Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, Kürt meselesinin tarihi, hukuki, siyasi ve ekonomik boyutlarını değerlendirdi. Kürt meselesinin çözümünün ertelenmesinin yalnızca daha büyük sorunlara yol açacağını vurgulayan Coşkun, “Bu mesele sadece Kürtlerin değil, Türkiye’nin meselesidir. Çözüm için atılacak her adım, ülkemizi daha demokratik, müreffeh ve huzurlu bir geleceğe taşıyacaktır. Ancak çözümü geciktirmek, toplumun her kesimi için ağır bir bedel demektir” dedi.
DİYARBAKIR GAZETE- Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, Kürt meselesine dair yaptığı kapsamlı değerlendirmelerde, meselenin Türkiye’nin tarihsel, hukuki, siyasi ve ekonomik temellerine işaret ederek, çözüm süreçlerindeki başarısızlıkların ülkeye olan maliyetlerini ortaya koydu.
KÜRT MESELESİNİN TARİHSEL TEMELLERİ
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yerel özerklikle yönetilen Kürt toplulukları, modern ulus-devlet anlayışının şekillenmeye başladığı Cumhuriyet’in ilk yıllarında kimlik sorunuyla karşı karşıya kaldı. Cumhuriyet’in merkeziyetçi politikaları Kürtleri devletle karşı karşıya getirdi. 1925’teki Şeyh Said İsyanı, bu kırılmanın dönüm noktalarından biri oldu. Doç. Dr. Coşkun, o dönemde çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’nun, yalnızca Kürtler üzerinde değil, muhalefetin tüm kesimleri üzerinde ağır bir baskı kurduğunu belirtti.
Coşkun, bu tarihsel zeminin, özellikle 1980’lerden sonra PKK’nın silahlı mücadelesiyle daha derin bir boyut kazandığını ifade ederek, “1984’te başlayan silahlı çatışma süreci hem toplumsal hem de ekonomik olarak Türkiye’yi ciddi bir maliyete sürükledi” dedi.
HUKUKİ AÇIDAN KÜRT MESELESİ
Doç. Dr. Coşkun, Kürt meselesinin hukuk alanında yarattığı tahribatı şöyle özetledi: “Türkiye’de Kürt meselesi üzerinden çıkarılan birçok yasal düzenleme, aslında bütün toplumu etkileyen otoriterleşme süreçlerini beraberinde getirdi. 1980 darbesinden sonra çıkarılan anayasada Kürt kimliği yok sayıldı ve ifade özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlandı. Özellikle 2016 yılında milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması, demokratik temsil ilkesine darbe vurdu. HDP milletvekillerinin cezaevine girmesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin tartışmaya açılmasına neden oldu.”
Coşkun ayrıca, bölgedeki güvenlik politikalarının sertleşmesinin hukuk sisteminde ikili bir yapıya yol açtığını ifade ederek, “Bir yanda güvenlik gerekçesiyle geniş yetkilerle donatılmış bir devlet aygıtı, diğer yanda temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmış bireyler” diye konuştu.
ÇÖZÜM SÜRECİNİN SONU VE KUTUPLAŞMA
Kürt meselesi, yalnızca etnik bir problem değil, aynı zamanda Türkiye’deki siyaset sahnesinin otoriterleşmesine de neden oldu. Coşkun’a göre, Kürt hareketinin siyasal temsilcileri, sürekli olarak partilerin kapatılması tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Coşkun; “Bugüne kadar Kürt meselesini merkeze alan 11 siyasi parti kapatıldı. Bu durum, demokratik siyasetin alanını daraltmakla kalmadı, aynı zamanda Kürt halkını şiddet ve çatışma süreçlerine daha açık hale getirdi” dedi.
Coşkun, 2009 yılında başlayan Çözüm Süreci’nin, Kürt meselesinin çözümü için önemli bir fırsat sunduğunu, ancak 2015 yılında sürecin sona ermesiyle birlikte Türkiye’nin siyasi ortamında kutuplaşmanın daha da derinleştiğini söyledi. Coşkun, “Çözüm Süreci boyunca Türkiye, barışın ekonomik ve sosyal alandaki faydalarını gördü. Ancak süreç sona erdiğinde yeniden başlayan çatışmalar, halkta derin bir umutsuzluk yarattı” ifadelerini kullandı.
ÇATIŞMALARIN MALİYETİ
Türkiye’nin Kürt meselesinde silahlı çatışmalara harcadığı kaynakların devasa boyutlara ulaştığını ifade eden Coşkun, şu rakamlara dikkat çekti: “Türkiye, 40 yılı aşkın süredir devam eden çatışmalar nedeniyle doğrudan ve dolaylı olarak yüz milyarlarca dolarlık bir ekonomik kayba uğradı. Bu kaynaklar, eğitime, sağlığa ya da altyapıya ayrılabilirdi. Oysa şimdi bu bölgelerde yoksulluk ve işsizlik derinleşmiş durumda.”
Ekonomik kalkınmanın, çatışmaların son bulmasına bağlı olduğunu belirten Coşkun, “Çözüm Süreci’nin devam ettiği yıllarda yatırımlar artmış, bölgede ekonomik bir canlanma başlamıştı. Ancak çatışmaların yeniden başlamasıyla bu iyimserlik tamamen sona erdi,” dedi.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Doç. Dr. Coşkun, Kürt meselesinin çözümünde birkaç temel prensibin altını çizdi:
“Eşit Vatandaşlık: Türkiye’nin tüm vatandaşlarının eşit haklara sahip olduğu bir anayasal düzen kurulmalı.
Demokratik Siyaset: Kürt siyasetinin önündeki engeller kaldırılmalı, siyasi temsil özgürlüğü sağlanmalı.
Ekonomik Kalkınma: Bölgeye yönelik yatırımlar artırılmalı ve ekonomik eşitsizlikler giderilmeli.
Toplumsal Barış: Barışın tesisi için kapsayıcı bir dil kullanılmalı ve tüm tarafları içine alan bir müzakere süreci başlatılmalı.
“ÇÖZÜM ERTELENEMEZ”
Coşkun, Kürt meselesinin çözümünün ertelenmesinin yalnızca daha büyük sorunlara yol açacağını vurgulayarak, “Bu mesele sadece Kürtlerin değil, Türkiye’nin meselesidir. Çözüm için atılacak her adım, ülkemizi daha demokratik, müreffeh ve huzurlu bir geleceğe taşıyacaktır. Ancak çözümü geciktirmek, toplumun her kesimi için ağır bir bedel demektir”