Diyarbakır Barosu Başkan adaylarından Av. Nevzat Kaya, avukatların adliyeye girerken yaşadığı sorunlara ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Avukatların adliyede üvey evlat muamelesi gördüğünü belirten Kaya, “Hatta bugün itibariyle avukatlar adliyede evlatlıktan reddedilme noktasına gelmiş durumdalar. Adliyenin istenmeyen adamları konumuna düşmüşler. En basit bir dosya sorgulamada dahi avukatlardan dilekçe ve vekaletler istenir hale geldi. Bunların tamamen idari kararlarla yapıldığı ortadadır. Dayanak edilen hukuki normlar hiçbir şekilde bunları kapsamıyor. Bugün bir avukat davanın açılıp açılmadığını dahi sormak istediğinde kendisinden dilekçe ve vekalet isteniyor.” ifadelerini kullandı.
NEDEN ADAYSINIZ?
Benim dışımda Diyarbakır Barosu başkanlığına aday olan dört arkadaşım da hem başkanlığa adaylık konusunda hem de baro başkanlığı konusunda yeterlidirler, yeteneklidirler. Ben neden adayım; 89’dan bu yana Diyarbakır Barosunun içindeyim. Diyarbakır Barosu 70’li yıllardan itibaren bölgenin en dinamik meslek örgütü ve bir sivil toplum örgütüdür. Diyarbakır Barosu gerek tarihin gerekse de bulunduğumuz coğrafyanın ona yüklemiş olduğu misyonla her zaman, başta Kürt sorunu olmak üzere bölgedeki sosyal ve siyasal sorunlara müdahil olmuş bir barodur. Aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde devamlı başat oynayan kurumlardan biridir. Türkiye’de hukuk ihlallerinin ortadan kaldırılması ve demokrasi mücadelesi konusunda çok büyük çabalar vermiş bir kurumdur. Bu itibarla da Diyarbakır Barosu dünyanın en saydın barolarından birdir. Diyarbakır Barosunun bugün içinde bulunduğu bir kısım mesleki sorunlar ve bölgedeki insan hakları ihlalleri, hukuk ihlalleri noktasında bir ivme kaybettiğine inanıyorum. Bu ivmeyi yeniden kazandırabilmek adına Diyarbakır Barosu Başkan adayıyım.
Diyarbakır Barosunun geçmişe nazaran hukuk ihlallerine müdahale konusunda bir ivme kaybettiğini belirttiniz. Peki, seçilmeniz halinde bu ivmeyi yeniden nasıl kazandırmayı düşünüyorsunuz, ne gibi projeleriniz var neler yapabilirsiniz ?
Diyarbakır Barosunun her şeyden önce kendi çalışmalarına bir ivme kazandırması gerektiğine inanıyorum. Diyarbakır Barosunun kurumsal yapısı ve içindeki avukat potansiyeli hukuk ihlallerine müdahil olabilecek pozisyondadır. Diyarbakır Barosunda şuanda aktif olarak çalışan bin 277 avukat arkadaşımız var. Biz bunları bir şekilde Diyarbakır Barosunun çalışmalarına, gerek komisyonlar vasıtasıyla gerekse de hazırlanacak projelerle katılması suretiyle bunu sağlayabileceğimize inanıyoruz. Diyarbakır Barosu geçmişte bunları yaptı. Diyarbakır Barosu geçmişte Cizre’deydi, Şırnak’taydı, Kasaplar Deresi’ndeydi ve o zamanki sayısı yüzü bulmuyordu ama bunların tamamını gerçekleştiriyordu. Bu sayı bugün bini aşmış ve bunları çok rahatlıkla yapabilecek güçtedir. Ama bugün en önemlisi Diyarbakır Barosunun kendi içinde yaşadığı sorunlar var. Avukatların sorunları var. Vatandaşların sorunları var. Bugün vatandaşla adliye arasında bir barikat var.
NASIL BİR BARİKAT?
