TEOG yerine Mahalli Yerleştirme Sınavı’nın getirilmesine ilişkin Eğitim- Sen Diyarbakır Şubesi’nde basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını Eğitim- Sen 2 Nolu Şube Eş Başkanları Recep Şimşek ve Fatma Budakın Güler yaptı. Semtlerin ekonomik ve sosyal farklılıkları ve eşitsizliklerinin okullara da kaçınılmaz olarak yansıyacağını belirten Eğitim- Sen 2 Nolu Şube Eş Başkanı Fatma Budakın Güler, “Öğrencilerin hepsinin aynı okulu birince sırada tercih etmesi durumunda o okula yerleştirmenin hangi ölçülere göre yapılacağının da belirsiz olduğuna dikkat çekti.
“İKTİDAR KENDİ TOPLUMUNU YARATMAYA ÇALIŞIYOR”
İktidarın kendi toplumunu yaratmak için eğitimi araç olarak kullandığına dikkat çeken Eğitim- Sen 2 Nolu Şube Eş Başkanı Recep Şimşek, “AKP iktidarı dönemince 6 Milli Eğitim Bakanı değişti. Göreve gelen tüm eğitim bakanları da eğitim sisteminin sorunlu olduğuna yönelik demeçler verdiler. AKP iktidarı boyunca toplumu dizayn etme yönünde çalışmalar yaptı. Önceki süreçte de ‘tinerci gençlik yetiştirmektense dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz’ gibi söylemlerde bulunmuştular. Bunu yaparken de sürekli sınav sistemi üzerinden bu durum gerçekleştirilmeye çalışıldı. Medyada her gün eğitim ile ilgili haberler yer alıyor. Bugün de basına Ensar Vakfı ile ilgili bir haber düştü. Milli Eğitim Bakanlığı Temmuz ayında Ensar Vakfı ile protokol imzaladı. Bu protokol ışığında Milli Eğitim Bakanlığı kapsamında öğrenciler Ensar Vakfı’na verilmektedir. Ensar Vakfı da hazırladığı kitapları Milli Eğitim Bakanlığı’na eğitim amacı ile gönderiyor. Ensar Vakfı’nın en son imam hatip okullarına gönderdiği bir kitap var. Bu kitapta özellikle belirlemeler önemlidir. Kitapların içeriklerinde şunu söylüyorlar; ‘ Biz İslam devleti oluşturacağız’ ve İslam devleti oluşturulurken de gerekirse öğrencilerimizin canını vermekten geri durmaması gerektiği belirtiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı nasıl ki okulları nitelikli ve niteliksiz olarak ayırıyorsa Ensar Vakfı da imam hatip okullarındaki öğretmenleri de nitelikli ve niteliksiz olarak ayırıp Milli Eğitim Bakanlığı’na tavsiyelerde bulunmaktadır. Yazılan kitaplarda öğrencilerin hangi ideolojiyi takip etmesi ve hangi kitapları okuması yönünde telkinler bulunuyor. AKP iktidarı son dönemde bunları sıklıkla yapmaya çalışıyor. AKP yeni bir toplum dizayn etmeye çalışıyor ve bunu yaparken de eğitimi kullanıyor. AKP’nin amacı kendi toplumunu inşa etmektir. Temel hedef kendi iktidarını sağlama almaktır. Türkiye her ne kadar laik bir devlet olsa da Cumhuriyetten bugüne kadar laik kimliği koruma noktasında sorunlar yaşayan bir devlet olarak karşımıza çıkmıştır. Biz Eğitim-Sen olarak, devletin kamu hizmeti olarak din hizmeti vermemesi gerektiğini ve bütün dinlere eşit mesafede yaklaşması gerektiğini savunuyoruz. Geçmişten bugüne kadar devletin bir dini olmuştur. Son dönemlerde de devletin dininin olması yetmemiş ve toplumun da dini oluşturulmaya çalışılmıştır. Bunda AKP iktidarının büyük bir çabası vardır. Bununla birlikte eğitim ve en son sınavlarda yapılan değişiklikler ile bu olgu araçsallaştırılmıştır” şeklinde konuştu.
“NİTELİKLİ OKUL VURGUSU BİR İTİRAFDIR”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın nitelikli okul vurgusunun eğitimdeki başarısızlığın bir itirafı olduğunu savunan Eğitim-Sen 2 Nolu Şube Eş Başkanı Fatma Budakın Güler, açıklanan yeni sistemin zihinleri daha çok karıştırdığını ifade etti. Güler, “TEOG sınavının kaldırılması ile ilgili tartışmalar yaklaşık iki aydır sadece sınava girecek Öğrenciler ve velilerinin gündemini değil, tüm yurttaşların gündemini işgal etmiştir. 5 Kasım 2017 tarihinde Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, TEOG yerine getirilen yeni sistemi açıklayarak zaten karışık olan zihinleri daha da karıştırmış, öğrenci ve velilerde oluşan kaygıları büsbütün arttırmıştır. Milli Eğitim Bakanı bu gerekçelerle “Eğitim Bölgesi ve Sınavsız Mahalli Yerleştirme Sistemi” adı altında yeni bir sisteme geçiş yapıldığını açıklamıştır. Yeni sistemde özetle öğrencilerin %90 ‘ı adresine en yakın olan 5 okulu tercih edecek ve bunlardan birine yerleşecektir. Böylece ortaöğretim çağındaki 1 milyon 200 bin öğrenciden 1 milyon 80 bini bu şekilde bir ortaöğretim kurumuna yerleştirilecektir. Milli Eğitim Bakanı’nın talihsiz bir şekilde ‘nitelikli okullar’ olarak ifade ettiği (fen lisesi, sosyal bilimler lisesi, proje okulları vb.) yine yapılacak merkezi sınavla öğrenci almaya devam edecektir. Türkiye’deki bütün okulların niteliğinden sorumlu olanların ‘nitelikli okullar’ vurgusu yaparak, Türkiye’deki okulların yüzde 90’ının niteliksiz olduğunu kabul etmesi, iktidarın eğitimdeki başarısızlığının en açık itirafıdır. Haziran ayının ilk hafta sonu yapılacak olan sınava isteyen tüm öğrenciler girebilecek ve bu sınav sözel ve sayısal olmak üzere iki bölümden oluşacaktır. Toplam 60 sorunun sorulacağı ve tek oturumda yapılacak olan sınav çoktan seçmeli sorulardan oluşacak ve soruları MEB hazırlayacak. Öğrenciler sınava kendi okullarında girecek. Hangi okulların sınavla öğrenci alacağı ise Mayıs ayında açıklanacak. Sınav sonuçlarına göre öğrenciler adrese dayalı kayıt tercihleri ile aynı anda tercih yapacak ve sonuçlar beraber açıklanacak” diye konuştu.
