Diyanet-sen Diyarbakır Şube Başkanı Ömer Evsen, “Bölgemizde din olgusu son derece önemli iken, dinin toplum üzerindeki etkisi de ortada iken örgütler bu söyleme kayıtsız kalmamıştır” diye konuştu.
MODERNLEŞMENİN ARTMASIYLA YENİ BİR DÖNEM BAŞLADI
Modernleşme ve şehirleşmenin artmasıyla yeni bir dönemin başladığını söyleyen Evsen, şöyle konuştu:”Bu soruya cevap verirken Modern ve gelenek terimlerinin kökenini bilmemiz gerekiyor. Modernlik söylemi, sosyoloji literatüründe geniş bir yere sahip olmuştur. Modernleşme Kuramı, bu noktada sosyoloji biliminin temel yaklaşımını doğrudan etkilemiştir. Bu etkinin bir sonucu olarak modern teori tarafından yapılan ‘gelenek-modernlik’ şeklindeki çift kutuplu değişim modeli, bilim çevrelerince yaygın bir şekilde benimsenmiştir. Oluşturulan bu değişim modeline göre; 19. yüzyılda Avrupa’da meydana gelen köklü değişimler ve bunların meydana getirdiği yeni durum ‘modern’ olarak nitelendirilirken, hem bu yeni durumun öncesi hem de bu önceye ilişkin unsurlar ‘gelenek’ olarak nitelendirilmiştir. Böylece meydana gelen söz konusu değişim süreci, bir tür tarihsel kırılma yaklaşımı ile ele alınmaya, anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Bu yaklaşımın bir uzantısı olarak ‘din’ olgusu da ‘gelenek’ kapsamına dâhil edilmiştir. Modernlik, gelenek ve din arasında kurulan bu ilişki, sosyolojide ‘sekülerleşme’ tartışmalarına kapı aralamıştır. Aynı yaklaşım doğrultusunda gerçekleştirilen bu tartışmalar, dinin modernleşme ile beraber hem kurumsal hem de bireysel boyutta etkinliğini kaybettiği fikrini ortaya çıkarmıştır. Fakat 1980’li yılların ortalarından itibaren, beklentilerin aksine dinin hâlâ dimdik ayakta durduğu, içerisinde bulunulan sosyal, siyasal, ekonomik vs. süreçlerle sürekli etkileşim halinde olduğu şeklindeki yaklaşım dillendirilmeye başlamıştı. Aslında Modernleşme dini dönüştürürken, din de kendini oluşan modern zaman teorilerine uydurmaya başlamış görünüyor. Yani din ve modernleşmenin karşıt söylemde olduğunu iddia etmek bir noktada bizi doğruya götürmeyecektir. Çünkü din modernleşmeyi teşvik eden, okumayı ve insanın kendisini geliştirmesini isteyen bir yapıya sahipti. İlk emri oku olan bir dinin insandan isteyeceği ilk şey de Müslümanın çağa ayak uydurmasıdır. Şehirleşme, medeni insanın kendini ifade ettiği alandır. İnsanın insanla etkileşimi onu geliştirir. Bugün moderniteden Küreselleşmeye geçiş sürecinde kadim medeniyetlerin yeni bir canlanma eşiğinde olduğu açıkça görülüyor. İslam uygarlığından günümüze, İslam coğrafyasının kadim kentleri İslam’dan aldıkları ışığı insanlığa yansıtmışlardır. Mekke’den, Medine’den, Kurtubadan, Timbuktu’dan, İstanbul’dan, Kahire’den, Necef’ten ve Diyarbekir’den dünyaya dağılan ilim ışığı hem kentleri modernleştirmiş hem de insanlığın günümüzdeki medeni çağa ulaşmasını sağlamıştır. Batı ise Doğu’nun ilerlemesini hazmedememiş, Emperyalizm’le beraber sömürgelerinden getirdiği zenginlikle yeni bir dünya inşa etmiş ama inşa ettiği bu dünyanın dişlileri sadece sömürü ve gözyaşı temeliyle ayakta tutulduğu için ‘Moderni’ kendi toplumuna taşısa da ‘Medeni’yi taşıyamamıştır. Batı’nın Şehirleşme ve modernleşme argümanı bizleri esir almış, günümüzdeki teknoloji bizi bizden etmiş, Medeni’nin Modern’e edilmesine çaba sarf etmiştir. Aile, toplum ve din bu süreçten etkilenmiş ve batının normlarına evrimle sürecine girmiştir. Kadim İslam geleneğinden beslenen Diyarbekir gibi şehirler ve bu şehirlerde yaşayan halklar nispeten daha az etkilense de dini değerler zarar görmüştür. İhya ve inşa çabası da yeterli gelmeyince günümüz yoz kültürü insanlığı esir almaya başlamıştır. “
“BİLGİNİN DOĞRULUĞU DEĞİL, ULAŞIM KOLAYLILIĞI ÖNEM KAZANDI”
Teknolojinin ilerlemesiyle bilgiye ulaşmanın kolaylaştığını vurgulayan Evsen, ”İnsanlar teknolojiyle buluşunca kendilerini sonsuz bir dünyaya açılmış hissettiler. Teknoloji bilgi, görgü ve ilim çağından çok aldı. İnsanlar ansiklopediler dolusu bilgilere birkaç tuş ve internet aracılığıyla ulaşabiliyorlar artık. Bilginin doğruluğu değil var olurluluğu insanları etkiliyor artık. Bir tuşa dokunuyorsunuz ve doğru veya yanlış binlerce sayfa bilgi o kısacık anda karşınıza çıkıyor. Radyo ve televizyonunu yayınlamakta zorluk çekeceği kadar yayın birkaç saniye de karşınıza çıkıyor. Herkesin bir veya birkaç kendi yayın organı var. Söylediği her kelime bir yerler not ediliyor artık. Olumlu ve ya olumsuz fikirleri olan insanlar bu kaynaklar vesilesiyle bir araya gelebiliyorlar. Hatta örgütlenebiliyorlar. Değerleri yozlaştırma çabasında bir gurup marjinal insan kendisine ulaşan büyük bir kitleyi manipüle edebiliyor. Aslında dinde olmayan, dinle alakalı olmayan bir sürü bilgiyi dinmiş gibi insanların beynine pompalayabiliyor. Teknoloji din yararına kullanılabilecekken, İnsanlığa fayda sağlayacak bir yöne evirilebilecekken günümüz teknolojisi dinsizleştirme operasyonlarının ilk ayağı olmuş durumda. İnsanlar bu teknolojiyi insanlığın gelişmesi için, Allah ve peygamber sevgisini aşılamak için kullanabilecekken dinsiz, cinsiyetsiz, hatta düşman bir “İnsan” profili oluşturmada kullanıldığını içimiz acıyarak görüyoruz” dedi.
