politik diline dikkat etmesi ve değiştirmesi gerektiğini ifade eden Çoşkun, “Hiç kuşkusuz bunu genel siyaset ile ve yerel siyaset yakın bağlantıları var. Burada bir öz eleştiri sürecinin yapılıp buradan gereken derslerin alınması ilk adım olabilir. HDP bir merkez partisi olduğunu bilinci ile politik dilinin daha kapsayıcı olması noktasında da bir takım değişimlerde bulunabilir veya politik teşebbüslerde bulunabilir. Yerel açısından baktığımızda ise Mart ayında yapılacak olan ciddi bir seçim var. Bu seçime giderken belediye başkanlığında göstereceği aday profili ve yine hizmet odaklı bir belediyecilik anlayışına doğru evirilmesi HDP’nin bu dönüşümü gerçekleştirmesi şartlara karşı kendisini uyarlaması önemli bir adım olacaktır” diye konuştu.
“YENİ KAVRAMLAR YERİNE ŞİDDET KONUSU ÇÖZÜLMELİ”
‘Bu süreçte HDP Kürtlere ne vaat etmeli, nasıl bir model ile Kürtlerin karşısına çıkmalı’ yönündeki soruya Çoşkun şu yanıtı verdi: “Bu sadece HDP ile ilgili bir problem değil aynı zamanda PKK ile doğrudan ilgili bir problem ve süreç içerisine baktığımızda hep yeni kavramlar ile halkın karşısına çıkıyorlar. Ancak bu kavramlar ete kemiğe bürünmeden üzerinde ciddi bir tartışılma yapılmadan sınırları belirlenmeden terk ediliyor ve bu kavramın yerini başka bir kavram ortaya atılıyor. Bu anlamda kafalarda ciddi bir kavram karışıklığına sebebiyet veriyor; ben bu kavramların tamamın gerçeklikten uzak olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir şekilde politik arena da uygulanabilirlik ihtimalinin olmadığının kanaatindeyim. Nitekim kendileri de bunu görmüş olsa gerek ki sürekli yepyeni kavramlar üretiyorlar ve yeni kavramlar ile halkın karşısına çıkıyorlar. Buradaki temel problem şiddet. Bugün HDP Türkiye de birlikte yaşamanın adresi olarak kendisini göstermektedir. Farklı kimliklerin bir arada yaşamasın adresi olarak kendisini göstermektedir. Peki bu mücadele içerinde şiddetin yeri var mıdır sorusu önemli bir sorudur. Eğer amaç Türkiye’nin demokratikleşmesi ise temel amaç ki bu parti tarafından çeşitli yerlerde ciddi bir şekilde ifade ediliyor. O zaman şiddetin kesinlikle dışlanması ve şiddete karşı net bir pozisyon alması gerekir. Benim kanaatim şu, özellikle PKK şiddetinin Türkiye’nin demokratikleşmesi önünde ciddi bir engel oluşturduğunu, siyasetin önünün açılması noktasında ciddi bir problem teşkil ettiğini düşünüyorum. Dolayısıyla burada HDP bir politik programdan önce Türkiye’nin çoklu yapısına uyumlu Türkiye’nin bir adem-i merkeziyetçi modelini benimsemiştir. Bu temel ilkeler modeller söz konusu olabilir. Ama daha öncesi HDP’nin geleceğinin tayin edileceği temel unsur bu şiddet meselesidir” yanıtı verdi.
“KÜRT SORUNU 14 YAŞINDAKİ ÇOCUKLARIN SIRTINA YÜKLENEMEZ”
HDP ile AK Parti’nin yeni bir süreç üzerinden bir araya gelmesinin zor olduğunu belirten Çoşkun, “7 Haziran’da HDP bu konuda ciddi bir fırsat yakalamıştı, halkın bu sorunun siyasetle çözülebileceği siyasetin en güçlü olduğu tarihti. Bu noktada PKK’nin tekrar bir çatışmaya dönüş karşında HDP bir blok halinde bu karara muhalefet edebilseydi eğer bu konu da ciddi bir yol almış olurdu. Yani bu sorun şiddetle çözülmez, bu sorun 14-15 yaşındaki çocukların sırtına yüklenemez, bu sorun siyasetin sorunudur ve bu sorun Ankara’da Parlamento da siyasetle çözülecektir, net bir tavır ile dursaydı muhtemelen toplum tarafından benimsenen oranı da artardı. Aradan geçen üç yıllık süre zarfında da siyaset alanı çok daraldı, hem devletin HDP’ye karşı izlediği siyaset hem de HDP’nin içerisinde ki yanlışlıklar siyaset alanını ciddi manada daralttı. Şuanda siyasi mobilitesi sıfıra inmiş bir partiden söz ediyoruz.”
