Doğu Dermatoloji ve Kozmetoloji Derneği Başkanı Doç. Dr. Hamza Aktaş, maymun çiçeği hastalığının belirtileri, bulaşma yolları ve korunma yöntemleri hakkında kritik bilgiler paylaştı. Aktaş, bu hastalığın ilk kez 1958 yılında maymunlarda gözlemlendiğini ve deri lezyonlarının çiçeğe benzemesi nedeniyle bu ismin verildiğini belirtti.
DİYARBAKIR GAZETE– Doğu Dermatoloji ve Kozmetoloji Derneği Başkanı Doç. Dr. Hamza Aktaş, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “uluslararası öneme sahip halk sağlığı acil durumu” olarak ilan edilen maymun çiçeği hastalığı hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
SİNCAP, SIÇAN VE FARE GİBİ KEMİRGENLERDE BULUNUYOR
Hastalığın, maymunlar yanı sıra sincap, sıçan ve fare gibi kemirgenlerde bulunduğunu ifade eden Doç. Dr. Aktaş, bulaşmanın hasta hayvanın ısırığı, tırmalaması, kan ve vücut sıvılarıyla temas veya lezyonlara direkt temas yoluyla gerçekleştiğini söyledi. “İnsandan insana bulaşma esas olarak büyük solunum salgısı damlacıklarıyla olmaktadır” diyen Aktaş, bu nedenle bulaşma için yüz yüze, uzun süreli ve yakın temas gerektiğini vurguladı.
Belirtilerin virüsle temas sonrası genellikle 1 ila 3 hafta içinde ortaya çıktığını aktaran Aktaş, hastalığın belirtileri arasında ateş, halsizlik, baş ağrısı, yorgunluk, lenf bezlerinde şişlik, boğaz ağrısı ve cilt döküntülerinin bulunduğunu söyledi. Aktaş, Döküntülerin, ateşin ardından 1-3 gün içinde başladığını ve genellikle 2-4 hafta içinde iyileştiğini belirtti.
Aktaş, “Maymun çiçeği hastalığı, bağışıklık sistemi baskılanmış bireylerde daha ağır seyredebilir. Tedavisinde bazı antiviral ilaçlar ve hastanın şikayetlerini rahatlatmaya yönelik tedaviler uygulanır,” şeklinde devam etti. Hastalığın belirtileri görülen veya riskli bölgelere seyahat eden bireylerin bir uzman hekimle vakit kaybetmeden iletişime geçmeleri gerektiğini vurguladı.
ETKİLİ KORUNMA YÖNTEMİ ÇİÇEK AŞISI!
Son olarak, maymun çiçeği hastalığına karşı en etkili korunma yönteminin çiçek aşısı olduğunu belirten Doç. Dr. Hamza Aktaş, çiçek aşısının maymun çiçeği hastalığından %80-85 oranında koruma sağladığını, ancak 1980’li yıllardan sonra çiçek aşısının kullanılmadığını, bu durumun da 40 yaş altındaki bireylerin aşısız olmasına yol açtığını dile getirdi.