“ÖRGÜTLER DİNİ SÖYLEMLERİ KULLANIYOR”
Dinin terör örgütleri tarafından da tercih edilen bir ikna yolu olduğuna dikkat çeken Evsen,”Din, toplumu birleştiren, kültürel dinamikleri etkileyen, belirli bir coğrafyada olmasa bile inanç paydası içinde insanları buluşturan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Din kavramının içeriğinde birleştirici ve pozitif unsurlar olmasına rağmen birçok örgüt beslendikleri fikri güçlü kılmak adına, dini referans olarak gösterip, başlarındaki liderler aracılığı ile propaganda yaparak taraftar topladığı bilinmektedir. Dinsel söylemin ön plana çıkması İnsanlara ulaşmanın en kolay yolu olarak görülmektedir. Örgütlerinin eleman temini genelde kendi ideolojilerine yakın, ekonomik sıkıntısı olan ve ailesel bağlarında problem olan gençlere temas ile sağlanmaktadır ve dini söylemde bu yolu daha da rahatlatıcı etki sağlamaktadır. Bölgemizde din olgusu son derece önemli iken, dinin toplum üzerindeki etkisi de ortada iken örgütler bu söyleme kayıtsız kalmamış, hem bu değerleri kullanmış, hem de yozlaşması için olağanüstü çaba sarf etmişlerdir. Günümüzde dindarlık son derece zayıflamış, gelenek ve görenek ekseninden çıkılmış, örgütlerin istediği yerine gelmiş gibi bir durum hâsıl olmuştur. Sol fraksiyonlar halka ulaşmak için dine yönelirken dine yeni bir anlam yükleme hedefine girişmişlerdir. Dinden beslenme iddiasıyla dindar insanlara belli mevkiler verilmiş ama dindar kimlikten çok şey koparılmıştır. Aslında dindar görünümlülerle dine en büyük zarar verilmiştir” ifadelerini kullandı.
“İSLAMIN DOĞRU ÖĞRETİLMESİ GEREKİYOR”
İslam dini ve dini değerler üzerindeki algıların aza indirgenmesi için yapılması gerek bazı hususlar olduğuna söyleyen Evsen, “Din bizim için vazgeçilmezin adıdır. Bunun için gerçek dinin yılarca öğretildiği bir coğrafyada yaşayan insanlar olarak dini mübini İslam’ın doğru kaynaklardan öğretilmesi ve öğrenilmesi gerekmektedir. Dindarlığımız, ahlakımız gösterişin egemenliğinde zayıfladı. Tabi ki işini çok iyi yapan, gönül terbiyesinde ısrar eden az sayıda da olsa insanların varlığını biliyoruz. Onları tenzih etmek gerekiyor. Ama genel olarak bir gösteriş kurbanı olduğumuzu görüyorum. Gösterinin, imajın, propagandanın davet, irşat ve tebliğle karıştırıldığı, hayırseverliğin sponsora dönüştüğü, vakıfların STK’laştığı bir dönemden geçiyoruz. Bu geçişler değerlerimize zarar vermeye yetiyor. Her şey aslına rücu ettirilmeli, zekât, sadaka, ilim, din müesseseleri geri getirilmeli. Sapkınlıkların önüne geçilmeli ve bu genel bir hayat felsefesiyle beraber devlet politikasıyla da desteklenmeli. İkisinden biri eksik kalırsa yaptığımız iş nakıs kalır. Vakıflar, Cemaatler kendini sivil toplum olarak adlandıran yapıların tamamı bu hassasiyetin bir yerinden tutmalı, Diyanet’te bu konuda yol gösterici rolünü yerine getirerek gerçek dini bilgiyi halka taşımalı, ama bunların hiçbir ayağı eksik kalmamalı. Geleneğin inşası yerine getirilmeli, Medeni, Modern’e ezdirilmemeli” dedi.