“ENGEL PKK”
HDP’nin toplumdan önce PKK’yi ikna etmesi gerektiğini belirten Çoşkun şunları söyledi, “Toplumun bu konuda bir sıkıntısı yok toplum siyasetle bu işin çözülmesi noktasında ki iradesini net şekilde ortaya koydu. Hem 7 Haziran seçimlerinde hem de hendek savaşlarında da insanlara onlara itimat göstermeyerek siyaset ile çözülmesi gerektiği talebini ortaya koydu. Evet burada engel PKK. Siyaset alanının genişlemesi PKK’nin varlık sebebinin sorgulanmasını beraberinde getirecek olan bir husustur. Dolayısıyla HDP’nin bu siyasi alana daha yoğun bir şekilde sahip çıkmak gibi bir sorumluluğu var. Bu oldukça güçtür çünkü nihayetinde aynı tabana hitap ediyorlar. Burada silahı elinde bulunduranların siyaseti belirlediği süreçten geçtik dolayısıyla silahı elinde bulunduran tarafın daha çok hakim oldular. Dolayısıyla ve bu hakimiyeti tersine çevirmek oldukça güç bir durum ama siyasetçinin bundan başka şansı yok aslında. Şiddetin ortadan kalktığı silahların konuşmadığı bir dönemde siyasetin önünün açıldığı bir dönemde HDP’nin nitekim çözüm sürecideki gelişmeler bunu ortaya koydu.
“SİLAHLARIN KONUŞMASI HDP’YE OY KAYBETTİRDİ”
Çözüm sürecinde olduğu gibi yani iki buçuk yıllık çatışmazlık süreci de bir çatışmanın olmaması ölümlerin olmaması iki yönlü bir sonuç gördü. Birincisi PKK’nin meseleleri hiç olmadığı kadar açık ve net bir şekilde tartışıldı ve toplumun bütün kesimlerinde tartışılır hale geldi. İlk defa sorunlar bu kadar çıplak bir hali ile tartışıldı. Bunun hem siyasi kültürün gelişmesi hem de demokratik standartların yükseltilmesi ile çok büyük bir işlev gördüğü kanaatindeyim. İkincisi ise HDP tarihinde olmadığı kadar yüksek bir oy oranına ulaştı. O güne gelinceye kadar yüzde 6-7 civarındaki hareket sorunun siyaset ile çözüleceği umudunu topluma verdiği için yüzde 13’lük bir oy aldı. Dolayısıyla barış süreci HDP’yi güçlendiren bir süreçti. Ama ne zaman ki silahlar konuşmaya başladı bu HDP’nin güç kaybetmesine neden oldu.”
HDP’NİN ELEŞTİRİLMESİ NORMAL
HDP’nin birçok kesim tarafından eleştirilmesine ilişkin de konuşan Çoşkun, “Bu eleştirilerin odağında olması normal neden normal çünkü bölgenin iki güçlü partisinden bir tanesi bölgenin yarsından fazlasının oylarını alıyor. Dolayısıyla eğer insanlar size kendilerini temsil etmek için bir yetki veriyorlarsa sizi rahatlıkla eleştirebilirler ve herkes sizi eleştirebilir. Dolayısıyla HDP’nin bu eleştirilerden herhangi bir şekilde gocunması gerekiyor. Siyasetin doğası bu, şuan da HDP’nin yerinde başka bir parti aynı oy oranına sahip olsa ve aynı misyonu üstlense muhtemelen bu eleştirilerin o partilerde yönelmesi söz konusu olacak. Bu yüzden eleştirilerin HDP’ye yönelmesi normal. Benzer bir şekilde mesela AK Parti de çok fazla eleştiriliyor niye çünkü o da bölgenin kilit partisinden birisi, yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla eleştirilerin odağında oluyor. Tabi bu eleştirilerin ne kadar doğru olduğu ne kadar geçerli olduğu bu eleştirileri üstüne alıp almadığı veya bu eleştirilerden ders çıkarıp çıkarmadığı ciddi manada önem taşıyor. Şimdi bu noktada HDP’de neden muhafazakar bir kitleye yöneliyorsunuz eleştirisini HDP’nin tabanını tanımakla ilgili bir eleştiri çünkü HDP’nin tabanı büyük bir kısmı zaten muhafazakar dindar insanlardan oluşuyor. Yine geçen gün Selahattin Demirtaş ın röportajında vardı; bizim ‘‘Bizim sol ve sosyalist arkadaşlarımızda muhafazakar dindar vatandaşlarımızın verdiği oylar ile seçiliyor” diyordu. Dolayısıyla bir muhafazakar hassasiyetin olması bir dindar hassasiyetinin olması tabanın doğası gereği bir husustur” şeklinde konuştu.
