Dicle Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yard. Doç. Tuğba Yüksel, toplumun kanayan yarası olan çocuk cinsel istismar olaylarında aile, toplum ve ilgili kurumlara düşen görevlere ilişkin önemli açıklamamalarda bulundu.
14 YAŞ ALTINDAKİ ÇOCUKLAR CİNSEL İSTİSMARA DAHA FAZLA MARUZ KALIYORLAR!
D.Ü. Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yard. Doç. Tuğba Yüksel, Çocuklarda fiziksel ve duygusal istismar vakalarının cinsel istismar vakalarına göre daha fazla görüldüğünü ancak toplumumuzda fiziksel ve duygusal şiddetin istismar kategorisinde değerlendirilme eğiliminin yetersiz olduğuna vurgu yaptı. Yüksel, çocuklarda cinsel istismar vaklarının 14 yaş altında görülme sıklığının daha fazla olduğunu söyledi. Yüksel, “14 yaş altında cinsel istismara maruz kalma oranı da yüzde 50 civarındadır. Yani, 14 yaş altındaki çocuklar cinsel istismara daha fazla maruz kalıyorlar. Çünkü o yaştaki çocuklar daha korumasız oluyor” diye konuştu.
2013 yılından beri Diyarbakır’da 0-18 yaş arasında psikolojik sorunları olan çocuklara ve ailelerine destek olmaya çalışan, Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yard. Doç. Tuğba Yüksel, çocuklarda istismarın fiziksel, duygusal ve cinsel olmak üzere üç boyutta yaşandığına vurgu yaptı.
Yard. Doç. Yüksel ile yaptığımız röportajın tamamı şöyle:
ÇOCUK İSTİSMARININ TANIMI İLE BAŞLAYALIM…
Çocuk istismarı, cinsel, fiziksel ve duygusal olmak üzere üçe ayrılıyor. Genellikle ise bize gelenler cinsel istismara uğrayanlardır. Fiziksel ve duygusal istismar biraz daha soru sormadan anlayamayacağımız durumlar ama cinsel istismar çocuğun ruh sağlığını önemli derecede etkileyen bir durum olduğundan genellikle bu vakalar bize adli olarak intikal ediyor. Cinsel istismarı, cinsel olarak çocuğun erişkinlik durumuna erişmeden önce, erişkinler tarafından güç kullanılarak, tehditle, zorla çocuğa zarar vermesi durumu olarak nitelendirebiliriz.
Cinsel istismara geçmeden önce fiziksel ve duygusal istismarı biraz açar mısınız?
Çocuğun fiziksel bütünlüğüne zarar veren her türlü harekete fiziksel istismar diyoruz. Yine, çocuklara genellikle kendilerinden büyük erişkinler tarafından uygulanıyor. Duygusal istismar ise çocuğun duygusal bütünlüğüne zarar verecek durumların hepsine duygusal istismar diyoruz. Aslında Türkiye’de cinsel istismara nazaran fiziksel ve duygusal istismar daha sık görülüyor. Fiziksel ve duygusal istismar çok fazla ama bunun dile getirilme oranları çok düşük.
Erişkinlerin özellikle de ebeveynlerin çocuklara fiziksel şiddet uygulaması çok fazla sorgulanmıyor hatta doğal karşılandığı bile söylenebilir. Yani, yetişkinlerin çocuklara yönelik şiddeti istismar gibi gösterilmiyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Evet, maalesef böyle bir durum var. Fiziksel şiddetten (istismardan) dolayı çocuğun ruh sağlığı bozuluyor, örneğin eskiden ders başarısı iyiyken, yemesi içmesi, uykusu iyiyken ve fiziksel istismar sonrasında bunlarda sorunlar yaşanabiliyor. Genellikle bu istismarlar bir kereliğine mahsus olmuyor ve kronik oluyor ve süreğen olduğu için de çocuğun ruhsal durumunu bozuyor. Bundan dolayı travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksıyete bozuklukları, korkular görülebiliyor. Bir kereliğine mahsus değilse, kronik ve şiddetli ise bu durum çocuklarda daha fazla sıkıntı oluşturabiliyor. Tabii ki, istismarın hiç birini kabul edemiyoruz, çünkü çocuğa her türlü istismar zarar veriyor.
Oransal olarak hangi istismar türü daha yaygındır?
Bu konuda yapılan çalışmalar var ve bu çalışmalara göre çocukların istismara maruz kalma oranları çok yüksek. Yani yüzde 10 ila 40 arasındadır ve bu sadece cinsel istismar için geçerli olan oranlardır. Fiziksel ve duygusal istismarı da kapsarsak bu oran çok daha yükseliyor. Mesela ABD’de yapılan bir çalışma var ve cinsel istismara maruz kalma oranları yüzde 10 civarında gösterilmiş. Hatta 14 yaş altında cinsel istismara maruz kalma oranı da yüzde 50 civarındadır. Yani, 14 yaş altındaki çocuklar cinsel istismara daha fazla maruz kalıyorlar. Çünkü o yaştaki çocuklar daha korumasız oluyor.
