“Camiler ve Din Görevlileri Haftası” münasebetiyle açıklamalarda bulunan Diyarbakır İl Müftüsü Yavuz Selim Karabayır, camilerdeki mananın yeniden diriltilmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Çocuklarımızı Kur’an ahlakı ve cami ruhuyla büyütelim.” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığınca 1-7 Ekim tarihleri her yıl “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak idrak ediliyor. Cami ve din görevlilerinin toplumlardaki yeri ve önemine değinen Karabayır, camilerin Kâbe’nin birer şubesi olduğunu hatırlatarak, din görevlilerinin de peygamberin varisi olduğuna dikkat çekti. Camilerin sadece ibadet edilen mekânlar olarak görülmemesi gerektiğini belirten Karabayır, Hazreti Muhammed’in, devleti camide yönettiğine vurgu yaptı. Karabayır, “1986 yılında Diyanet İşleri Başkanlığımız, camilerimizin sosyal ve inanç hayatımızdaki önemine binaen 1-7 Ekim tarihlerini, 2003 yılına kadar “Camiler Haftası” olarak kabul etti. Daha sonra “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak isim değişikliği yapıldı. Biz de şu anda bu haftayı idrak ediyoruz. Bu tema ile camilerin tarihteki fonksiyonlarının tekrardan gündemde tutulması, şehrimize, hayatımıza vermiş olduğu o mananın daha canlı tutulması amaçlanıyor. Bu konuya din görevi ibaresinin eklenmiş olmasının nedeni de din görevinin ne kadar önemli ve mukaddes bir görev olduğunu göstermek. Din hizmetlerinin hem o görevi yapanlar hem de o hizmeti alanlar açısından daha şuurlu, bilinçli, problemleri çözen ve daha işlevsel hale getirilebilmesi için bu tema da eklendi.” dedi.
“CAMİLER KÂBE’NİN BİRER ŞUBESİDİR”
Camilerin Kâbe’nin birer şubesi konumunda olduğuna değinen Karabayır, “İnancımıza göre camiler, Kâbe’nin birer şubesidir. Bir mahallede, köyde veyahut bir şehirde eğer cami varsa camiler o şehrin ve o bölgenin ruhu gibidir. İnsan bedeninde ruh neyse cami ve mabetlerimizin de şehirlerdeki işlevi odur. Kur’an’ı Kerim’de insanlığa sunulan ilk evin Kâbe olduğu belirtiliyor. Ve Kâbe nasıl bir mana taşıyorsa mahallelerimizde bulunan camiler de o manayı taşıyor. Kâbe’deki din görevlisine, imama hürmet nasıl icap ediyorsa aynı şekilde mahallemizdeki ve köyümüzdeki camimizin imamına da aynı ihtiramın olması gerekir.” ifadelerini kullandı.
“DİN GÖREVLİLERİ PEYGAMBERİN VARİSİ KONUMUNDADIRLAR”
Din görevlilerinin peygamber varisi olduğunu hatırlatan Karabayır, konuşmasının devamında, “Kâbe imamı, halkın problemlerini çözebilen, dini çok iyi bilen, asrın problemlerine çare üretebilen, gönüllere girebilen, her kesime hitap edebilen ve benzeri nasıl bir sorumluluk taşıyorsa ve bunun gereğini yapıyorsa aynı şekilde her din görevlisi de bulunduğu konuma göre bu sorumluluğu taşımalı. Din görevlileri, peygamberin varisi konumundadırlar. Din görevlileri olarak “Biz Allah için yapıyoruz bu işi ve sizden hiçbir ücret istemiyoruz” deyip tevhit inancını her bölgeye ulaştırmakla mükellefiz. Dolayısıyla bizler bu haftada, ‘neler yapmamız lazım, bu işe ne kadar layığız, toplumun bizden beklentileri fazla ve günden güne artıyor, toplum içerisinde yanlış inanç akideleri çoğalıyor, din adına çok fazla cinayetler işleniyor, bidat ve hurafeler yaygınlaşıyor ve bu oluşan boşluğu da terör örgütleri başta olmak üzere farklı farklı kesimler çok rahatlıkla din adına doldurabiliyorlar. Bunun altında biz eziliyor ve bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.’ diyerek kendimizi bu anlamda muhasebeye çekiyoruz. Bu memlekette yaşayan ve inanan insanlar olarak hepimiz bu manada birbirimize destek vermek durumundayız.” dedi.
“CAMİLERİMİZ PEYGAMBER EFENDİMİZİN CAMİSİNE BENZEDİKÇE CAMİDİR”
Camilerin sadece ibadet edilen mekânlar olarak görülmemesi gerektiğinin altını çizen Karabayır, “Camilerimiz sadece ibadet edilen bir yer değildir. Camilerimiz peygamber efendimizin camisine benzedikçe camidir. Caminin anlamı, ‘toplanılan yer’ yani merkez anlamındadır. Mescit, secde edilen yer… Demek secdeler toplu halde yapılır. Kimsenin huzurunda eğilmeyen başlar, Allah’ın huzurunda eğilir. Camide, cemaatle birlikte olmak bir güçtür. Yürekler toplu olarak atsın diye Rabbimiz 5 vakit namazı emretmiş. Haccı bu yüzden ömürde bir defa farz kılmış.” diyerek camilerin birleştirici ruhuna değindi.
