ABD lideri Donald Trump, İsrail
Başbakanı Benjamin Netanyahu ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyerek
“Yüzyılın Planı” adını verdiği Ortadoğu barış planını açıkladı.
Açıklanan plana göre Kudüs bölünmemiş bir şekilde
İsrail’in başkenti olması öngörülüyor, Filistin’e ise koşullu bir “bağımsız
devlet “ öngörülerek koşulların yerine getirilmesi için de 4 yıllık bir süre
tanınıyor.
6 maddelik
planın detayları kısaca şu şekilde açıklandı.
1-Kudüs
bölünmemiş bir şekilde İsrail’in başkenti olacak.
2-ABD,
plandaki haritada İsrail’e ait olması öngörülen toprakları tanıyacak. Buna
karşılık İsrail de bazı ödünler verecek.
3-Filistin
toprakları iki katına çıkacak. Kurulacak Filistin devletinin başkenti Doğu
Kudüs’te olacak ve ABD burada büyükelçilik açacak.
4-Hiçbir
İsrailli ya da Filistinli yerlerinden edilmeyecek. Mevcut Yahudi yerleşimleri
olduğu gibi kalacak.
5-İsrail, Ürdün
Kralı Hüseyin ile birlikte çalışarak Mescid-i Aksa ve Harem-ül Şerif gibi
kutsal yerlerin mevcut durumunun korunmasını sağlayacak.
6-Planındaki
haritada, Filistinlilere verilen topraklara 4 yıl boyunca dokunulmayacak, Bu
süreçte Filistinliler İsrail ile müzakere edecek ve bağımsız devlet olmak için
planda koşulan şartları yerine getirecek.
Trump’ın
damadı Jared Kushner’in hazırladığı plana bazı Arap ülkeleri dışında destek
veren olmadı ancak, bu planla Trump Yahudi lobisinin desteğini arkasına tam
alırken, Netanyahu da 2 Mart 2020 tarihinde yapılacak olan İsrail seçimleri
için büyük avantaj elde etti.
Aslında
Kudüs’ün bu statüye kavuşacağı pek de sürpriz değildi. Türkiye’nin eş başkanı
olduğu büyük Ortadoğu projesi, Ortadoğu’da bazı sınır değişiklikleriyle
devletlerin parçalanmasını ve İsrail’in güvenliğini öngörüyordu.
Proje
kapsamında Müslümanlar(!) Irak, Suriye, Yemen ve Libya’da mezhep çatışmalarıyla
meşgul olurken, bazı Müslüman ülkeler de bu çatışmaları körüklerken, ABD ve
İsrail projenin alt yapısını hazırlıyordu.
İsrail için
en büyük tehdit olan ve topraklarının bir bölümü İsrail işgali altında olan
Suriye, iç çatışmalarla meşguldü. İsrail’in saldırılarına karşı herhangi bir
eyleme girişmeyen İran ve Türkiye, iç kamuoylarını İsrail’e yönelik sert açıklamalarla
teskin ediyordu. 10 kişinin öldüğü 30 kişinin de yaralandığı mavi Marmara
gemisiyle ilgili İsrailli yetkililerin uluslararası mahkemelerde yargılanma
şansı, İsrail’in önerdiği 20 milyon doların hükümet tarafından kabul
edilmesiyle ortadan kalktı. Bu anlaşma Türkiye büyük millet meclisinden de
onaylanmıştı, o gün 20 milyon dolar için evet oyu veren vekiller bugünleri
düşünememiş miydi?
Cuma günleri
sokağa dökülüp “kahrolsun Amerika, kahrolsun İsrail” sloganı atan İslami(!)
cemaat ve dernekler buna neden tepki göstermemişti?
Türkiye’de
islam âlimleri(!) “Banyoda ve eşinize yaklaşırken çıplak olmayın” ı, “Deve
sidiği şifalı mıdır?”ı, tartışırken, cehennemde yanmayan kefen, sırat
köprüsünde kaymayan terlik satmakla meşgul iken, ABD ve İsrailli âlimler de
toplumlarının refahını, huzurunu, Kudüs’ü nasıl İsrail’in başkenti
yapabileceklerini tartışıyorlardı, dünyaya hangi teknolojiyi daha çok paraya
satabileceklerini konuşuyorlardı.
Müslümanlar(!)
iktidarın nimetlerinden yararlanmaya, zenginleşmeye devam ederken, ABD fakir
Filistinliler için Kudüs’teki topraklarını 50 milyar dolar karşılığı terk
etmesini istiyordu.
Kahrolsun
Amerika, kahrolsun İsrail demekle kimse kahrolmuyor, Müslümanlar Kudüs
konusunda samimiyet testinden maalesef geçemedi. Derler ya hırsızın hiç mi suçu
yoktu? Hırsız kendi işini yapıyor ve çalıyor. Oysa ev sahibi hırsızın o eve
girip çalmasına göz yumduktan sonra feryat figan “evime hırsız girdi” diye
bağırıyor. O eve hırsızı ev sahibi soktu.
Şimdi başımızı ellerimiz arasına alıp düşünme zamanı; bir Selahaddin-i Eyyubi’nin fethettiği Kudüs’e onlarca Müslüman devlet sahip çıkamadıysa, Müslümanlığımızda ne kadar samimiyiz?
Nevzat BİNGÖL’ün yazısı