HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz, infaz düzenlemesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yılmaz, “infaz indiriminde herhangi bir ayrımın yapılmaması gerektiğini söyledi.
Rehber TV kanalında Olcay Ersoy’un sunduğu Rehber Gündem programına katılan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Hüseyin Yılmaz, Coronavirus ve Yeni Ceza İnfaz Kanunu düzenlemesine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Yılmaz yaptığı açıklamada, genç yaşta kendi rızalarıyla evlenmiş ve yuva kurmuş, çocuk sahibi olmuş ama cinsel taciz adı altında haksız yere hapis yatan kimselerin de yapılacak bir düzenlemeyle mağduriyetlerinin giderilebileceğine dikkat çekti.
Coronavirus ile ilgili konuşan Yılmaz, “Diğer ülkelere göre kıyas yaptığımızda hükümet daha erken bu işin tedbirlerini almaya başladı ama olması gerektiği kadar da tedbir almadı. Çünkü şehirden şehre uygulama farklılığı olduğu gibi kurumlar ve sosyal mekanlar arasında da bir ayırım var. Sanki A mekânında bulunursanız Coronavirus sizi etkileyecek, B mekanına bakıldığında bir şey yokmuş gibi ikilemleyici yasaklama, engelleme veyahut tedbir alma gibi farklılıklar mevcut. Bu da önlemlerin yetersizliğine işaret etmektedir.” dedi.
“VİRÜSÜ ÖNLEMENİN EN ÖNEMLİ EN ETKİN YOLU İZOLASYONDUR”
Belki Türkiye’de bu konu ciddiye alınmadı. Sanki bu salgın çıktığında sadece Çin’de veya hastalığın sıçradığı Avrupa’da kalacak gibi düşünüldü. Bu virüsün kişisel temas yoluyla herkese, her ülkeye bulaşabileceği hususu bazı kesimler veya kişiler tarafından ihmal edildi. Tabi ki korkuya ve paniğe kapılmamak lazım. Devletin bazı şeyleri oldu ama bu rahatlık genelde toplumda da vardı. Ta ki Türkiye’de görülmeye hatta ölümler olmaya başlayınca bazı şeylerin ciddiyetine varıldı. ‘Evde Kal’ın kampanyası var. Virüsü önlemenin en önemli en etkin yolu izolasyondur. Kişi kendisini, ailesini olası taşıyıcı kişilerden uzak tutmalı. Bu da sokağa çıkmama, alışveriş merkezlerine gitmemeyle alınacak olan bir önlemdir.” ifadelerini kullandı.
Yetkililerin 65 yaş üstü kişilerin sokağa çıkmamasıyla ilgili aldığı tedbiri de değerlendiren Yılmaz, “Onların güvenliği, hastalanmamaları açısından alınan bir tedbir var ama maalesef yaşlılarımızın bir kısmı buna uymuyor. Okullar tatil oldu. Tatilden dolayı gençler ya sokakta ya da pikniktedir. Kamu kurumlarında esnek bir çalışmaya geçildi ve kalıcı hastalıklar ile bağışıklık sistemi zayıf olanlara da işe gelmemeleri söylendi. Bu tedbirlere uyulsa iyi.” şeklinde konuştu.
“UMRECİLERİ TOPLUMDAN DIŞLAMAYA YÖNELİK BİLİNÇLİ ÇALIŞMA YAPILDI”
Virüsün yayılmaya başlamasıyla birlikte camiler ve umreciler üzerinden bir algı oluşturmaya çalışıldığını belirten Yılmaz, ” Sanki camiler virüsün kaynağıymış gibi ya da umreden yani Mekke ve Medine’den gelenlerin hepsi virüsün taşıyıcısıymışlar gibi umrecilere yönelik bir algı oluşturulmaya, toplumdan dışlanmaya yönelik yoğun bilinçli bir çalışma yapıldı. Onun için de barlar, pavyonlar kapatılmadan önce camiler kapatıldı. Bu sosyal medyada oluşturulan baskı ve algı neticesinde oluştu. Kapitalizmin ibadet mekanları olan AVM’ler açıktır. Sadece saat sınırlaması getirilmiş.” diye konuştu.
“YAKINLARI CEZAEVLERİNDE OLAN TÜM AİLELER TEDİRGİN DURUMDALAR”
Türkiye’de cezaevlerinin kapasitesinin 235 bin olmasına rağmen 300 bin kişinin cezaevinde kaldığına dikkat çeken Yılmaz, “Orada yeterli derecede havalandırma ve yaşam alanı yok. İnsanlar iç içe, nefes nefese ve bazı cezaevlerinde çok daha fazla yoğunluk oluşabilmekte. Dışardan gelebilecek bir virüs çok kısa bir sürede bütün cezaevlerine yayıla bilecek bir durum söz konusu. Adalet Bakanı cezaevlerinde pozitif vaka olmadığını söyledi ama bu olmayacağı anlamına da gelmiyor. Tedbirler alınıyor, dezenfekte işlemleri yapılıyor, mahkumların ateşleri ölçülüyor, gelen yeni mahkumlar eskilerin yanına bırakılmıyor, 14 günlük bir karantina sürecine alınıyor ve ondan sonra koğuşlara alınıyor. Ama şartlar olumsuz ise en küçük bir sıçrama olursa Allah korusun toplu ölümler olabilir. Bu da büyük bir infial demektir. Şu an yakınları cezaevlerinde olan tüm aileler tedirgin durumdalar. Hepsi bir bekleyiş içerisindedir. Bir an önce de bunun önlemini almak lazım. Cezaevlerini tahliye ile rahatlatmak lazım.” şeklinde konuştu.
