Diyarbakır Barosu tarafından düzenlenen ‘Tahir Elçi ve Kültürel Miras’ konulu panelde konuşan Mimar Odası Başkanı Şerefhan Aydın, Sur İlçesi’nde koruma altında bulunan tarihi yapıların yıkıldığını söyledi.
Diyarbakır Barosu, Tahir Elçi anmaları kapsamında dün Baro Evi’nde “Tahir Elçi ve Kültürel Miras” konulu bir panel düzenledi. Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın moderetörlüğünde yapılan panelin konuşmacıları müzisyen-mimar Mehmet Atlı, Diyarbakır Mimar Odası Başkanı Şerefhan Aydın ve avukat Nuray Özdoğan’dı. Panelde yapılar ile insan ilişkisi, Sur’daki yıkım ve sonrasında yaşananlar ile verilen hukuki mücadele anlatıldı.
TAHİR ELÇİ VE SUR
Panelin ilk konuşmacısı olan Mehmet Atlı, Tahir Elçi’nin kültür ve kent hakları savunucusu olduğunu hatırlattı. Kentlerin insan ile yakından ilişkili olduğunu belirten Atlı, Tahir Elçi’nin herkesin konudan uzak durduğu dönemde inisiyatif aldığını söyledi. Elçi’nin, Sur’da yaşanan çatışmalı süreçte kentin belleğini korumaya çalıştığını ifade eden Atlı, “Yurttaşlık hakları, kent hakları, bir kentlilik bilinci ve o kente sahip olma bilinci son derece modern bir bilgidir. Tahir Elçi gerçekten üst düzey bir tarza, modern bir kentlilik biçimine işaret ediyor. Ben bu kentte oturuyorsam, yaşıyorsam, bu kentin sahibi benim. Bu kentin her şeyinden ben sorumluyum herkes kadar. Tahir Elçi bu konularda kafa yoran bir insandı. İnisiyatif aldı” dedi.
Atlı, konuşmasının devamında mimari yapı ve insan ilişkisini anlattı, mekânların siyasal olduğunu söyledi. Atlı, “Bir kenti ve mimarisini anlayabilmek için bunları bilmek lazım. Örneğin fabrika mekanı anlaşılmaksızın kapitalizm üzerine konuşulamaz. Şatoları, sarayları çözmeden feodaliteyi anlayamazsınız. Kültürel miras bu açıdan çok önemlidir” diye konuştu.
“HANİ BURASI TOLEDO OLACAKTI?”
Atlı, Suriçi’ndeki yıkım ve devamında uygulanan politikalara da değindi. İsim vermeden dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Sur ile ilgili açıklamasını hatırlatan Atlı, “Burası Toledo olacaktı… Böyle sözler hatırlıyoruz” diyerek, yaşanan yıkıma değindi. Atlı, konuşmasını insanın mimari yapılar ile olan ilişkisi, iktidarın mekana bakışı üzerinden sürdürdü: Tarih felsefecileri, ‘hafıza aynı zamanda unutmayı içerir’ der. Hafıza aynı zamanda unutulmuş, unutulmak istenen, görmezden gelinen, duymazdan gelinen, saklanan şeylerdir. Yüzleşilmeyen şeylerdir. Yüzleşme süreci ile ilişkisini görmemiz gerekiyor. Bu topraklarda yaşanan jenositler, kırımlar, yıkımlar, yok edilmiş kültürler… Kültürel olarak giderek neden daha çorak bir ülke oluyor burası sorusunun cevabı; kaybettiğimiz mimarlar, kaybettiğimiz sanatçılar, göçürttüğümüz kavimlerdir.
“KONU OSMANLI YAPISI OLUNCA KIYAMET KOPUYOR”
Tarihle, tarihsel yapıların hoyratça bir ilişkisi var. İdeolojik olarak, sürekli olarak onu bir retoriğin yedeğinde tutan, gerektiğinde onu kurşun gibi kullanacak, silah gibi kullanacak ideolojik argümanlar var. Örneğin ‘Bu ata yadigarıdır’ söylemi. Bazen Türkiye’nin sınırının dışındaki bir yapı, bir türbe için kıyametlerin koparıldığını görürsünüz, duyarsınız. Hele hele konu bir Osmanlı yapısıysa… Tarihe böyle bir seçmecilikle mi bakacağız? İster antik Yunan, antik Anadolu, Helen, ister Hristiyanlık, ister Roma’dan kalmış olsun, ister hiçbir medeniyete göndermesi olmayan yerel inanışlar, yerel kültürler olsun buradaki bütün varlıklar bizim mirasımızdır, bunların hepsi bizimdir diyebiliyor muyuz? Böyle bir kurumsallık, böyle bir akademi ya var mı? Böyle bir dil görüyor muyuz?”