Cinsel istismara maruz kalan çocuklarda yaşanan travmaların etkisini ortadan kaldırmak için neler yapılması gerekiyor, burada kimlere nasıl görevler düşüyor?
Toplumumuzda maalesef bu olaylar daha çok gizli kalıyor, çok fazla açığa çıkmıyor. Yani, bildirilen cinsel istismar oranları çok çok düşük. Çünkü çocuk kendini suçlu hissedebiliyor, utanç duyguları olabiliyor. İstismara maruz kalan çocuklar, ailesinden, etrafındakilerden utanabiliyor, kendini suçlayabileceklerini, kendisine inanılmayacağını düşünebiliyor. Bu nedenle çocukların bu durumu dışarıya bildirme oranları çok düşük.
Peki, ne oluyor bu vakalar nasıl ortaya çıkıyor?
Cinsel istismara uğrayan bir çocuğun ders başarısı düşebiliyor. Sosyal olarak aktif olan bir çocuk içine kapanabiliyor. Çocuğun keyfi, morali bozuluyor, hayattan zevk almıyor. Çocuk, kendine zarar verici davranışlar geliştirebiliyor, madde kullanımı başlayabiliyor. Yani, istismar sonrası çocukta yaşanan travmaların sonuçlarının irdelenmesi üzerinden bunun nedenine ulaşabiliyoruz. Genelde çocukları bize getirirken, istismara uğradı diye belirtilmiyor. Nasıl getiriliyor, çocuğun eskisi kadar yemediği, uykularının düzensizleştiği, ders başarısının düştüğü, keyfinin, moralinin iyi olmadığı, sürekli ağladığı, içine kapandığı vs. diye getiriliyor. Yani biz bu sonuçların nedenlerini sorgulamasak bu istismarlar ortaya çıkmıyor. Tabii ki, bu sorgulamalardan da yüzde 100 sonuç aldığımızı söyleyemeyiz. Bazen bu durum bu şekilde ortaya çıkarılabiliyor ama bazen de çocuklar kendilerini saklayabiliyorlar. O yüzden de bu meseleler çok fazla ortaya çıkmayabiliyor.
Diyarbakır’da 13 yaşındaki 6 kız öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla hakkında 72 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan öğretmen F.Ö.’nün beraatına karar veren mahkemenin, gerekçeli kararında sanık F.Ö.’nün eylemlerinin öğrenciler tarafından yanlış algılanabilecek davranışlar ve fiziki temaslar olduğu, sanığın söz konusu eylemleri cinsel nedenle yaptığına dair delil bulunmadığı ifade edilmişti. Siz bir hekim olarak böylesine “yanlış algılamaların” olabileceğini düşünüyor musunuz?
Çocuklar bu konuda yalan söyleyemez. Çünkü çocuklar çok ayrıntısını, ne olduğunu bilemez. Eğer çocuk bir şey söylüyorsa biz bunun genellikle doğru olabileceğini düşünüyoruz. Yani, çocuğun yalan söyleme ihtimali çok düşük oluyor. Hele ki, çocuğun yaşı küçük ise genellikle doğru söyleyebileceğini kabul edebiliyoruz.
Cinsel istismara maruz kalmış bir çocuğa ebeveynleri nasıl yaklaşmalı ne şekilde davranmalı?
Öncelikle böyle durumlarda çocuğu suçlamamak çok önemli. Çocuğun zaten bir suçlanma korkusu, kaygısı var bunu daha da derinleştirmenin anlamı yok. Ebeveynlerin çocuğuna inanıp güvenip ona göre hareket etmeleri gerekiyor. Eskiden nasıl davranıyorlarsa bundan sonra da o şekilde davranmaları çok önemli. Çocuğu ayıplamadan, yansız bir şekilde onları dinlerlerse, onların dediklerine kulak keserlerse çok iyi olur ve zaten bu sayede olayın gerçek niteliğini yakalayabilirler. Yine, tam da ebeveynlerin desteği ile çocuk kendine olan güvenini kaybetmiyor. Yoksa bu gibi durumlarda çocuklar kendilerine olan güveni yitiriyorlar.
Peki, böylesi durumlarda genel olarak topluma ve ilgili kurumlara ne gibi görevler düşüyor?
