İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Diyarbakır ziyareti esnasında sorulan “İstanbul’a kayyum atanır mı?” sorusuna, “Kendi adıma zerre kadar endişe duymam. Ben demokrasi adına endişe duyuyorum” şeklinde yanıt verdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Diyarbakır ziyareti esnasında basın toplantısı gerçekleştirdi. Partisinin Diyarbakır İl Başkanlığında konuşan İmamoğlu, İstanbul’a kayyum atanması tartışmalarına ilişkin olarak “Duyacağım tek endişe demokrasi adına olur, kendi adıma zerre kadar endişe duymam. Ben demokrasi adına endişe duyuyorum” şeklinde konuştu.
“İSTANBUL’A KAYYUM ATANIR MI?” SORUSUNA YANIT
İmamoğlu gazetecilerden gelen “Bölgede kayyum atamaları, sizin de yerinize kısa da olsa kayyum atanmıştı, burada bugün bize yapılıyor ama tepki gösterilmezse İstanbul ve Ankara’ya da atanır diye yorumlar yapılıyor buna ne diyorsunuz” sorusuna demokrasi adına endişe duyduğu vurgusu yaparak, “Öncelikle şunu söyleyeyim hukuk çerçevesinde her türlü mücadeleyi herkesin vermesi gerekir bu bir vatandaşlık görevidir. Bu tek başına kişilerin vereceği bir mücadele değildir. Hukuki yol ve yöntemleri denemeye devam edeceğiz. Çünkü gerçekten anladık ki özgürlük cumhuriyet demokrasi hepimiz için bir nefestir. Biz İstanbul’da çok net gördük başka yerlerde yaşanmasını istemeyiz. Bu demokrasi eğer bütüncül olarak var olacaksa bu Van’da da Mardin’de de Diyarbakır’da da var olacaktır. Biz bütün olgun tavrımızla buna karşı durmaya devam edeceğiz umarım bu yanlıştan biran önce vazgeçerler. Duyacağım tek endişe demokrasi adına olur kendi adıma zerre kadar endişe duymam. Ben demokrasi adına endişe duyuyorum” diyerek yanıt verdi.
İMAMOĞLU’NDAN 3 HDP’Lİ BELEDİYEYE KAYYUM YORUMU
Diyarbakır İl Başkanlığı’na konuşan İmamoğlu, burada İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan belediye başkanlarına ilişkin açıklama yaptı. İmamoğlu’nun açıklamalarından satır başları şu şekilde:
‘’Devletimizi, milli birliğimizi, siyasal sistemimizi üzerine inşa ettiğimiz çok temel kavramlar var: Cumhuriyet, demokrasi, hukukun üstünlüğü, milli irade. Bu kavramların içini boşaltmak, değersiz ve geçersiz hale getirmek devletimize, milli birliğimize, demokrasimize yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. Bu kavramların arkasında çok köklü bir tarih yatıyor. Yüzyıl önce, işgal altındaki Anadolu’da, bağımsızlık ve özgürlük arzusuyla başlayıp, cumhuriyet ve demokrasi idealiyle devam eden bir tarihtir bu.
Hangi siyasi görüşten, hangi inançtan, hangi kökenden olursa olsun, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyenlerin yazdığı ve yazmaya devam ettiği, onurlu bir tarihtir bu.
Bizler; bir kişinin, bir ailenin, bir grubun, bir kesimin değil, milletin iradesine uygun olarak yönetilme kararlılığını ortaya koymuş, bunun için bedeller ödemiş bir ülkenin vatandaşlarıyız.
Böyle bir ülkede, kendi iradesini milletin iradesinden üstün görme gafletine düşenler, bunun bedelini sandıkta en ağır şekilde öderler.
“SEÇİLMİŞ BAŞKANLARIN YERİNE KAYYUM ATANMASI GAFLETTİR, DELALETTİR”
Seçilmiş belediye başkanlarının soyut ve hukukta karşılığı bulunmayan, kamu vicdanını ikna etmekten uzak sebeplerle görevden alınıp, yerlerine kayyum atanması da tam bir gaflettir, dalalettir.
Seçimle gelenin seçimle gitmediği yerde ne demokrasi olur, ne hukukun üstünlüğü kalır.
Vatandaşın sandıktan çıkan iradesi, bir takım makam sahiplerinin, kendi arzularına göre geçerli ya da geçersiz sayabileceği bir irade değildir.
Vatandaşın seçme ve seçilme hakkını özgürce kullanmasının önüne engeller çıkarmak, demokrasi dışı arayışlar içindeki kesimleri güçlendirmekten başka hiçbir işe yaramaz. Bu kesimlere karşı hep birlikte mücadele edeceksek, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkmak zorundayız.
Bu ülkeyi yönetenleri, bu ülkede 82 milyon vatansever yaşadığını kabul etmesi ve bu idrakle ülkeyi yönetmesi şarttır.
Sandığa atılan bütün oylar, kim tarafından kime verilirse verilsin, eşit ölçüde geçerli ve muteberdir.
