TBMM Diyarbakır Cezaevini İnceleme Alt Komisyonu Başkanı ve AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, kendisinin de bir dönem kaldığı Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarını gözyaşları içinde anlatarak, “Her katta 10 hücre vardı ve 4 kattan oluşuyordu. Birinci katın birinci hücresi tamamen lağımla doldurulmuştu. Gelen herkes istisnasız o lağımın içerisine sokuldu. Ona da ‘banyo’ diyorlardı.” dedi.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan ”12 Eylül Askeri Darbesinden Sonra Oluşturulan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi İnceleme Alt Komisyonu” TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, başkanlığında toplandı. Yeneroğlu, bugünün önemli bir gün olduğunu ve Alt Komisyon Başkanı Miroğlu’nun Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarını komisyona aktaracağını söyledi.
HÜZÜNLÜ VE TARİHİ BİR AN
Miroğlu, kendisinin de bir dönem kaldığı Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarını hüzünlü ve tarihi bir an olarak nitelendirerek, “İçinden sağ çıkacağınız belli olmayan bir cezaevinden sağ kurtuluyorsunuz ve birçok arkadaşınıza ait ölüm hatıralarıyla birlikte oradan ayrılıyorsunuz. Yıllar sonra TBMM’ye kendi ilinizin milletvekili olarak gelip, burada da bir zamanlar size büyük bir acı, trajedi yaşatmış cezaeviyle ilgili komisyonun başkanı oluyorsunuz. Zevkle ve isteyerek yürüttüğümüz bir çalışma oldu.” diye konuştu.
DİYARBAKIR CEZAEVİ TUTUKLULAR İÇİN GERÇEK BİR AZAPTI
1981 yılının Ocak ayında gözaltına alındıktan sonra Diyarbakır’da Kurtoğlu “toplama, işkence merkezinde” tutulduğunu, burada kaldığı üç aylık süre içerisinde gözlerinin tamamen bağlı olduğunu anlatan Miroğlu, o göz bağlarının kesmesinden dolayı oluşan yaraların izinin halen yüzünde olduğunu belirterek, bu izleri gösterdi. Bu merkezden Diyarbakır Cezaevi’ne gitmenin tutuklular için gerçek bir azap olduğunu aktaran Miroğlu, “Kurtoğlu’nda benim gibi tutuklanıp tutuklanmamayı bekleyen insanlar vardı. Bu insanlar, her sabah bir dehşeti yaşarlardı. Gardiyan o gün Diyarbakır Cezaevi’ne tutuklanıp gidecek olanların listesini okurdu. O listede isminizin olup olmamasını büyük bir heyecanla beklerdiniz. Hiç değilse bir gün geç gitmek bile büyük bir fayda sayılırdı.” ifadesini kullandı. Bir gün bir listenin geldiğini ve adının bulunduğunu dile getiren Miroğlu, Diyarbakır Cezaevi’ne ilk girdiğinde çok uzun bir koridora alındıklarını ve gözlerindeki bantların çıkarıldığını söyledi.
“DİŞ MACUNUNU YEDİRDİLER”
Miroğlu, o günleri şöyle anlattı: “Her katta 10 hücre vardı ve 4 kattan oluşuyordu. Birinci katın birinci hücresi tamamen lağımla doldurulmuştu. Gelen herkes istisnasız o lağımın içerisine sokuldu. Ona da ‘banyo’ diyorlardı. Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran’ın geldiğini gördük. Herkes çıplak soyuldu. Köpekler saldırıya hazır bekliyorlar, zor tutuyorlar. Böyle bir tabloda Yüzbaşı Yıldıran, tek tek omuzlarımıza dokunarak tekmil istiyordu. Bunu yüksek sesle söylemezseniz defalarca tekrarlardınız. Yüzbaşı, komut aldıktan sonra içeriye 40-50 kişilik gardiyan grubu girdi ve hepsinin elinde özel yapılmış sopalar vardı. Çıplak olan insanlara saldırmaya başladılar. Bir arkadaşımıza çantasından çıkan diş macununu yedirdiler. Yüzbaşı Esat, ‘bunlara banyo yaptırın’ dedikten sonra bizi oraya soktular. Bu işkence süre olarak yaklaşık 4-5 saat sürdü. Kaçışıyorduk. Koridorun içerisinde feryat figan kaçıyorsunuz ama bir biçimde sizi buluyorlar ve işkence yapıyorlar. Yorulmalarının ardından bitti.”
20-25 KİŞİ SIRT SIRTA KONULDU
Ardından 1-2 kişilik kapasiteye sahip hücrelere 20-25 kişinin sırt sırta konulduğunu ifade eden Miroğlu, vücutları mosmor olduğu için birbirlerine dokunamadıklarını, yemek vermek için gelen gardiyanların kapıyı açar açmaz “balık istifi” gibi hepsinin betona döküldüğünü söyledi. Hücrelerde 2-3 ay tutulduktan sonra koğuşlara dağıtıldıklarını ve kendisinin yedinci koğuşa geçtiğini aktaran Miroğlu, bir örgütle herkesin özdeşleştirildiğini, hangi gruptan olursan ol “Hayır hepiniz PKK’lısınız” denildiğini vurguladı.