Özellikle rehber öğretmenler çok önemli, çünkü eğer rehber öğretmen çocuklarla iyi bir iletişim kurduysa, çocukların güvenini kazanabiliyorlar ve bu sayede çocuklar onlara gidip yaşadıkları sorunları açabiliyorlar. Önce rehber öğretmene anlatıp sonradan bize gelen çocuk sayısı çok fazla. Çünkü çocuk annesinden babasından çekindiği için bunu rehber öğretmene daha rahat anlatabiliyor. O yüzden de rehber öğretmenlerin çocuklarla kurduğu iletişimin, bağın gücü burada çok önemli. Rehber öğretmenlerin bu gibi durumlarda sadece çocuğu dinlemeleri ve hiçbir yönlendirme yapmadan adli süreçlere başvurmaları çok önemli. Sonrasında zaten çocuklar ruh sağlıkları açısından bizlere getirilebiliyor. Çünkü çocuğun psikolojisi bozulmuş olabiliyor.
İlgili kurumlar ise zaten üzerlerine düşeni yapıyorlar. Çocuğun koruma altına alınması gerekiyorsa direkt koruma altına alınıyor. Yine, aile içinde ensest vakaları olabiliyor. Yani, çocuğa cinsel istismar uygulayanlar olabiliyor. O açıdan bu tür durumlarda çocuk hemen koruma altına alınıyor ve o aileden uzaklaştırılıyor ve çocuk başka bir merkeze götürülerek orada gerekli işlemler yapılıyor. Çocuk izlem merkezlerimiz var, bu merkezlere götürülen çocuklar olayı burada da anlatıyor. Sonrasında gerekirse çocuk aileden alınıyor.
Çocukların cinsel istismara uğradıkları yaş aralığının çocuk üzerindeki travmatik etkilerin şiddeti açısından bir etkisi oluyor mu?
Yani, şu yaş aralığında yaşanırsa çocuk üzerindeki problem yaratma etkisi daha çok olur diye bir şey yok. Ancak bu tür bir olay daha küçük yaşta yaşandıysa, bu durum uzun sürdüyse, aile içinden biri tarafından yapıldıysa ve kronikse, bir kere değil de defalarca bu durum yaşandıysa tabii ki, çocuğa vereceği zarar daha da büyür. Böyle bir durumun ileride daha büyük psikiyatrik problemlere yol açma olasılığı yüksektir.
Cinsel istismara maruz kalan bir çocuk üzerinde oluşacak travmatik etkilerin azaltılması için ilgili kurumların yeterince bir müdahalede bulunduğunu, gerekli koruma tedbirlerinin uygulandığını düşünüyor musunuz?
Bu tür vakalarda çocukların yaşadıkları travmaların yüzde 100 sıfırlanması diye bir şey olmaz. Böylesi olumsuz durumların ileriki zamanlar için her zaman bir kalıcılığı olabilir. Tabii yüzyıllardır olan bir mesele bu istismar olayları hem fiziksel hem duygusal hem de cinsel olarak yüzyıllardır olan bir durumdur. Son zamanlarda ise bu olayların ortaya çıkma oranında bir artış olduğunu gözlüyoruz. Haliyle bu vakarlın görünürlüğünün artmış olması demek bu tür olayların yaşanma sıklığında bir artış gibi algılanabiliyor ama böyle bir şey yok. Ebetteki burada medyaya büyük görevler düşüyor. Bu tür vakaların medya aracılığıyla görünür olması ve topum gündemine daha fazla girmesi bu tür vakaların açığa çıkmasına da önayak oluyor. Yani, cinsel istismara maruz kalan bir çocuk bunları medya aracılığıyla öğrendiğinde kendi üzerinde yaşananları ortaya çıkarmak için bir güç bulabiliyor.
Medyaya değinmişken, siz bir hekim olarak cinsel istismar vakaları konusunda medyanın görevini yeterince yaptığını ya da haberi sunuşta gerekli özeni gösterdiğini düşünüyor musunuz?
Eskiden bu tür olaylar pek gün yüzüne çıkmıyordu, saklı kalıyordu ama şimdi en azından medya sayesinde bu tür vakaların görünürlüğü arttı. Bu durum da gerek cinsel istismara uğrayanların gerek ebeveynlerin gerekse de toplumun bu vakalar karşısında daha bilinçli ve daha doğru bir şekilde davranabilmelerine katkı sağladı kanaatindeyim. Ayrıca bunun daha görünür olması, bu tür vakaların yaşanma sıklığının bilince çıkarılması insanlarda bu tür olaylara karşı tedbir konusunda daha dikkatli davranmalarına yol açıyor. Yani, medyanın bu konuda doğru ve faydalı bir tutum içinde olduğunu söyleyebilirim.
Peki, cinsel istismar vakalarının medyada daha fazla yer almasının bu tür olayların azaltılmasında bir etkisi olabilir mi?