PARTİ İÇİNDE DEMİRTAŞ’A KARŞI RAHATSIZLIK VAR
Demirtaş yönetimi ile yeni HDP yönetimi arasında yaşanan gerginliği de değinen Çoşkun, “Partinin 6. yılına ilişkin ait bir video hazırlandı ve bu video da Demirtaş’a yer verilmedi. Düşünün 6 yıllık bir parti 2 defa cumhurbaşkanlığı seçimine girmiş, iki defa cumhurbaşkanlığına aynı isimle girmiş yine bu parti tarihinin en yüksek oy oranını aynı isim genel başkanlığı sırasında eş başkanlık sırasında ulaşmış ama mukabil partinin 6.cı yılı için hazırlanan video da kendisine yer verilmiyor. Bu ciddi bir anlam ifade ediyor bu hangi partiden olursa olsun bu ciddi bir rahatsızlık olarak okunur. Benim gördüğüm iki yönlü bir problem var birincisi Demirtaş’tan sonra HDP’e içerisinde Demirtaş’ın popolitesine denk veya ona yaklaşan bir yönetim katı oluşturulamamış. HDP’nin klasik tabanıyla da ciddi bir problemi var diğer taraftan HDP’ye gelmesi muhtemel kesimlerle veya HDP’nin buluşması muhtemel kesimlerle de diyalogunda ciddi problemler var. Selahattin Demirtaş diğer adaylarla kıyaslanmayacak bir avantaja sahipti; bu önemli bir problem. İkincisi, özellikle Demirtaş’ın etkisinin parti içerisinde azaltılmasına dönük bir çalışmanın veya bir gayretin olduğunu söylemek mümkün, böyle bir algı toplumda da var. Yeni bir iktidar himayesi oluşturuluyor sanırım ve bu iktidar içerisinde Demirtaş’ın eski ağırlığının yer almasına yönelik bir itiraz var. Bütün bunlar bir problem olarak ortaya çıkıyor ve tartışmaları beraberinde getiriyor” şeklinde konuştu.
“KAYYUM ATARIZ SÖYLEMİNİN HUKUKİ BİR DAYANAĞI YOK”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kayyumlar üzerinden HDP’ye verilen mesajın hukuki ve siyasi olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan tarafından yapılan açıklamanın hukuki bir dayanağının olmadığını belirten Çoşkun, “Zaten terörle herhangi bir şekilde ilişkisi bulunan veya terör davalarından dolayı bir ceza almış kimsenin seçime girmesi mümkün değildir. Bu kimselerin aday olabilmesi için gerekli şartları yerine getirmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu terörle ilgisi olanlar aday olanlar seçilirse kazanırsa alacağız ifadesinin hukuki bir temeli yok. Bence bu açıklama hukuki olmaktan ziyade siyasi bir açıklama ki, mesaj vermek istiyor. Burada hem HDP ye hem de halka HDP ye verilen mesaj muhtemelen onların aday tercihleri konusunda daha dikkatli olması veya HDP’nin tercihlerini belirleme konusunda bir niyeti yansıtıyor. Diğeri de halka oy kullanırken bu hususta göz önünde bulundurun yani bu kişileri yarın öbür gün görevden alınabileceğini göz önünde bulundurun hissiyatı yansıtıyor. Tabi bunun karşısında HDP’nin nasıl bir siyaset izleyeceği HDP ye kalmış. DHP’nin toplumun farklı kesimlerini temsil edebilecek bu anlamda farklı buluşma noktaları kesişme noktaları belirleyebilecek bir aday profili ile aday karşısına çıkması HDP’yi daha da rahatlatacaktır diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
GİRASUN: “HDP KENDİ İMKANLARIYLA BU KRİZDEN ÇIKAMAZ”
