1857 yılında Diyarbakır’da doğdu Babası Seyyid Mehmed Şerif Efendi’dir.. İlk tahsilini Diyarbakr’da Sülûkiyye Medresesi’nde yaptı. Amcası Fethullah Feyzi Efendi’den Fars Dili ve Edebiyatını öğrendi. Daha sonra dayılarının tahrirat ve rüsumat müdürlüğü görevinde bulundukları Mardin’e giderek başta Ahmed Hilmi Efendi olmak üzere bazı müderrislerden üç yıl kadar çeşitli dersler aldı ve kısa bir süre içerisinde Arapça ve Farsçasını ilerletti ve bu arada klasik tarzda şiirler yazmaya başladı. Çeşitli görevlerin ardından 1924 yılında vefat etti; mezarı Fatih Camii Hazîresindedir.
“OSMANLI VİLAYAT-İ ŞARKİYESİ” ADLI ESERİNDEN BAZI ÖNEMLİ KESİTLER
1. Selahddin Eyyubî Zamanında Diyarbekir’de 1 Milyon Kırk Bin Ciltlik Merkezi Kütüphane
“Diyarbekir’in surlarında mudahhar (saklı, muhafazalı) olup Selahaddin Eyyûbî’nin eline geçen erzak ve alat-ı harb (savaş araç gereçleri) ve sair emval ve eşyanın tarifatı (tanıtımları) “er-Ravdeteyn Fî Ahbari’d-Devleteyn” nam kitabde (kitapta) muharrerdir (yazılıdır). Bundan başka bir milyon kırk bin cildi havî (işeren) bir kütüphane olduğunu beyan ediyor. Bu kütüphane hakkındaki tafsilatı ibtida-yı Meşrutiyette çıkarmış olduğum “Amid” mecmua-yi mevkûtesinin (Amid adlı süreli derginin) üçüncü nüshasında “Amid Şehrinde Vaktiyle Bir Milyon Kırk Bin Kitabı Havî Bir Kütüphane” unvanı altında on iki sütunu havî olarak neşir etmiştim”. (s. 54-55)
2. Diyarbekir’in Bir Kültür ve Kitap Merkezi Olduğunu İspat Etme Çabaları
“Ben dünyaya geldiğim zaman Diyarbekir adeta bir Kütüphane-i Ulûm (İlimler Kütüphanesi) şeklinde idi. Diyarbekir eşrafından Müftü Dervîş Efendi merhumun evlatları hanesine gider, üç dört bin cilt kitap görürdüm. Diyarbekirli Said Paşa merhumun kaşanesine gider, yine bir hayl-i kütüb-i nefîse bulurdum. Amcam Şaban Kamî Efendi hazretlerinde bila mübalağa (abartısız) on bin cilt kütüb-i aliye mevcut idi”. (s. 88)
“Benim kütüphanemin daha nasıl bir kütüphane olduğunu kainat yakında görür. Bu sözleri iftihar için söylemiyorum. Belki bir takım bedbahtlar bi ğayr-ı hak (haksız yere) Vilayet-i Şarkiye Ahali-yi İslamiyesi (Doğu Vilayetlerinin Müslüman Halkını) vahşi imiş, medeniyetsiz imiş, medeniyete kabiliyetleri yok imiş diye yalanlar icad ederler”. (s. 90)
3. İttihat Terakki’ye Yönelik Eleştirileri
“İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin her fenalığından başka bir de Türkçülük ve Turancılık gibi bir meseleyi ortaya çıkarması, Osmanlılık nam ve unvanından öteden beri memnun olan her milletin birbiri ile olan uhuvvetlerine (kardeşliklerine) karşı pek çirkin görünmüş, bu da başkaca insilab-ı emniyet (asayişin ortadan kalkmasına) ve herc u merci (ve anarşiye) da’î (neden) olmuştur. İttihad ve Terakkiciler haydutlaşarak Ermenilere, Rumlara, Araplara, Kürtlere ve Türklere, el-hasıl İttihad ve Terakki bayrağı altına girmeyen ve girip de bunlardaki fikr-i nabica-yı (yersiz, yanlış fikirleri) idrak edip terk edenlere etmedikleri gadir (yapmadıkları zulüm) bırakmadılar. Hal böyle iken Enver Paşa gibi twcrübesiz bir çocuğu Harbiye Nezaretine geldi. Tabiîdir ki koca memleket böyle basiretsiz, tedbirsiz, tecrübesiz canilerden nefret etmiştir”. (s. 15-16)
4. Amed Vilayeti’in Demografik Yapısı ve Hoşgörü Ortamı
“İslamlar Hıristiyanlara kardeş ve Hıristiyanlar İslamlara sırdaş nazarıyla bakarlardı. Bunlar birbirlerinin hukukuna tecavuz etmezlerdi”. (s. 41). “İslamlar (Müslümanlar) hiçbir vakitte Hıristiyanların hukukuna tecavüz etmemiş, kendilerini kendi alemlerinde serbest ve sair bütün hukuk-i şeriyye ve medeniyyede (meşru ve medeni haklarda) İslamlar ile müsavi (eşit) bırakmıştır”. (s. 93).