Ayırım yapılmadan cezaevlerinde hasta olanların tahliye edilmesi gerektiğini belirten Yılmaz, Parti olarak ayrımcısız bir şekilde hasta olanlar ile cezaevlerinde hayatını tek başına idame ettiremeyecek kimselerin şartsız bir şekilde salıverilmesini istediklerini ifade etti.
SİYASİ SUÇLARI İKİ KATEGORİDE DEĞERLENDİRMEK LAZIM
Siyasi suçları da iki kategoride değerlendiren Yılmaz, “Anarşizmi yöntem olarak benimsemiş, gelişigüzel çevreye bombalar koyan, katliam yapan veya kaos oluşturma amaçlı eylem yapan kişiler terör estiren kişilerdir. Bunlar ile 28 Şubat veya FETÖ yargısının terör örgütü kapsamına aldığı kişiler arasında bir ayırımın yapılması lazım. Nitekim 90’lı yıllarda 28 Şubatçılar, camia ve cemaatleri veya siyasileri terör örgütü kapsamına alıyordu ve aynı şekilde FETÖ’cüler de rakip olarak gördüklerini ‘terör kapsamına alarak’ yargı yoluyla cezalandırdılar, tasfiye yolunu denediler ve devlette kirli bir hafıza oluşturdular.” dedi.
28 Şubat döneminde terör örgütü kapsamına alınan kimselerin bu kapsamdan çıkarılmaları ve ceza infaz indiriminden faydalandırılmaları gerektiğini söyleyen Yılmaz, “Bununla ilgili parti olarak, terör örgütü kapsamına alınan camia ve cemaatlerin bu kategoriden çıkarılması, üyelerinin derhal salıverilmesi şeklinde hükümete bir önerimiz vardı. Hatta 1980 öncesi kurulmuş, şiddete bulaşmış ama sonradan faaliyetini sonlandırmış tüm yapıların terör örgütü kapsamından çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.” şeklinde konuştu.
Yılmaz, “Böylece, bir dönemin haksız ve hukuksuz yargılamalardaki keyfiliği, adaletsizliği giderme noktasında bir adım atılmış olur. Kısacası bir seferliğine mahsus tutuklu-hükümlü, siyasi-adli ayırımı yapılmaksızın herkesin cezasında bir indirimin yapılması lazım. 25 yıl cezaevinde kalan bir insan suçlu bile olsa zaten cezasını çekmiştir. Onu daha fazla yatırmanın bir anlamı yoktur.” dedi.
İnfaz indirimi ve denetimli serbestlik koşullarına da değinen Yılmaz, “Mevcut mahkumlar için infaz indirimi 3’te 2’dir. Siyasi suçlarda ise 4’te 3’tür. Şu anki yeni düzenleme ile cezasının yarısını çekenler şartlı tahliye olacaklar. Tabi ki burada şöyle bir ayırım var: Kasten adam öldürme suçlarında 3’te 2’lik ve Terör ve örgütlü olarak tanımlanan suçlarda 4’te 3’lük indirimde herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır. Mükerrerler, cinsel suçlar ve uyuşturucu ticareti suçları bakımından 4’te 3’lük salıverme oranı 3’te 2’ye indirilecek.” şeklinde konuştu.
BİR SEFERE 3 YILA ÇIKARILACAK
Denetimli serbestlik uygulamasına açıklık getiren Yılmaz, “Denetimli serbestlik ise şu ana kadar bütün suçlar için bir yıl uygulanıyordu. Gerekçesini de bazı suçlar bakımından kişinin cezaevine girmeden salıverilmesine bağlanıyordu. Yeni sistemde ise ‘herkes cezaevine girecek’ kuralı getiriliyor. Şu anki denetimli serbestlik bir sefere mahsus 3 yıla çıkarılacak. Bu yeni düzenlemede, cezanın yarısı düştükten sonra kalan yarısının 5’te biri denetimli serbestlik olarak uygulanacak. Kişi, 4’te 3’ünü ise infaz olarak cezasını yatacak. Şu anda geçici olarak 3 yıla çıkarılıyor ve bundan çok kimse istifade edecek. Bunlar içerisinde yaşlara göre de farklılıklar var. Ayrıca özel infaz sistemleri var. Mesela; hafta sonu geceleri ceza infaz konutunda kalma veya ev hapsi gibi yöntemler de var.” dedi.
SİYASİ TUTUKLULAR DAHİL EDİLSİN
Yılmaz, “Önerimiz; infaz indirimi sürecine siyasi mahkûm ile tutukluların da dahil edilmesi ve adli suçlulardan ayırt edilmemeleri gerektiği yönündedir. Çünkü nihayetinde onlar da insandır. Suç işlemiş olabilirler ama cezaevine giren her insanın canı devlete emanettir. Devlet de o canı korumak zorundadır. Asıl olan tutuksuz yargılamadır ve bununla ilgili virüs tehlikesi geçinceye kadar kişilerin konutlarında ev hapsine alınabilmeleri olanağı vardır. Cezasının veya tutukluluğun çoğunu cezaevinde geçirenlerin serbest bırakılmaları daha doğru olur. Devlet, bir kısım insan için tedbir alırken diğer bir kesim için bu tedbiri almaz ise çıkacak hayati sıkıntılardan sorumlu olur. Nasıl ki hasta olan birinin dışarı çıkıp kalabalığa karışması ve virüsü bulaştırması büyük yanlış ise cezaevi şartları bilindiği halde insanları o tehlikeyle karşı karşıya bırakmak da büyük yanlıştır. Zaten şu anki var olan endişe ve stres bile insanları hasta yapar.”
(Kaynak: İLKHA)