AK Parti’nin 2007’de sivil anayasa taslağını hazırlayan Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Kürt sorunuyla ilgili bir rapor kaleme aldı.
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, “31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçları, Kürt meselesinin çözüm perspektifinden uzaklaşan ve güvenlikçi politikalara dönüş yapan AK Parti için bir uyarı niteliği taşımaktadır” dedi.
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi Prof Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, geçtiğimiz hafta Merkezi Londra’da bulunan ve çatışma çözümleri üzerine çalışmalar yapan Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI) için ‘Türkiye siyasetinde yeni dönem ve değişen dengeler’ başlığıyla bir rapor kaleme aldı.
Anayasa hukukçusu Erdem, Kürt sorunuyla ilgili hazırladığı raporunda yeni bir döneme dikkat çekiyor.
Halen Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem ile DPI için hazırladığı raporu ve Türkiye’de Kürt sorunu hakkında independent Türkçe’ye konuştu.
“AK PARTİ HIZLA İÇ VE DIŞ POLİTİKADA GÜVENLİKÇİ POLİTİKALARA YÖNELDİ”
Raporda Kürt meselesinin siyasi alanda yeniden tartışılabilir olması için iki şans doğduğuna vurgu yaparak, Suriye’de yaşanan gelişmeler, yerel seçimlere Kürt oylarının etkisinin tartışmanın kapısını araladığını söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
DPI için hazırladığım raporda da ifade ettiğim gibi, Suriye’nin kuzeyine, yani Rojava’da yaşanan gelişmeler, çözüm sürecinin başlamasında da sonlandırılmasında da belirleyici oldu. Çözüm sürecinin resmi olarak ilan edilmesinden önce Öcalan’la Eylül 2012’de başlatılan görüşmelerin, Esad güçlerin Temmuz 2012’de Rojava’dan çekilmesiyle oluşan otorite boşluğunun PYD tarafından doldurulması sonrasında gerçekleşmesi tesadüfi değildi. Hükümet tarafının “Kürtlerle büyüme” stratejesi ile Öcalan’ın “Türklerle ittifak” yaklaşımı, çözüm sürecinin çıkış noktasını oluşturdu. Ancak, anladığım kadarıyla, bir yandan “Gezi Olayları, diğer yandan da “17-25 Aralık Operasyonları”, hükümet kanadının kendisini tehdit altında hissetmesine ve devlet içerisinde farklı bir iktidar denkleminin ortaya çıkmasına yol açtı.
Böylece AK Parti iktidarı, hızla iç ve dış politikada güvenlikçi politikalara yöneldi. Türkiye siyasetinde bir makas değişimi yaşandı. Bir anda Rojava’daki gelişmeler Türkiye’ye yönelik bir tehdit olarak algılanmaya başlandı. Türkiye, oradaki Kürtlere sahiplenip onlara hamilik yapması gerekirken tam tersi bir tutum içerisine girdi. Türkiye’nin bu tutumu ABD tarafından bir fırsata dönüştürüldü ve oluşan boşluğu ABD doldurdu. Suriye Kürtlerinin ihtiyaç duyduğu hamilik işlevini ABD yerine getirmeye başladı ve ABD’yle Kürt güçleri arasında sahada bir ittifak ilişkisi gelişti.
“SEÇİMLERDE KÜRT OYLARININ KİLİT ROLÜ BİR KEZ DAHA ORTAYA ÇIKTI”
Türkiye’nin Suriyeli Kürtlerle uzlaşması mümkün mü?
Bugün gelinen noktada ABD’nin, kadim müttefiki Türkiye ile yeni müttefiki PYD/YPG’nin beklentilerini uzlaştırma çabası içinde olduğu görülüyor. Türkiye’nin Suriye siyasetinde yaşadığı tıkanıklık ve sıkışmışlık hali ile Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşme sonucunda ilettiği mesaj dikkate alındığında, ABD’nin bu uzlaştırma çabasının, her iki tarafın hassasiyetlerini gözeten bir ara formülle neticelenmesi mümkün olabilir diye düşünüyorum. Suriye’de Kürtlerle uzlaşma yoluna gidecek olan Türkiye’nin kendi Kürtleriyle uzlaşması kolaylaşmış olacaktır.
Öte yandan, 31 Mart seçimlerinde Kürt seçmenlerin kullandıkları stratejik oylarla Türkiye’nin en önemli beş büyük kentinde AK Parti’ye seçim kaybettirmesi, CHP’ye ise belediye başkanlıklarını kazandırması, seçimlerde Kürt oylarının kilit rolünü bir kez daha ortaya koymuş oldu. Bu sonuç, AK Parti’nin kendi içinde seçim sürecinde kullandığı anti-Kürt dilin sorgulanmasına yol açtığı ve açacağı gibi, CHP’yi daha da motive edici bir etki yaratabilir ve hatta Kürt meselesinin çözümünde daha aktif roller üstlenmesine de neden olabilir.
“SİYASİ ŞARTLAR ÇÖZÜM İÇİN ELVERİŞLİ OLMASI HALİNDE AK PARTİ ESKİ SİYASETE DÖNEBİLİR”
Raporda AK Parti ve CHP’nin Kürt sorununun çözümü için bir araya gelebileceğini ifade ediyorsunuz. Söz konusu iki parti Kürt sorunu için hangi şartlarda bir araya gelebilir, yakın gelecekte bu mümkün mü?