Ebetteki olabilir ama bunun oranı ne kadar olur bu konuda kesin bir şey söylemek zor.
Cinsel istismar vakalarının görülme sıklığı açısından bölgeler arası bir farklılık var mı?
Bu kapsamda yapılan çalışmalarda bölgeler arası bir ayrım yapılmamış ama görülme oranları hemen hemen aynıdır diye düşünüyorum. Çünkü hemen hemen tüm sosyokültürel seviyelerde görülüyor. Yani, sosyokültürel seviyenin düşük olduğu yerlerde daha çok görülüyor ya da bu seviyenin daha yüksek olduğu yerlerde daha az görülüyor diye bir şey yok. Evet, fiziksel ve duygusal istismar vakalarının sosyokültürel düzeyi düşük ailelerde daha sık görüldüğü düşünülebilir ama cinsel istismar konusunda böyle bir şey söylenemez. Ama sosyokültürel seviye düştükçe fiziksel ve duygusal istismar oranları artar. Fakat annenin eğitim düzeyi düştükçe cinsel istismar oranının arttığına dair veriler var. Yani annenin eğitim düzeyinin düşük olması bu tür olayların görülme oranı yükseliyor.
Annenin eğitim düzeyinin düşük olması ile çocuklarda cinsel istismar olaylarının görülme sıklığı arasındaki bağlantıyı biraz açar mısınız ya da şöyle bir yoruma katılır mısınız; annenin eğitim düzeyinin düşük olması, anne çocuk iletişimi açısından handikaplar oluşturabilir. Çocuğuyla güçlü bir iletişim kuramayan bir anne çocuğun kendini koruması için yeterli bir donanımı ona sağlayamaz ve bu da çocuğu dışarıdaki tehlikeler konusunda güçsüz kılar…
Bunu çok bilmiyoruz ama yapılan çalışmalarda annenin eğitim düzeyinin düşük olması ile çocukların cinsel istismara maruz kalma oranı arasında böylesi bir bağ kurulmuş. Tabii ki, dikkat çektiğiniz noktadaki yorumları biz yapamayız. Bunların bu tür olayların dört dörtlük nedeni olduğunu bilemeyiz. Belki anne çocukla ilgilenmiyor olabilir. Çocuğunu gözlemlememiş olabilir. Haliyle bunun nedenlerini çok net olarak bilemeyiz. Elimizde sadece böyle bir veri var ve onu ifade ettim.
Çocuk cinsel istismarı konusunda ailelere, topluma, ilgili kurumlara bir mesajınız olacak mı?
Bu tür olayların herkes tarafından yaşanabileceğini, çocukların böyle bir riske maruz kalabileceğini düşünerek ailelerin yaklaşımı daha olumlu olursa, çocuklarla daha iyi iletişim kurabilirlerse çocuklar da ailelerine daha çok güvenip kendilerini ifade edebilirler. O yüzden de ailelerin bu konularda daha bilinçli olması ve daha anlayışlı bir yaklaşım göstermesi çok önemli. Aileler çocuklarına sert davranmamalı ve çocuklarını sonuna kadar yargılamadan, suçlamadan dinlemeleri çok önemli. Bunu bütün çocuklar yaşayabilir ve böyle bir durumla karşılaştıklarında çok fazla paniğe kapılmadan gerekli mercilere başvurarak ve sonrası için de çocuk psikiyatrisi kliniklerine giderek bu süreci daha iyi yönlendirebilirler. Aşırı tepkilerde ise hem çocuk hem de aile çok zarar görür ve çok da iyi neticeler alınmaz.
Ailelerin bu tür olaylarda gizleme, örtbas etme durumları yaşanabiliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bu tür olaylar saklandığında istismarı yapan kişinin bu istismarı başka çocuklara da yapma ihtimali, riski artacaktır. Saklamak doğru değil, tam tersi bu konunun üstü örtülmeden gerekli mercilere başvurulmalıdır. Cinsel istismar olayının saklanması durumunda bunu yapan kişi gerekli cezai işleme çarptırılamayacak ve yaptığı yanına kalacaktır. Bunun dışında olayın saklanmasının çocuk üzerinde de çok kötü etkileri olacaktır. Bu durumda aile çocuğa olan desteğini esirgemiş olur, çocuk yalnızlığa itilir. Tek başına kalan bir çocuğun ise bu durumla baş etmesi daha da zorlaşır. Zaten çok zor bir süreçten geçiyor çocuk ve aile de desteğini çekerse çocuk için bu süreç çok daha ağır sonuçlara yol açar. Yani, böyle bir durumda çocuk üzerindeki psikiyatrik semptomlar artar.”
Kaynak: Tigris Haber Gazetesi