Partisinin Örgütlenme Konferansı’nda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Türkiye’nin demokratikleşmesi için ortak mücadele ve müzakere çağrısında bulunarak, “Kürt sorununun çözümü için adımlar atılmalıdır.” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP), “Demokratik siyasetle faşizmi yıkalım, Türkiye’yi demokratikleştirelim” şiarıyla 7 bölgede düzenlediği örgütlenme konferansları ardından 1’inci Merkezi Örgütlenme Konferansı’nı Diyarbakır’da gerçekleştiriyor.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DBB) Kültür ve Kongre Merkezi’nde yapılan konferansa, HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sedat Şenoğlu, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanları Leyla Güven ve Berdan Öztürk, HDP’nin bütün bileşenlerinin yanı sıra partinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) ve Parti Meclisi (PM) üyeleri, il ve ilçe eşbaşkanları, belediye eşbaşkanları, HDP Gençlik Meclisleri ve Genç Kadın Meclisi üyelerinin de aralarında bulunduğu 800 delege katıldı. Alkış ve zılgıtlarla konferans salonuna gelen HDP’li gençler, “68 ruhuyla gençlik gelecek”, “Direne direne kazanacağız” ve “Bağımlı olma, özgür ol” sloganları attı.
Konferans, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anısına yapılan saygı duruşuyla başladı. Konferansta partisinin örgütlenme hamlesi ve gündemdeki gelişmelere ilişkin konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin açıklamaları şöyle:
MÜCADELE HATTI ÖRECEĞİZ
“Çalıştay bugüne gelene kadar önemli aşamalar geçirdi. Özellikle, 31 Mart yerel seçimlerine giderken sonrasında ortaya koyduğumuz stratejimizin sağladığı politik iklim böyle bir çalıştayı zor koşullarda gerçekleştirmemizi sağladı. Ama bu zorluğa rağmen önemli bir çalışmayı hep birlikte bugüne kadar getirdik. Bu iki günlük konferansımızdan sonra da inanıyorum ki örgütlenme çalışmalarımızı il ilçe kongrelerimizle birlikte çok daha güçlü bir şekilde hayata geçireceğiz. Bir çalıştayla başlamıştık sonrasında illerde konferanslar yaptık, bölge konferanslarımızı yaptık, oralarda yaptığımız tartışmalarla önemli sonuçlara ulaştık. Hem geçmişin değerlendirilmesi hem de geleceğin yol güzergahı anlamında önemli tartışmaları birlikte yürüttük, birlikte çıkarımlarda bulunduk. İki gün boyunca bu büyük konferansta yine tartışacağız, hem örgütsel yapımız hem de politik mücadelemiz için birlikte mücadele hattı öreceğiz.
FAŞİZMİ YIKMAK ÖNCELİĞİMİZ
Konferansımız faşizmi yıkmaya davet ediyor hepimizi, bu konudaki kararlılığımızı geçmiş mücadele tarihimizde görmek mümkün. Faşizme karşı omuz omuza mücadele diyerek yola çıktık. 2018 kongresinde bu şiarı önümüze koyduk, bunu yaparken de tüm Türkiye halklarını, emekçileri, kadınları bu mücadeleye davet ettik. Faşizmi yıkmak bizim için öncelikli. Mücadele hattımız buradan yürüyecek. Bunun ötesinde bugün faşizme karşı mücadele ederken yarın içinde Türkiye’yi demokratikleştirmek adına adımlar atmalıyız. Bizim çok güçlü bir fikriyatımız var bu fikriyata uygun stratejilerle mücadele hattımızı örüyoruz. Şimdi bu fikriyatı olabildiğince Türkiye’nin her yerde mahalle, mahalle sokak sokak, iş yeri iş yeri örgütlenme zamanıdır. Bu anlamıyla bir örgütlenme konferansını hep birlikte hayata geçiriyoruz.
ŞENGAL KATLİAMI
Bugün 3 Ağustos, bundan 5 yıl önce Şengal Katliamı’na tanıklık ettik. 5 binden fazla Êzidî katledildi, çoğu ve kadınlardan oluşuyordu. Yine köle edildi, köle pazarlarında satıldı. Bu acı hala içimizde canlılığını koruyor. Bununla yüzleşilmediği gibi bu suçun failleri de bu insanlık dramının bu yüzkarası tarihin müsebbipleri de maalesef yargılanmadı. Eve DAİŞ deyip geçtiğimiz bu meselenin arkasında sadece DAİŞ’in değil çok daha kapsamlı bir suç aklının, katliam aklının olduğunu çok iyi biliyoruz. Eğer bugün Ortadoğu savaş cehennemi ise eğer Ortadoğu’da bugün katliamlar devam ediyorsa kuşkusuz bu sadece, bu çeteye bu aklını yitirmiş güruha bağlanamaz. Bunun arkasında bu bölgede halklara rağmen iktidarını dayatan devletler var. Halklara rağmen orada çıkar hesapları ile hareket eden yapılar vardır. Tüm bu suçlar teşhir edilmeden, bu katliamın hesabı sorulmadan, bu yüzleşme gerçekleşmeden Ortadoğu’ya barışın gelmesi mümkün değil. Savaş her yerde her yeri kuşatmış durumda.
