1 Aralık 2019
tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve SARS CoV-2 olarak adlandırılan
Koronavirüsü, 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü’nün bu hastalığı
“Pandemi” olarak tanımlamasıyla küresel boyuta taşındı.
Üretim ilişkilerinden sosyal ilişkilenme biçimlerine, yeme
içme alışkanlıklarından ticari ilişkilere kadar alışılagelen birçok rutinimizi
bireysel olarak yeniden ele almamıza sebep olan bu salgın özellikle ekonomik
ilişkilerde varlığını hissettirdi.
Kırılgan ve bir o kadar da hassas olan küresel ekonomi,
modern zamanlarda hazırlıksız yakalandığı bu büyüklükte bir pandemi ile başa
çıkmanın yollarını aramaktadır. Dünyanın ihtiyaç duyduğu sanayi ürünlerinin
önemli bir kısmının tedarikini sağlayan pasifik ülkeleri, başta Çin olmak üzere
deniz aşırı ithalat ve ihracatını limanlarını kapatarak askıya almasıyla önemli
oranda geriledi. Bu durum finans piyasalarında gözle görülür bir daralmaya ve
gerilemeye de sebep oldu.
Küresel boyutta yaşanan bu dalgalanmanın etkileri Türkiye
açısından da dünyanın geri kalanından farklı bir seyir izlemedi. Üretim ve
hizmet sektörünün girdileri ile varlığını devam ettiren finans piyasaları risk
almaktan kaçınarak, piyasaları ayakta tutup, topyekûn bir mücadele yönteminin
yerine, kendi varlığını devam ettirme ve ayakta kalma politikası izleyerek
üretim ve hizmet piyasalarının ihtiyaç duyduğu nakit akışını maalesef
sağlayamadı.
Bankacılık ve finans piyasaları açısından liberalleşmenin
öneminin tartışıldığı bir dönemde maalesef özel bankalar ve finans kurumları bu
bağlamda iyi bir sınav vermekten uzak kaldı. Türkiye özelinde gelinen noktada
kamu bankalarının varlığıyla ayakta durmaya çalışan üretim ve hizmet sektörü bu
anlamda tarihsel olarak en zor dönemlerini yaşamaktadır.
Gerek işçi ve işveren arasında gereken güvenin devam
ettirilebilmesi gerekse de salgın sona erdikten sonra sağlıklı üretim
ilişkilerinin devam edebilmesi açısından firmaların çalıştırdığı personel
istihdamının devamlılığı hayati önem arz etmektedir. Sabit giderlerini
üretimleri üzerinden karşılayan firmaların üretmeden maaş ödemeleri yapabilmesi
mümkün olmadığından sosyal fonlar veya en azından düşük faizli ve geri ödemesiz
dönemli kredi tahsisleri bu dönemde firmalara can suyu niteliğindedir.
Bu dönemin iktisadi açıdan işletmelere öğrettiği en önemli
şey finansmana erişim noktasında özel bankaların yanı sıra kamu bankalarının ne
denli önemli olduğudur. Bu çapta bir felaket yağmuruna karşı firmalarımızın
eline şemsiye verebilecek kamu bankalarının varlığının güçlendirilerek devam
ettirilmesi işletmelerimiz ve iktisadi devamlılığımız açısından hayati önem
taşımaktadır.
Gıda sanayinden medikal malzemelerin üretilmesine kadar,
kentin üretim ve imalat sektörünün merkezi konumunda olan Diyarbakır Organize
Sanayi Bölgesi olarak bizler kredi tahsisleri başta olmak üzere uzun vadeli,
düşük faizli finansmana erişim noktasında özel bankaların iyi bir sınav ortaya
koyamadığı kanaati içerisindeyiz.
Seçimle iş başına gelmiş bir yönetim olarak bizlerin, bu
dönemde Organize Sanayi Bölgemizde faaliyetlerini sürdüren firmalarımıza karşı
sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirme gayreti içinde olduğumuzu belirtmek
isterim. Kredi tahsislerinde ve finansmana erişim noktasında yönetim olarak
firmalarımız için azami gayreti gösterme çabasından geri durmadık. Kurumsal ve
bireysel tüm ilişkilerimizi firmalarımız lehine kullanmaya gayret gösterdik.
Üzerinde önemle durmamız gereken bir diğer husus ise bu
salgının bize sivil toplumcu perspektif ile dayanışma içinde olmanın ne denli
önemli olduğunu, ilerlemenin ve kalkınmanın topyekûn mümkün olabileceğini bir
kez daha göstermiş olmasıdır.
Sonuç olarak belirtmek gerekir ki içinde bulunduğumuz bu
dönem bizlere doğru bildiğimiz birçok yanlışı göz önüne serme noktasında bir
fırsat yaratmıştır. Gerek sosyal ilişkilerimizde gerekse de toplumsal
ilişkilenme biçimimizde bireysel olarak kendimizi yeniden ele almamız ileriki
süreçlerde benzer bir kriz karşısında bizleri daha korunaklı hale getirecektir.
Aynı durum ekonomik ilişkilerimiz açısından da geçerlidir. Serbest ticaretin ve
serbest finans piyasaların öneminin yanı sıra kamu bankacılığının, sosyal
devletin ve sivil toplumcu perspektifin gerek bireyler açısından gerekse de iş
dünyası açısından hayati önemi bir kez daha kendisini göstermiştir. İçinde
bulunduğumuz bu süreçte ve bu sürecin akabinde, kurumsal dayanışmanın, topyekûn
mücadelenin önemini yeniden ele almamız ve felaketler karşısında şahsi veya
tekil savunma modelinin bizleri ileri taşımayacağının bilincinde olmamız
elzemdir.
AZİZ ODABAŞI
Diyarbakır Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı
Kaynak: Ekoabori