Vatandaş Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne girdiği zaman bir X-Ray cihazından geçtiği halde adliyeye girdiği zaman iki tane X-Ray cihazından geçiyor. Vatandaş Diyarbakır Adliyesine girdiği zaman bir GBT sorgulamasından geçiyor. Vatandaşa, ‘nereye gidiyorsun, niye adliyeye geldin’ diye sorular soruluyor. 70’li yıllarda yaşanan kuyruklar bugün duruşma günlerinde Diyarbakır Adliyesinin kapsında yaşanıyor. Vatandaş adliyeye, adalete ulaşmakta güçlükler çekiyor. Bunun yanında avukatların yaşadığı sorunlar var. Bu sorunların da en başında adliyede üvey evlat muamelesi görmeleridir. Hatta bugün itibariyle avukatlar adliyede evlatlıktan reddedilme noktasına gelmiş durumdalar. Adliyenin istenmeyen adamları konumuna düşmüşler. En basit bir dosya sorgulamada dahi avukatlardan dilekçe ve vekaletler istenir hale geldi. Bunların tamamen idari kararlarla yapıldığı ortadadır. Dayanak edilen hukuki normlar hiçbir şekilde bunları kapsamıyor. Bugün bir avukat davanın açılıp açılmadığını dahi sormak istediğinde kendisinden dilekçe ve vekalet isteniyor. Biz bir şekilde bunun insani görüşmelerle, bununla olmadığı taktirde idari diyaloglarla, bu da olmasa hukuki yöntemlerle çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. Avukatlar adliyede savunman olarak kabul edilmediği zaman avukatların ileride ki, bunların ipuçları ortaya çıkmaya başladı; savunma mesleğinin savunulmaya muhtaç bir hale geleceğini düşünüyoruz. Bu gidişata karşı biran önce önlemler alınması gerektiğini düşündüğümüzden dolayı adayım.
Az önceki konuşmanızda avukatlık mesleğinin ve baronun sorunlarına çözüm noktasında projelere değindiniz, söz konusu bu projeleri açar mısınız?
Diyarbakır Barosunun iki temel sorunu var ve baro başkanlığına kim seçilirse seçilsin, gerek tarihin gerekse de coğrafyanın Diyarbakır’a yüklemiş olduğu misyonla bölgenin siyasal ve sosyal sorunlarına müdahil olacaktır. Ama en az bunlar kadar da önemli olan avukatların mevcut sorunlarına çözüm üretebilmektir. Bizim birinci önceliğimiz avukatların adliyenin sahipleri olduğu kabulünü gerçekleştirmektir.
Bunu nasıl başarmayı düşünüyorsunuz?
Aslında az önce de belirtim, eğer insani ve sosyal diyaloglar buna imkan vermiyorsa yasal yollara başvurmak ve gerektiğinde adliyede aktif olarak toplantılar yapmak, hatta toplantı ve gösteri yürüyüşleri kapsamında yürüyüşler yapmak şeklinde çözebileceğimize inanıyoruz. Çünkü biz adliyenin sahipleriyiz. Avukat olmadan savunma olmaz! Bugün hiçbir avukat arkadaşımız hiçbir hakim ve savcı ile görüşemiyor.
Neden, engel nedir?
Engel şu; hepsinin de kapısına konulmuş güvenlik görevlileri var. Tabii ki güvenlik kaygılarını anlıyoruz ama bu güvenlik kaygılarının kaynağı biz avukatlar değiliz. Biz öcü değiliz! Her meslek grubunda mutlaka çürük elmalar çıkabilir. Bakkalında da kasabında da devlet memurunda da çıkabilir. Ama bu çürük elmaları o mesleğin tamamına teşmil etmek yanlıştır. Hukuk mahkemeleri, kalem yönetmeliği bu kadar geniş kapsamlı bir sınırlama avukatlar bakımından getirmiyor. Ama bu yönetmelik sürekli bir şekilde idari kararlarla genişletiliyor. Bunun idari ya da hukuki yoldan bir şekilde çözüme kavuşması gerekiyor. Ama bunu başaramazsak da neden beceremediğimizi insanlara açıklamak gerekiyor. Gerek avukatların adliyede karşılaştıkları sorunların gerekse de vatandaşların karşılaştıkları sorunların izahatını diğer yargı unsurları, ne avukatlara ne de vatandaşlara yapmak zorunda değiller. Ama vatandaşlarla da avukat kitlesi ile de bire bir diyalog halinde olan barodur. Baronun bu konuda mutlaka öncülük yapması gerekiyor ve baro bunları çözebilecek