“EFENDİMİZ DEVLETİ CAMİDE YÖNETMİŞTİR”
“Camiler, Müslümanların dertlerini, acılarını, iyi-kötü durumlarını paylaştıkları, bir ve beraber oldukları, birlikte Allah’a kulluk yaptıkları mekânlardır” diyen Karabayır, “Bu mekânların bu şekilde ihyası kişisel olarak donanımımızı hem devletimizi hem de milletimizi yaşanılan asrın her alanında üstün seviyelere taşıyacaktır. Ancak buda bir çalışmayı gerektiriyor. Bu çalışmanın olabilmesi için de birlik ve beraberliğin olması lazım ki bu inanç ile şahıslar, toplumlar dirilsin ve güçlesin. Camiler bu manada çok önemlidir. Efendimiz, devleti, orduyu camide yönetmiştir. Misafirini orda ağırlamıştır. Bir takım sosyal faaliyetleri orda yapmıştır. Hastalara yeri geldiğinde orda bakmıştır. Camide, çocuklar cıvıl cıvıl olmuş ve rahat bir şekilde kendilerine mekân bulmuşlardır.” şeklinde konuştu.
“ALLAH’TAN KORKAN KİMSELER CAMİLERİ İMAR EDEBİLİRLER”
Kur’an’ı Kerim’de camilerin önemine vurgu yapılan pek çok ayet bulunduğuna işaret eden Karabayır, “Tevbe Suresi’nin 18’nci Ayet-i Kerime’sinde; ‘Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkan kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.’ diye buyuruluyor. Buradaki imardan kasıt sadece bina yapmak değil! Çok süslü camiler yapıyoruz. Ama içi boş ise içinde ilim-irfan yoksa her namaz kılındıktan sonra insanlar birbirlerine daha çok sarılıp, iman ve ortak değerler noktasında kenetlenmiyorsa burada bir problem var demektir. Problemler artıyorsa namaz kıldığımız camiler ne kadar süslü olsa da masraftan başka bir şey olmuyor.” ifadelerini kullandı.
“CAMİLERDEKİ MANAYI YENİDEN DİRİLTMEMİZ LAZIM”
Camilerin manevi âlemde imar edilmesi gerektiğine işaret eden Karabayır, şunları söyledi:
“Ecdadımızın yapmış oldukları camilere baktığımızda ruh güzelliklerini sanata da aktarmışlar. İşte aşamıyoruz onları. Bir Ulu Camii’nin mimarını, Hazreti Süleyman Camii’nin mimarisini… Bu camilerimiz 700 yıldır ayakta ve her defasında da ayrı bir feyizle namaz kılıyorsunuz. Demek ki onu yapanlar iç güzelliklerini de yansıtmışlar. Demek ki orada hakiki namazlar kılınmış. Demek ki orada tevhit inancı bütün latifelere sirayet etmiş. Ve insanlar bir taraftan orada ibadet ederken, diğer taraftan bütün insanlığa örnek olmuşlar. Şimdi biz, bütün ümmeti Muhammed olarak bununla imtihan ediliyoruz. Rengimiz, dilimiz ne olursa olsun, burada Allah’ın kulları olarak hep birlikte camilerdeki manayı yeniden diriltmemiz lazım. Camiyi imar etmek budur işte.”
“ÇOCUKLARIMIZI KUR’AN AHLAKI VE CAMİ RUHUYLA BÜYÜTELİM”
Çocukların ruh dünyasındaki cami olgusunun taze kalması gerektiğine vurgu yapan Karabayır, çocukların Kur’an ahlakı ve cami ruhuyla büyütülmesi gerektiğini kaydetti. Karabayır, son olarak şunları söyledi: “Bu vesileyle cenabı hak, din görevlilerimizin feyzini ve hizmet aşkını arttırsın. Son nefeslerine kadar bu güzel vatanımıza, milletimize, dinimize, devletimize hizmet etmeyi nasip etsin. Ümmeti Muhammed’e hizmetçi kılsın. Aynı şekilde halkımızın da en zeki çocuklarını din adamı olarak yetiştirmelerini, Kur’an’ın hafızı ve hadimi etmelerini temenni ediyorum. Çocuklarımız doktor olsunlar ama Kur’an’ı çok iyi bilsinler. Ne olursa olsunlar Kur’an ahlakı ve cami ruhuyla büyüsünler. Bir de çocuklarımızı camilerden alıkoymayalım. Camilerimizde bulunan yaşlı amcalarımıza; ‘camide çocuk eksik ise melekler eksik demektir. Camide yanınızda çocuk varsa meleklerle aynı safta namaz kılıyorsunuz demektir’ bilincini aşılayalım. Lütfen çocuklarımızı camilerimize alıştıralım. Çocuklarımızın ruh dünyasında cami olgusu ter-u taze kalmalı. Çok güzel hatıralarla kalmalı. Buna çok çok dikkat edelim. Çoğumuzun yaşadığı üzücü hadiseler daha sonraki yıllarda camilerden küsmeye sebep olmuştur.” (Emrah Deniz, Muhammed Said Aksoy – İLKHA)