EFRİN’DE DE AYNI ŞEYİ YAŞADIK
Pençe harekatlarına bağlı olarak bugün de bir çok masum insan yaşamını yitiriyor, yerinden yurdundan oluyor, köyünü terk etmek zorunda kalıyor. Tonlarca bomba atılıyor, inanılmaz bir katliam orada da sürüyor. Sadece orada mı? Daha bir yıl önce Efrin’de de aynı şeyi yaşadık. ÖSO çeteleri ile Efrin işgal edildi. Efrinliler yerinden yurdundan edildi. 200 binden fazla insan Efrin’i terk etmek zorunda kaldı. Bugün Efrin yaşanmaz haline gelmiş durumda. Kimdir ÖSO çeteleri? Şengal’de katliamı yapanlarla aynıdır. Onlar bu suça ortak olmuşlar. Bu suça ortak olmayacağız diyenlerin yargılandığını da hiç bir zaman unutmayalım. Bu suça ortak olmayacağız. Bırakın ortak olmayı bu suçun müsebbiplerinden mutlaka hesap soracağız, yargılanmaları için üzerimize ne düşürse onu yapacağız.
BARIŞ KORİDORUNA DEĞİL BARIŞA İHTİYAÇ VAR
Yine sınıra, silah sevkiyatı, tank sevkiyatı sürüyor. Her sabah açıyorsunuz gazeteleri, yandaş olmayanlarını tabii, bakıyorsunuz sürekli bir sevkiyat var. Nereye gidiyorsunuz? Suriye sınırına, ne yapacaksınız, barış koridoru yapacaklarmış? MGK’da toplanmışlar karar almışlar bir barış koridoru açmaya yönelik. Ne Suriye’nin ne Türkiye’nin; ne Kürtlerin, ne Arapların ne Türklerin barış koridoruna ihtiyacı yok, barışa ihtiyacı var. Barış tankla topla tüfekle olmaz. Barışmakla mümkün olur. Bu ülke Kürt düşmanlığına son verecek bir akla bir iktidara sahip olmalıdır, Kürtlerle barışarak ancak barış gelir. Bunun yolunu mutlaka bulmak zorundayız. Barışı birlikte bu iktidara rağmen var etmeliyiz, Suriye sınırına askeri sevkiyatın bir an önce sonlandırılması, Suriye sınırında, Rojava’da yaratılmaya çalışılan güvenli bölge ya da barış koridoru adını ne derseniz deyin Suriye halkları barışını arıyor. Kürdüyle, Arabıyla, Suryanisiyle, Ermenisiyle, Türkmeniyle barışını arıyor. Bu barışa destek verecek politikaların üretilmesi siyasetin yapılması önceliğimiz olmalıdır. Yoksa askeri sevkiyatlarla güvenli bölgelerin bu anlamıyla yaratılması ya da barış koridoru denilen meselenin yaratılması Suriye halklarına, Türkiye’ye barış getirmeyecektir tam tersine barışı Türkiye’de toplumsal barışı dinamitlemeye devam edecektir.
İKTİDAR KENDİ TOPLUMUNU TEHDİT EDİYOR
Bugün önemli bir başka başlık da mülteciler. Bugün, mültecilere yönelik nefret söyleminin yükseldiği bir dönemi yaşıyoruz. Bunda bir süre önce mültecileri AB ile pazarlık konusu haline getirenler bugün adeta mültecileri bir nefret objesi haline getiriyorlar. Irkçılık yine almış başını gidiyor, Kürtlere yönelik düşmanlığın yanına şimdi mültecilere yönelik düşmanlığın yaygınlaştığını görüyoruz. Meczup bir bakan olan İçişleri Bakanı Türkiye halkını bile mülteciler üzerinden tehdit edecek bir hale gelmiştir. Biz diyor bu önlemleri almazsak sokağa çıkamazsınız diye kendi halkını bile kendi toplumunu bile tehdit eden bir bakana sahip olmanın zulmünü yaşıyoruz. Evet bu zulümdür. Zaten bir meczuplar kabinesidir Türkiye’deki bu kabine. Aklını yitirmiş, akıl vücudu terk etmiş bir hal ile karşı karşıyayız. Türkiye halklarını emekçileri mağdur etmekle kalmıyor, mültecileri de mağdur ediyor. Bugün bu nefret söyleminin arkasında ne yatıyor diye baktığımızda o barış koridoru ve güvenli bölgenin amacı aslında o bölgeden Kürtleri çıkarak mültecileri oraya sürme çabasıdır. Biz bu politikaları çok iyi biliyoruz Osmanlıdan beri biliyoruz bu nüfus politikası aklıdır. Bunu Ermeniler de Suryaniler de Kürtler de çok iyi biliyor. Bu ittihatçı akıldan şimdi kurtulma zamanıdır. Bu tekçi anlayıştan bu savaş politikalarından kurtulma zamanıdır. Savaş politikalarında ısrar yıkımdır, her toplumsal kesime yönelik bir saldırıdır.
HALKIMIZLA BİRLİKTE BELEDİYELERİMİZE SAHİP ÇIKACAĞIZ
Bugün bu ülkede eğer demokrasi adına bir adım varsa mücadele varsa orada HDP vardır. HDP kararlı bir şekilde demokrasi ve barış mücadelesini sürdürüyor. Olduğu her yerde belediyelerinde, nerede ise orada bunu saldırıyorlar. Buna tahammül edemeyenler belediyelerimizi hedef haline getirip belediyelerimize saldırıyorlar. Diyadin’de, Karayazı’da, Nusaybin’de, Bismil’de olduğu gibi belediye eş başkanlarımızı gözaltına alarak, belediye meclis üyelerimizi gözaltına alarak belediyelerimizi çalışmaz hale getirmeye çalışıyorlar. Tüm bu saldırılara şiddete rağmen, halkımızla birlikte yerel yönetimlerimize, belediyelerimize sahip çıkacağız yerel demokrasi mücadelemizi güçlendireceğiz.
Temelli’nin konuşmasının ardından basın mensuplarına kapatılan konferans iki gün boyunca devam edecek. Kaynak: MA