güçtedir. İkincisi ve en önemli sorunumuz Diyarbakır Barosunun kaynak problemleridir. Diyarbakır Barosu bugün tamamen CMK’ da çalışan avukatların aidatları ve yardımları üzerinden masraflarını karşılayabiliyor, varlığını devam ettiriyor. Diyarbakır Barosunun mutlaka bir kısım projeler geliştirerek bu ekonomik sorunları aşması gerekiyor. Diyarbakır Barosu bunları daha önce de yaptı; kadın hakları, çocuk hakları konusunda, genel sanık hakları, tutuklu hakları konusunda çeşitli projeler geliştirerek gerek Avrupa Birliği (AB) fonlarından gerekse de Türkiye Barolar Birliği (TTB) fonlarından oluşturduğu kaynaklarla ekonomik olarak ayakta durmasını bildi. Tabii aynı zamanda baro bu projelerle üyelerine özellikle de genç meslektaşlarına ekonomik destek sağladı. Ama bir müddet sonra biz bir rehavet içerisine girdik ve yeni projeler yaratmaktan uzak durduk. TTB 78 ilde barolara hizmet binası yapmış ama hizmet binası yapılmayan üç ilden biri maalesef Diyarbakır’dır. Bu neden böyle oldu; baro hizmet binası için barolar arsa tahsis ediyorlar ve TTB de bu arsaya binayı yapıyordu. Barolar ya kendi öz kaynaklarıyla ya da belediyeler ve Valilik üzerinden arsa tahsisi yapıyorlardı ve sosyal tesisleri de içinde olmak üzere bina yapımı için de birlikte TTB devreye giriyordu. Fakat Diyarbakır Barosu bugüne kadar ne kendi ekonomik kaynaklarıyla ne de sosyal ya da siyasal etkinliği ile bu arsa tahsisini yapamadı ve bundan dolayı da baro binası yapılamadı. Daha acı olan ise bina yapımı için şuan TTB’nin Diyarbakır Valiliği nezdinde, Diyarbakır Barosuna arsa tahsisi için girişimde bulunmuş olmasıdır. Diyarbakır Barosunun yapması gerekeni, TTB yapmıştır. Biz biran önce söz konusu bu girişimlerin hızlandırılarak Diyarbakır Barosunun yeni hizmet binasına kavuşturulması gerektiğine inanıyoruz. Adliye binasında avukatların yaşadığı bir başka sorun avukatların araçlarının park edecek yer bulamamasıdır. Zaten etrafta yer yok, adliye içersindeki otoparkta da mübaşir arabasını park edebiliyor avukat arabasını park edemiyor. mübaşir mutlaka değerli bir insandır ama avukat da en az onun kadar değerlidir. Avukat da en az mübaşir kadar adliyenin bir parçasıdır. Zaten hakimlerin, savcıların araçları için araç plakalarına göre özel yerler ayrılmış. Avukatların artık bir şekilde adliyenin bir parçası olduklarını kabul ettirebilmeleri gerekiyor.
Eğer başkan seçilirseniz, Tahir Elçi, dava dosyasının etkin bir şekilde soruşturulması noktasında ne gibi mücadele yönetmeleri geliştireceksiniz?
Tahir Elçi, Diyarbakır Barosunun onurudur, gururudur. Ama aynı zamanda Elçi davası da toplumun vicdanını kanatan diğer dava dosyaları da devletin onurudur, namusudur. Devlet mutlaka ama mutlaka vatandaşına bir adalet vermelidir. Faili bulununcaya kadar ve delilleriyle adalet önüne çıkarılıp cezalandırılıncaya kadar her türlü dava devletin onurudur. Devlet bir şekilde adalet mekanizması aracılığıyla bir suçun faillerini bulup yargının karşısına çıkarmak ve mağdurları, toplum vicdanını tatmin etmek zorundadır. Bu devletin devlet olmasından kaynaklanan sorumluluğu ve devlet olma gerekliliğinin birinci şartıdır. Çünkü cezalandırma hakkı sadece devlette var. Diğeri ihkak-ı hak’tır. Tahir Elçi davasında Diyarbakır Barosu çok büyük bir uğraş vermekle birlikte bu uğraşının gerekli sonuçlarını alamadı. Bunun zamana yayılmış olması sebebiyle ki, ilk günden beri amaç oydu. Bir kısım çevreler tarafından bunun zamana yayılması ve bir müddet sonra unutulması şeklinde bir çaba ortaya kondu ve bu çabada da önemli ölçüde başarılı olundu. Aynen Hrant Dink dosyasında olduğu gibi. Hrant Dink