“NİHAİ KARARI VERECEK OLAN YARGIDIR”
Sandıktan yetki almış bütün seçilmişler, kim olurlarsa olsunlar, eşit ölçüde hak ve yetkilere sahiptir, eşit ölçüde muteberdir.
Bazı seçmen kesimlerini, bazı siyasi partileri, bazı seçilmişleri diğerlerinden ayrı tutmak, farklı ölçütler ve farklı kurallar uygulamaya kalkmak kabul edilemez. Bu çok tehlikeli, çok riskli bir ayrımcılıktır.
Ne yazık ki, Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlarına ve onların seçmenlerine yönelik tavır böyle bir ayrımcılık görüntüsü ortaya koymaktadır.
Siyasi partiler ve onların seçilmiş yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları ya hukukun içindedirler ya da dışında. Buna dair nihai kararı verecek olan da yargıdır!
31 MART VE 23 HAZİRAN VURGUSU
Kimi partileri, sivil toplum girişimlerini, kişileri bazen hukukun içinde kabul edip, bazen hukuk dışı yapılar olarak damgalamaya dayalı, yanar döner bir siyaset tarzını adet haline getirenleri hepimiz çok iyi biliyoruz.
Onlar da şunu iyi bilsinler ki, böyle ilkesiz, böyle günü kurtarmak için yapılan siyasetten ne kendilerine bir fayda gelir, ne de ülkeye.
Elbette, milli iradeye dayanarak sandıktan çıkanların hukukun üstünde olmaları söz konusu bile olamaz. Hangi göreve gelirlerse gelsinler, seçilmişler de birer vatandaştır ve her vatandaş gibi hukuka tabi olmak mecburiyetindedirler.
Ancak, seçilmiş milletvekillerinin, belediye başkanlarının hukuk dışına çıktığını iddia edenlerin önünde önemli bir sorumluluk vardır: Bu iddialarını yargı organlarına ve toplum vicdanına kabul ettirmek zorundadırlar.
Toplum vicdanı onay vermediği halde yapılan görevden almalar, seçimi yenilemeler gibi işlere karşı milletin ne cevap verdiğini unutmuş olanlara 31 Mart ve 23 Haziran 2019 günlerini bir kez daha hatırlatmak isterim.
31 Mart’ta ortaya konulmuş millet iradesini yok saymak için söylenmiş yalanların, atılmış iftiraların sahipleri bugün o sözlerinin utancı içindedirler. Kendileri utanmıyorsa, eşleri dostları, partilileri, seçmenleri onlar adına utanıyor.
“KAYYUM UYGULAMALARININ ALTINDA İSRAF DÜZENİ YATIYOR”
İstanbul seçimlerini iptal ettirmek için yalan ve iftiradan medet uman bir avuç azınlığın, asıl niyetlerinin, alabildiğine istismar ettikleri bir israf düzenini sürdürmek olduğu açıkça görüldü.
Ne yazık ki kayyuma devretme uygulamalarının altında da israf düzenini sürdürme niyeti olduğuna dair pek çok emareler ortaya çıkmaktadır.
İstanbul yahut Diyarbakır; Türkiye’nin neresinde olursa olsun… O parti ya da bu parti; bu ülkenin hangi yasal partisi olursa olsun… O kişi ya da bu kişi; bu milletin görev verdiği hangi kişi olursa olsun… Tavrımızı ve duruşumuzu değiştiremeyiz. Kime yapılırsa yapılsın, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe açıkça ve hep birlikte hayır demek mecburiyetindeyiz.
Çünkü bu bir adalet mücadelesidir, bir demokrasi mücadelesidir. Bu, millet iradesini koruma mücadelesidir. Bu, Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkma mücadelesidir.
Bu ülkenin, bu toprakların, bu devletin gerçek ve yegane sahipleri Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit ve özgür vatandaşlarıdır.
Aslolan; vatandaşın onuru, saygınlığı, huzuru, mutluluğudur. Siyasi partiler bunu sağlamak için birer araçtırlar.
Amacı unutturup, araçları kutsallaştırmaya çalışanlara itibar etmeyeceğiz.
Hiçbir fanatizme kapılmadan, hiçbir ayrımcılık yapmadan, korkmadan, yılmadan Cumhuriyetin ve demokrasinin değerlerini her koşulda, her zeminde savunmaya devam edeceğiz.
Bu ülkenin eşit ve onurlu insanları olarak, barışı, adaleti ve özgürlüğü aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Bu ülke insanlarının sağduyusu, birlikte ve huzur içinde yaşama arzusu, her türlü baskıyı, her türlü ayrımcılığı yenecek güçtedir.
Bizim gönül zenginliğimiz her zenginliğin üstündedir. Bizim, güzel günlere olan umudumuz her zorluğun üstesinden gelecek güçtedir. Çünkü biz, Anadolu’yuz.
NE OLMUŞTU?
İçişleri Bakanlığı, Diyarbakır, Mardin ve Van’da olmak üzere 3 HDP’li büyükşehir belediye başkanını teröre yardım ve yataklık suçlamalarından görevden almış, yerlerine kayyum atamıştı.