“BİNLERCE YILLIK GEÇMİŞ DÜMDÜZ EDİLDİ”
Diyarbakır Mimar Odası Başkanı Şerefhan Aydın ise Sur içinde yaşanan yıkım hakkında konuştu. Mekan ve insanın birbirini tamamlayan önemli birer parça olduğunu ifade eden Aydın, “Ortada politik bir amaç var. Bin yıllık geçmişi var diyoruz. Sur’un bin yıl değil, 700 bin yıl geçmişi olsaydı bile olsaydı yine yıkarlardı” dedi.
Yıkımların, mekanların bellek üzerindeki etkisi nedeni ile yaşandığını ifade eden Aydın, “Sur’da bulunan 6 mahalle yıkılmamış olsaydı ne olurdu?” sorusunu gündeme getirerek, şunları söyledi: Otorite mekânın bellek üzerindeki etkisini çözdüğü için bunun üzerinden politika üretiyor. Kürt toplumunda hafızayı canlı tutma kültürü vardır, bunu biliyoruz. Otorite de bunu biliyor. Yıkım gerçekleşmemiş olsaydı, o sokaklarda anmalar yapılacaktı. Toplumsal hafıza daima canlı tutulacaktı. Bunun için Suriçi’nin tamamı yıkılarak ortadan kaldırıldı. Binlerce yıllık geçmişi olan Suriçi dümdüz edildi. Bir taşı bile bırakılmadı. Yıkımdaki amaç bir hafızayı silmekti.
“YIKILMAMASI İÇİN İŞARETLENEN TARİHİ YAPILARI YIKTILAR”
Suriçi’nde sadece evler yıkılmadı. Farklı medeniyetlerin iz bıraktığı tarihi yapılar da yıkıldı. Suriçi’nde bulunan 6 mahalleye girişler yasak olduğu için yıkımın boyutu net bilinmiyor. Aydın bu konu ile ilgili de çarpıcı bir bilgi paylaştı. Tarihi yapıların yıkımında ciddi suçlar işlendiğini ifade ede Aydın, içeriden aldığını ifade ettiği bir bilgiyi paylaştı: Sur’da çok ciddi suçlar işlendi. Suçların boyutu çok büyüktü. Tescilli olan yapılara dokunulamayacağı, zarar verilemeyeceği çok açık bir şekilde yasalarda belirtilmiş. Ancak Koruma Kurulu, (Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Koruma Müdürlüğü) çatışma sonrasında çok ilginç bir çalışma yapıyor. İçeriden aldığımız bilgiler doğrultusunda bunları anlatıyorum. Koruma Kurulu, Suriçi’nde yıkılmaması gereken tarihi yapıları işaretliyor. Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çalışanları o işaretli yapıların yıkılması gereken yapılar olarak işaretlendiğini düşünerek gidip onları yıkıyor. Bu yerler bilinçli mi bilinçsiz mi yıkıldı onu bilemeyiz. Bunun sonucunda bu 6 mahallede 87 tane tescilli yapının yıkıldığını biz tespit ettik.
“YARGI İSTANBUL İÇİN VERDİĞİ KARARI SUR İÇİN VERMİYOR”
Avukat Nuray Özdoğan ise Sur başta olmak üzere, Cizre, Nusaybin ve diğer yerleşim yerlerinde yaşanan yıkım ile ilgili verdikleri hukuk mücadelesini anlattı. Özelikle Sur ile ilgili açtıkları davalar ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşandığını anlatan Özdoğan, İstanbul’da çok iyi kararlar veren ve yıkımı durduran heyetin, söz konusu Sur olunca aynı kararlar vermediğini söyledi. Zorla kamulaştırmanın hak ihlali olduğunu ve yargının benzer şekilde yurttaşların lehine kararlar verdiğini ifade eden Özdoğan, tüm bu sorunlara rağmen hukuk mücadelelerini sürdüreceklerini söyledi.
(Kaynak: artıgerçek)