Şeyh Said ve arkadaşlarının şehadetlerinin 94’üncü yıl dönümü münasebetiyle yapılan basın açıklamasında, Şeyh Said ve arkadaşlarının kabir yerlerinin açığa çıkarılması gerektiğine vurgu yapıldı.
Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi tarafından Şehid Şeyh Said ve arkadaşlarının şehadetlerinin 94’üncü yıl dönümü münasebetiyle basın açıklamamsı düzenlendi. Yapılan açıklamada, yıllardır Şeyh Said ve dava arkadaşlarının kabirler yerlerinin gizleniyor olmasını büyük bir zulüm olduğu belirtilerek, kabir yerlerinin açığa çıkarılması gerektiğine vurgu yapıldı.
Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi tarafından Şeyh Said ve arkadaşlarının şehadetlerinin 94’üncü yıl dönümü münasebetiyle tarihi Ulu Camii önünde Cuma namazına müteakip yapılan basın açıklamasını Üzeyir Yuva okudu.
“Neredeyse bir asır zaman geçmesine rağmen yüreklere düşen o ateş hâlâ sönmemiş, sevenlerinin kalbinde korlaşmıştır.” diyen Yuva İstiklal Mahkemeleri tarafından 29 Haziran 1925 tarihinde idam cezasına çarptırılarak şehid edilen Şeyh Said Efendi ve 46 dava arkadaşının şehadetinin üzerinden 94 yıl geçtiğini hatırlattı.
Yuva, “Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Müslüman halk da yeni bir sürece girmişti. Batı’dan ithal edilen tepeden inmeci ideolojiler, devlet politikası olarak benimsenmiş, halkın inancı ve değerleri yok sayılmıştı. Osmanlı’nın parçalanmasıyla İttihat ve Terakki zihniyeti de varlığını güçlendirmeye, ideolojisini halka dikte etmeye başlamıştı. Osmanlı bakiyesi Türkiye’de iktidara gelenlerin ilk icraatı; İslami değerleri yok etmek, yaşamdan soyutlamak, devlet kurumlarından tasfiye etmek olmuştu.” dedi.
Yapılan değişikliklerle halifeliğin kaldırıldığını, Kur’an okuyup okutmak yasaklandığını hatırlatan Yuva, “Müslümanlar namaz ve diğer ibadetlerini gizlice yapar hale gelmişti. Camiler ahırlara çevrilmiş, medreseler kapatılmış, ezan Türkçe okunmaya başlanmıştı. Seküler bir hayata dönüşüm için toplumun direnci kırılmaya çalışılmış, bu minvalde olmadık katliamlara imza atılmıştı. Bir taraftan bunlar yaşanırken öte taraftan Şeyh Said, toplumun ‘Din’ ve ‘Ümmet’ vurgusuyla bir arada tutulması gerektiğini dile getiriyordu. Şeyh Said; hem İslami değerlerin hem de Kürd toplumunun haklarının yok sayılmasını, Allah’ın emirlerinin çiğnenmesi olarak görmüş ve buna karşı çıkmıştı. Bu anlamda rejimin gözüne batmaya başlayan Şeyh Said artık hedef olmuş, döneme has çeşitli kumpaslarla etrafı çevrelenen Şeyh Said Efendi, 15 Nisan 1925’te tutuklanmıştı.” ifadelerini kullandı.
“ZULME RAZI OLMADIKLARI İÇİN DARAĞAÇLARINA GÖTÜRÜLDÜ”
İstiklal Mahkemeleri’nin uygulamalarına dikkat çeken Yuva, “Şeyh Said’in sözde yargılanması 40 gün sürdü. 80 kişinin yargılandığı Şeyh Said davasında 47 kişi idam edildi. Sözde yargılamadan sonra darağacına çıkarılan Hanili Salih Bey’in 11 yaşındaki çocuğu bile idam edilmek istenmişti. Ancak son anda karar değiştirilerek 11 yaşındaki çocuk 10 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Bir çocuğun, 10 yıla mahkûm edilmesi İstiklal Mahkemeleri’nin gerçek yüzünü ortaya koyması bakımından da önemli bir kayıt oluşturdu. Tarih 29 Haziran 1925’i gösterdiğinde Diyarbakır büyük bir katliama tanıklık etti. İstiklal Mahkemelerinin aldığı keyfi ve hukuksuz kararla bir İslam âlimi ve rehberi ile 46 dava arkadaşı idam sehpasına çıkarıldı.Hayatını İslam’a adayan Şeyh Said ve arkadaşları, Müslüman bir toplumun zulme uğramasına razı olmadıkları için darağaçlarına götürüldü.” şeklinde konuştu.
Yuva, “Müslüman toplumun değerlerine savaş açarak inkâr ve asimilasyon politikalarını uygulamaya koyan Batılılaşmış rejimin bekçileri, bütün bir toplumu baskı altına almıştı. Bir avuç elit hüküm sürmeye başalarken, mazlum mustazaf halkın da nasıl bir perişanlık çektiği tarihin kara sayfalarında yer edindi. Müslüman bir milletin inancının ve etnik kimliğinin nasıl baskı altına alındığını gerek istiklal mahkemelerinin icraatlarından, gerek sonraki yıllarda askeri cuntaların oluşturduğu anayasalar vasıtasıyla görülmüştü.” diye belirtti.