5. Ermeni Tehciri Emrini Yerine Getirmeyen ve Bu Yüzden Şehit Edilen Lice Kaymakamı Nesimî Bey’i Övmesi; Ermenilere Yönelik Tehcir ve Baskılara Şiddetle Karşı Çıkması, Fakat Ermenilerin de Muhtariyet ve Ayrı Hükümet Kurma İsteğinin Makul Olmadığına İlişkin Yorumları
“Tehcir esnasında Lice kaymakamı olan şehit mazlum Nesimî Bey Ermenileri muhafaza ederek vali tarafından verilen emri isğa etmemiş (dinlememiş) ve mesleğinde merdane sebat eylemiş bulunduğundan Türk unsuruna mensup olmayan bazı jandarmalar gönderilerek kaymakam beyi makhûren (hakaret veya işkence edilerek) ve mahbûsen (alıkonularak) Lice’den alarak yolda alem-i ebediyete îsal eylemiştir” (ebedî ahirete intikal etmiştir). s.97. “Ermenilere ğadir (zulüm) edilmekte olduğunu işittiğim zaman ne kadar müteessir ve mahzun olduğumu eğer Ermeniler görselerdi hayrette kalırlardı”. (s. 109). “Gerek Ermeniler hakkında İslamlar tarafından vuku bulan ve bilhassa kadın, çoluk çocuk, eytam (yetimler) ve eramil (dullar) gibi bîçareleri bi gayr-ı hak (haksız yere) memleketlerinden tehcirden başka ekbah-ı felaketle (en çirkin felaketle) öldüren vahşiler…her kimler iseler ceza-yı şedidleri (şiddetli cezaları) icra olunmak…” (s. 92). “Ermeniler hakkında tehcir meselesi vesile edilerek şiar-ı beşeriyete gayr-ı layık (insanlık şiarına layık olmayan) bir surette birçok katl ve idam muamele-i muteessifesi (esef verici muamele) zuhura gelmiştir. Şimdi buna mukabil yapılacak muamele-i adliye (adlî işlem) bu halin mütecasir ve faillerinin şiddetle cezalandırılması ve hukuk ve emval-ı mağsûbelerinin (gasp edilmiş hak ve mallarının) tamamen iadesi”. (s. 94).
6. Alpaslan’ın Diyarbekir SurlarınaTeberrüken Eliyle Dokunup Elini Yüzüne Sürmesi
“Alpaslan gibi bir cihangir padişah atından inip elini duvarına ve badehü yüzüne lems ile teberrük eylediği Diyarbekir’in o azametli suruna…” (s. 28)
7. Dördüncü Murad’ın Devletin Selameti İçin Öz Kardeşlerini Katletmesi
“Memlekette zuhur edecek tefrikaya mahal bırakmamak için öz kardeşlerinin canına kıyan Sultan Murad-ı Rabı’…” (s. 44).
8. Kürd ve Kürdistan İsimleri
Eserin özellikle İdrîs-i Bedlîsî’nin yol göstermesi bağlamında Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail’in Kürdistan ve Diyarbekir üzerindeki hesaplarını konu edinen 58-70 arası sayfalarında onlarca yerde coğrafi olarak Kürdistan; etnik kimlik olarak da Kürd ve onun çoğulu olarak Ekrad geçmektedir ki bu kısımlar Diyarbekir’in o zamanki tarihi açısından oldukça önemli bilgiler içermektedir. Örneğin:
1- Şah İsmail Kürdistan ve sair havalinin kilidi olan Diyarbekir’in kendi yed-i emininde (hâkimiyetinde) olmasını arzu etmesi.
2- Umum Kürdistan ahalisinin Devlet-i Osmaniye canibine (Osmanlı Devleti’nden yana) ibraz-ı musadakat (sadakat göstermeleri) ve hizmetleri.
3- Şah İsmail Umum Kürdistan’ın kendisine bir faydası kalmayacağını bilmesi;
4- İdrîs-i Bedlîsî Kürdistan hanedan ve begzadelerine hitaben Sultan Selim Han Hazretleri’nden bir takım ewamir-i aliye (yüksek emirler) alarak Kürdistan’a dahil oldu (girdi).
5- İdrîs-i Bedlîsî “Amid elden giderse Kürdistan Şah İsmail’in ğadriyle (zulmüyle) mahfolacak” dedi.
6- Ümera-yı Ekrad (Kürt Beyleri) yine Mevlana İdrîs’in talimatıyla bir araya geldiler.
7- Maraş ve Elbistan Kıtasının hâkimi Alüddevle Kürdistan’ın Sultan Selim’e mal olmasını beka-yı hükumeti için (hükümetinin bekası için) tehlikeli görüyordu.
8- İdrîs dolaşarak on bin (10.000) kadar Ekrad (Kürt) askerini Kiği nam mevkiye (Kiği denilen yerde) topladı.
KAŞGARLI MAHMUD’UN “Divan-ı Lugat-i Türk” ADLI TEK NÜSHA ESERİNİ BULMASI
Ali Emirî Efendi herhangi bir görev veya münasebetle gittiği her yerde kitap toplamış; sırf kitap için bir ara eski bir Oğuz şehri olan Cend’e kadar giderek çok sayıda değerli eser ve belgeyle dönmüştür. Millet Kütphanesi İstanbul Fatih’te Feyziye Medresesi’nde Şeyhülislam Seyyid Feyzullah Efendi ile Ali Emirî Efendi’nin Koleksiyonlarından oluşan bir kütüphanedir. Ali Emirî 1908 yılında emekli olduktan sonra 40 küsur sandık kitapla birlikte İstanbul’a giderek Beyazıt’ta iki katlı bir eve yerleşir. Daha sonra içinde 33 lira karşılığında bir sahaftan aldığı Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugat-i Türk adlı eserinin tek nüshası; tarih ve tabakat kitapları, padişah divanları şairlerin tezkireleri ve fermanların da bulunduğu 16.000 cilt kitabını 17 Nisan 1916 tarihinde düzenlenen bir törenle bağışladığı bu kütüphaneye kendisi Millet Kütüphanesi adını vermiştir.[1]
[1] Mehmet Serhan Tayşi-Mustafa Birol Ülker, “Millet Kütüphanesi”, DİA