“SINAV KALKTI’ SÖYLEMİ BÜYÜK BİR KANDIRMACADIR”
TEOG sınavının kalkmadığını ve sınav kalktı söyleminin kandırmaca olduğunu ileri süren Güler, sözlerini şöyle sürdürdü ; “Açıklananın aksine temel eğitimden ortaöğretime geçişte sınav kalkmamıştır. Öğrencilerin önemli bir bölümü Haziran ayında yapılacak olan sınava katılacaktır. Doğal olarak Bakan Yılmaz’ın TEOG’un kaldırılmasına gerekçe olarak sunduğu ‘okul dışı kaynaklara yönelme’nin beliğin bir şekilde artması kaçınılmazdır. Çünkü sınavla öğrenci alan okul sayısının azalması bu okullara girmek için daha yüksek puan almayı zorunlu hale getireceği için kurs, etüt ve özel derse yönelim daha da fazla olacaktır.”
“YENİ SİSTEM SORUNLARI ARTTIRACAKTIR”
Adrese dayalı sınav sisteminin öğrencilerin seçme hakkını kısıtladığını vurgulayan Güler, “Bakan Yılmaz’ın açıkladığı ‘adrese dayalı kayıt sistemi’ sorunları çözmek bir yana daha da arttıracaktır. Öncelikle belirtmek gerekir ki her öğrencinin istediği okula gitmesi en doğal hakkı olmalıdır. Adrese dayalı bir sistemin öncelikle öğrencilerin seçme hakkını kısıtlamakta, öğrencileri sadece oturduğu mahalle ya da eğitim bölgesine hapsetmektedir. Semtlerin ekonomik ve sosyal farklılıkları ve eşitsizlikleri okullara da kaçınılmaz olarak yansımaktadır. Sanki tüm okullar eşit ve aynı olanaklara sahipmiş gibi bir ön kabul ile öğrencileri kendi bölgelerinde/mahallelerinde bulunan okullara gitmeyi zorlamak sınıfsal eşitsizliklerin devamını ve öğrencilerin ait olduğu toplumsal sınıfa göre eğitim almaya zorlamak anlamına gelecektir. Pek çok bölgede seçilebilecek 5 okulun bile bulunmaması zorunlu olarak öğrencilerin istemeseler bile bazı okullara gitmelerini zorlamak anlamına gelecektir. Bahsi geçen 5 okul büyükşehirlerde büyük olasılıkla 1 İmam Hatip Lisesi, 2 Meslek Lisesi, 2 Anadolu Lisesi şeklinde olacaktır. Okul başarı puanı düşük olanlar Meslek Lisesine, daha da düşük olanlar İmam Hatip Liselerine (İHL) yerleştirilecektir. Böylece temel eğitimden ortaöğretime geçişte öğrencilerin en az yüzde 25’inin İHL’ye yerleşmesi garanti altına alınacaktır. TEOG sürecinde İHL’ye yerleşme oranının %11-12 civarında olduğu dikkate alındığında, benimsenen modelin kontenjanlarının ancak yüzde 65’ini doldurabilen İHL’lere yönlendirmeyi temel aldığı açıktır. Bu durum öğrenci, tercih, ilgi ve yeteneklerine göre eğitim alma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Öğrencilerin hepsinin aynı okulu birince sırada tercih etmesi durumunda o okula yerleştirmenin hangi ölçülere göre yapılacağı da belirsizdir. Örneğin bir bölgede sadece bir lise, bir meslek lisesi ve bir imam hatip lisesi olduğunu varsayalım ve 600 öğrencinin ise adrese dayalı olarak yerleşmesi gerekirse kim hangi ölçüye göre hangi okula yerleşecektir? Zorunlu olarak bu okullardan birine yerleşmek durumunda kalan öğrencinin kendi tercihine göre öğrenim görme hakkı ortadan kalkmış olacaktır” ifadelerini kullandı.
“SINAV MERKEZLİ ANLAYIŞ TERK EDİLMELİ”
Açıklanan yeni sistemin sadece emlakçıları ve özel okulları memnun ettiğini kaydeden Güler, “Temel eğitimden ortaöğretime geçişte yapılan son değişiklik, bakanlığın asıl amacının sağlıklı, herkesin memnun olacağı bir ortaöğretim sisteminin oluşturulması olmadığını açıkça göstermektedir. Nitekim MEB’in açıkladığı yeni ortaöğretime geçiş sistemi, sadece özel okulları ve emlakçıları sevindirmiştir. Eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve dolayısıyla ailelerine dayatmada bulunmamalı, eğitim sisteminin öncelikli sorunu olan “sınav merkezli eğitim” anlayışı derhal terk edilmelidir” dedi.