Aslında her iki parti de geçmişte Kürt sorununun çözümü noktasında irade koymuş partilerdir. AK Parti, sadece irade ortaya koymakla yetinmemiş, sorunun çözümü amacıyla 2009 ve 2013’te iki kez süreç başlatmış bir partidir. Bundan da öte, Kürt sorunun çözümüne yönelik çok ciddi adımlar atmış ve reformlar gerçekleştirmiş bir partidir. Her ne kadar son yıllarda tam tersi bir çizgiye savrulmuş olsa da, siyasi şartların ve konjonktürün çözüm için elverişli olması halinde pekâlâ tekrar eski siyasetine dönebilir. Erdoğan’ın pragmatist siyasi kişiliği bunu uygundur.
“KILIÇDAROĞLU KÜRT SORUNUYLA DAHA YAKINDAN İLGİLENİYOR”
CHP’nin selefi olan SHP döneminde Kürt sorunun çözümüne dair 1980’lerin sonu ile 1990’ların başında hazırlanmış raporlar mevcut. Kılıçdaroğlu’nun parti genel başkanlığına geldikten sonra başlangıçta mahcup bir edayla olsa da, ilerleyen süreç içerisinde CHP Kürt sorunuyla daha yakından ilgilenmeye, sorunun çözümüne yönelik bir siyasi irade ortaya koymaya başladı.
Suriye’de yaşanacak olumlu gelişmelere paralel olarak, devlet katında Kürt sorunun çözümüne ilişkin bir irade ortaya çıkması durumunda, MHP yükünden kurtulmuş bir AK Parti ile CHP’nin ele ele verip bu sorunu çözme noktasında bir çaba içerisine girmeleri mümkün olabilir. Bütün bunlar, ancak Suriye meselesinin bir çözüm yoluna girmesi sonrasında gerçekleşebilir diye düşünüyorum.
“UYARIYI DİKKATE ALMAYAN AK PARTİ’NİN İKTİDARINI SÜRDÜRMESİ MÜMKÜN GÖRÜNMÜYOR”
Son seçimlerde Kürt oylarının büyükşehirlerdeki sonuçlara etkisi inkar edilemez bir gerçek. Dengeleri değiştirebilecek bu oyların Kürt sorununun çözümüne katkısı olur mu, İktidarı hedefleyen siyasi partilerin bu oylara kayıtsız kalabilir mi?
Aslında bugüne kadar yapılan bütün seçimlerin sonuçları, Kürt seçmenden anlamlı bir destek almayan bir siyasi partinin Türkiye partisi olabilmesinin ve merkezi ve yerel yönetimlerde iktidar olabilmesinin mümkün olmadığını göstermişti. 31 Mart seçim sonuçları, bu gerçeği yerel seçimler üzerinden doğrulamış oldu.
31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçları, Kürt meselesinin çözüm perspektifinden uzaklaşan ve güvenlikçi politikalara dönüş yapan AK Parti için bir uyarı niteliği taşımaktadır. Bu uyarıyı dikkate almayan AK Parti’nin iktidarını sürdürmesi, CHP ile yeni kurulacak olan siyasi partilerin iktidara gelebilmeleri mümkün görünmüyor. Bu nedenle, iktidarı hedefleyen partilerin Kürt seçmenin beklentilerine kayıtsız kalmayacaklarını düşünüyorum.
“TÜRKİYE YÖNETİLEMEZ BİR ÜLKE GÖRÜNTÜSÜ VERİYOR”
Kürt sorununda yeni bir dönem başlar mı?
Hiçbir sorun ilelebet çözümsüz kalamaz. Çözümsüzlüğün insani, sosyal, ekonomik ve politik maliyeti her geçen gün artarak devam ediyor. Türkiye içeride ve dışarıda sayısız sorunlarla karşı karşıya bulunuyor ve yönetilemez bir ülke görüntüsü veriyor. Artık bu halin sürdürülebilirliği pek mümkün görünmüyor. Nitekim, AK Parti’nin kendi içinden dahi itirazlar yükseliyor. Toplumsal ve siyasal muhalefet bu gidişata dur deme noktasında giderek kenetleniyor. Bütün bu gelişmeler, Türkiye’nin en temel sorunlarından biri olan ve diğer birçok soruna kaynaklık eden Kürt sorununun çözümüne yönelik yeni arayış ve çabalara güç verecektir diye umut ediyorum.
“31 MART VE 23 HAZİRAN SEÇİM SONUÇLARI CHP’DEKİ DEĞİŞİMİ HIZLANDIRACAK”
CHP’nin ilerleyen süreçte Kürt sorununun çözümü için adım atıp inisiyatif alabileceğini düşünüyor musunuz?
CHP’de yaşanan değişim süreci bu konuda bizi umutlandırıyor. Kılıçdaroğlu’nun parti genel başkanlığına gelmesiyle birlikte dikkatle ve ihtiyatla başlayan değişimin yetersiz de olsa giderek derinleştiğine tanıklık ettik. Hem aktör hem de söylem düzeyinde yaşanan değişimin meyvelerini 31 Mart 23 Haziran sonuçlarıyla elde etmiş oldu. Bu sonucun CHP’deki değişimi daha da hızlandıracağını, kendisiyle birlikte parti tabanını da dönüştüreceğini düşünüyorum.
Demokrasi ve özgürlükler konusundaki değişime paralel olarak Kürt sorununa yaklaşımında da, Baykal dönemiyle mukayese edildiğinde, çok ciddi bir gelişmenin yaşandığını görüyoruz. CHP’nin beş büyükşehir belediyesinin kazanmasında Kürt seçmenin sunduğu kritik destek, CHP’nin ilerleyen süreç içerisinde Kürt sorununun çözümü için inisiyatif alabileceği umudunu güçlendirmektedir.