Rawest Araştırma Genel Müdürü Roj Esir Girasun’da çözüm süreci sonrası düşüşe geçen HDP’de bir toparlanmanın güç olduğunu söyledi. Girasun şöyle konuştu, “Kronolojiyi doğru kurduğumuzda ‘’Seni başkan yaptırmayacağız’’ çıkışının 7 Haziran seçimleri öncesi olduğunu hatırlayacağız. Hatta seçim süresince HDP’nin bir ana muhalefet iddiasıyla gündemi belirlemesinin de altında yatan bu çıkış ve iddiaydı hatta 7 Haziran’daki seçim zaferinin getirilerinden biri de bu slogan idi. HDP’yi tüm bu başarı hikâyesinden koparan zemin 24 Temmuz sonrası çatışmalı sürecin yeniden başlamasıyla gelişti. Son seçimlerde HDP demokratik siyasetin birçok nimetinden yararlanamamasına rağmen oyunu büyük oranda korudu ancak genel resimle ortaya çıkan sonuç bunun bir anlam kazanmasına imkân vermedi. HDP çözüm sürecinde kurulan ve buna göre dizayn edilmiş bir partiydi çatışmalı sürecin tekrardan çok sert şekilde yeniden başlaması sonrası afalladı ve seçmenini ya da bölgeyi tatmin edecek politika üretemedi. Bizim meselenin bu yanına temas eden araştırmalarımız genelde HDP seçmeninden bu yönlü veriler çıkarıyor ortaya. HDP’den çatışmanın aktörleri arasında kendisine alan açmasını, çatışma haline daha güçlü bir karşı çıkış yapmasını bekliyordu seçmen ama o dönem bunu yapmadı ya da yapamadı. Nihayetinde bugün HDP’nin temel sorunu aldığı oyun düşüklüğünden çok Kürt meselesinin çözümünde özne olabilme, gündem belirleyebilme kudretinden mahrum olmasıdır. Hele son birkaç yılda HDP’ye uygulanan politik basınç, hareket alanını fazlasıyla daraltıyor. Ancak HDP’deki durumu salt dış etkenlere bağlamak da yanlış. HDP’nin kendisinden kaynaklanan sıkıntılar da etkili politika belirleyememe sebeplerinden. Bugün geldiğimiz noktada bu krizden HDP’nin kendi imkânlarıyla çıkabilmesi mümkün görünmüyor daha çok çatışmalı sürecin aktörlerinin demokratik siyasete bir imkân tanımasıyla (Rojava’da bir uzlaşma gibi) HDP’ye yeniden gerçek bir siyasi aktör olmanın yolu açılabilir.”
KÜRT SİYASETİNDE FİİLİ BİR KRİZ VAR
Çatışmalı ortamla birlikte kaybedilen kazanımlarla ilgili önemli tespitlerde bulunan Girasun, “Genel olarak Kürt Siyaseti’nin teorik bir açmazdan çok şuan fiili bir kriz yaşadığı kanaatindeyim. Bu sadece HDP çizgisi ile alakalı değil Irak Kürdistan’ında da benzer bir kriz var. Burada da milliyetçi ve İslamcı ve sosyal demokrat diye kendisini tanımlayan partilerin bir yönetimsel kriz yaşadığını görmekteyiz. Topyekûn şekilde bölgesel düzeyde Kürt kazanımlarında ciddi bir gerileme var. Kerkük yenilgisinin üzerinden daha 1 yıl geçti. Bunun yarattığı ulusal tahribat ve moral bozukluğunun hendekler kadar büyük olduğunu düşünüyorum. Bu manada sadece PKK/HDP/DBP çizgisinin değil genel olarak Kürt siyasetinin bir siyasal muhasebe yapması şart. Ayrıca salt devlet kanadının değil, PKK’nin de HDP’nin sivil siyaset alanını çatışma yoluyla daralttığı da bir gerçek. Bu iki yönlü baskının çekilip sivil siyasetin Kürt meselesinde daha etkin bir aktör olmasına imkan tanıması gerekiyor. HDP’nin yerel düzeyde teorik düzlemine bir eleştiri getirilecekse öncelikle Kürt siyasetini tek elden kurgulama hevesinden vazgeçmesinin doğru olacağı kanaatindeyim” şeklinde konuştu.
MUĞLAKLIK HER ALANDA DEVAM EDİYOR
Hendek ve barikat olayları ile ilgili HDP’nin ciddi bir özeleştiri yapmasına ilişkin konuşan Girasun, “HDP’nin özeleştiriyi nasıl verdi sorusunu sormak lazım bu noktada. Bizler hendek ve barikatlara bu dönemde yeteri kadar sahip çıkamadık mı diyerek özeleştiri veriyor yoksa yeterince cesur şekilde bu siyasal anlayışa karşı çıkıp inisiyatif alamadık mı diyor. HDP çevrelerinden bu iki cümleyi de duymak oldukça rastlanan bir durum ama öncelikle legal Kürt siyasetinin bu iki sorudan hangisini kendisini dert ettiğini bilmek gerekiyor ve ne yazık ki hala bu konuda muğlâklık her alanda devam ediyor.”
(Kaynak: Tigris Haber Gazetesi)