GÖZYAŞLARINI TUTAMADI
Orhan Miroğlu, hastaneye götürüldükten sonra bazı mahkumların ölüm haberini aldıklarını belirterek, Diyarbakır Cezaevi’nde veremin çok yaygın bir hastalık olduğunu ve ölüm aşamasına gelinceye kadar tedavi edilmediğini vurguladı. Miroğlu, cezaevine genç yaşta giren ve Şanlıurfalı olduğunu belirttiği Ramazan Ülek’in vereme yakalanarak hayatını kaybetmesini anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Komisyon salonunda duygulu anlar yaşanırken Miroğlu, “15-16 yaşlarındaydı. Hastaneye kaldırdılar ve bir gün sonra da gardiyan geldi ve eşyalarını istedi. Eşyalarını istemesi demek öldüğünün işaretiydi.” dedi.
1982 KIŞI DEHŞET BİR KIŞTI
Diyarbakır’da 1982 kışının dehşet bir kış olduğunu ve çok kar yağdığını anlatan Miroğlu, o kış hiç havalandırmaya çıkmadıklarını, bahar ayıyla birlikte havalandırmaya çıkarıldıklarını ve verilen balyozla buzların kırdırıldığını dile getirdi. Kırılan buzların cam parçası gibi olduğunu vurgulayan Miroğlu, “Bir cam tarlası gibi oldu. Sonra ‘soyunun’ dediler. Herkes soyunduktan sonra yerde süründürdüler. O anda tabii ki feryatlar yükseldi gökyüzüne. Her tarafınızı buz parçaları resmen kesmeye başladı. İçeriye girdiğimizde herkes iki büklüm olmuştu.” değerlendirmesinde bulundu.
“ANNEM BENİ İLK GÖRDÜĞÜNDE TANIYAMADI”
Babasının Diyarbakır Cezaevi’nde her zaman ziyaretine gelebildiğini, annesinin yaşlı olduğu için çok gelemediğini ve ilk gördüğünde ise kendisini tanıyamadığını ifade eden Miroğlu, gözyaşları içerisinde o anları şöyle anlattı: “Annem hem Kürtçe hem de Arapça bilirdi ama Türkçe konuşamazdı. Ben cezaevine girmeden önce 26-27 yaşındaydım. Hiçbir sağlık sorunum yoktu ve gayet iyi görünüyordum. Hem 3 ay Kurtoğlu’ndaki işkenceler, açlık ve akabinde Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarımız kilolarımızın yarısını alıp götürmüştü. Galiba, 38-40 kilo civarındaydım. Annem, babamla birlikte görüş kabinine girdi. Görüşler çok kısa sürüyordu. Bana baktı ve beni tanıyamadı. Babama önce Kürtçe sordu, gardiyan müdahale ederek, ‘Kürtçe yasak’ dedi. Sonra Arapça, ‘bu Orhan mı?” dedi. Babam, Arapça ‘Evet Behiye odur’ dedi. Gardiyan yine müdahale etti ama annem görüş kabinin içinde ayakta duramadı yıkıldı.”
“İKİ SENE BEDENİMİZE SU DEĞMEDİ”
Görüş günlerinin bir eziyet olarak geçtiğini dile getiren Miroğlu, görüşe dayakla gidip geldiklerini belirtti. Miroğlu, “İki sene hiçbir şekilde bedenlerimize bir su falan değmedi. 1983’te ancak bir gün bizi banyoya götürdüler. Banyoda da çok kısa bir süre kış ayı olmasına rağmen buz gibi bir suyu hortumla hepimizin üzerine tuttular.” dedi. İşkencelerin sona ermesini sağlamak amacıyla yapılan direnişleri anlatan Miroğlu, bunun ardından işkencenin dozunda biraz azalma olduğunu da sözlerine ekledi. Miroğlu, Diyarbakır Cezaevi’yle Türkiye olarak yüzleşebilseydik belki bu ülkenin siyasi tarihinde azda olsa farklı şeylerle karşılaşabilirdik. Bu çalışmayla komisyonumuz bence tarihe bir kayıt düşmüş oldu.” ifadelerini kullandı. Miroğlu, komisyon çalışmaları kapsamında Anadolu Ajansının da katkılarıyla o döneme ilişkin medya taraması yapıldığını ve bunun sonuçlarının raporlaştırıldığını söyledi. Orhan Miroğlu, konuşmasının ardından toplantıya katılan milletvekillerinin sorularını yanıtladı. (Alper Atalay-AA)