dosyasının yeniden canlanmasının iki temel sebebi var. Birincisi, Dink’in dostları bunun peşini bırakamadılar. İkincisi ise devletteki bir kısım mahfillerin birbirlerine düşmesi sebebiyle; dün Dink cinayetinin üstünü kapatmaya çalışan ekibin bugün devletle ters düşmesi sebebiyle Dink dosyası yeniden toplum önüne getirildi ve yargılamaya konu edildi. Elçi, dosyasının takibinin daha etkin bir şekilde yapılması ve yapılan gösterilerin de daha da canlandırılması gerekiyor. Baronun her Cuma günü yaptığı etkinliğinin canlandırılarak sürdürülmesi gerekiyor. Ama bir şey daha var ki, o gün Tahir Elçi’nin yanında bulunan ve saldırıya maruz kalan başka arkadaşlarımız da vardı. Bir şekilde bu arkadaşlarımızın da ya da orada bulunan diğer insanların da davaya çalışıp davanın yeniden canlandırılması gerektiğine inanıyorum. Bizim mevcut deliller üzerinden yeniden yargılamayı canlandırmanın yöntemlerini bulmamız gerekiyor. O gün orada bulunan başka insanları da mağdur sıfatı ile davaya müdahil ederek davanın canlandırılabileceğine inanıyorum. O gün orada Tahir Elçi’nin yanında yirmiden fala arkadaşımız vardı. Orada başka birçok insan vardı. Evet onlar o gün orada fiziki anlamda bir yara almadılar ama oradaki çatışmanın mağdurlarıydılar. Biz Tahir Elçi davasını adam öldürme dosyası olarak görüyoruz. Biz Elçi’nin o gün orada bir kaza kurşununa kurban gittiğine inanmıyoruz. Tahir Elçi’ye ateş edildiği zaman diğer arkadaşlarımızın da hedef alındığını düşünüyoruz. Bu itibarla bu arkadaşlarımızın davaya aktif olarak müdahil olmaları gerektiğine inanıyoruz. Bunun bir taksirle adam öldürme dosyası olduğu ve faillerin tespit edilemediği şeklinde bir kabul topluma verilmeye çalışılıyor. Halen, atış açıları ve orada bulunan memurların silahları üzerinde yapılan balistik incelemelerin sonuçlarını biz bilmiyoruz. Bizim kendi çalışmalarımızdan hazırladığımız atış açıları var ve onlar soruşturma makamlarına sunulmuş durumda. Bu olayı ortaya çıkarabilecek şey emniyetin o gün hangi memurun hangi pozisyonda olduğu noktasında savcılığa net bir bilgi vermesidir. Ve bu pozisyonlardan da eldeki mevcut teknik verilerle, atış açıları ve şahısların pozisyonlarının karşılaştırılması gerekiyor.
Bir başkan adayı olarak son olarak kamuoyuna ve meslektaşlarınıza bir mesajınız var mı?
Diyarbakır Barosunun tarihsel ve coğrafi bir yükümlülüğü var. Hangi arkadaşımız iş başına gelirse gelsin, başkan seçilirse seçilsin Diyarbakır Barosu salt Diyarbakır’ın değil, bölgenin ve Türkiye’nin yılmaz hukuk savunucusudur. Her türlü insan hakkı ihlallerinin takipçisidir ve bunu her geçen gün daha etkin bir şekilde yerine getirecektir. Bizim kamuoyundan isteğimiz, barolarına sahip çıksınlar. Mesleğimizin içerisinde mutlaka çürük elmalar olabilir ama bunların sayısı üçü beşi geçmez ve bunu hiç bir şekilde avukat camiasına mal etmesinler. Sonuçta herkesin savunmaya ihtiyacı var. Savunmaya inanmayan insanların dahi savunmaya ve sonucunda adalete ihtiyaçları vardır.
NEVZAT KAYA KİMDİR?
Baro Başkan Adayı Av. Nevzat Kaya, “1961 Diyarbakır doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Diyarbakır’da tamamladım. İki yıl ticaretle uğraştım. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdim. 1988 yılında fakülteyi bitirdim. 1989 yılından bu yan Diyarbakır’da aktif olarak avukatlık yapıyorum. Bu arada birçok sivil toplum örgütünde çalıştım. 1999 – 2004 yılları arasında Diyarbakır Sur Belediyesinde meclis üyeliği yaptım. Büyükşehir ve Sur belediyelerinde meclis başkanlığı yaptım. Halen aktif olarak ceza avukatı olarak hizmet vermekteyim.
(Ali Abbas YILMAZ’ın Haberi-Tigris Haber Gazetesi)