Hukukçu ve yazar Muharrem Erbey ‘Günahkârlar Kalesi’ romanını Wêjegeh Amed Kitapevinde okurlarıyla buluştu.
DİYARBAKIRGAZETE- Moderatörlüğünü Eylem Ata Güleç’in yaptığı okur sohbetinde yazar Muharrem Erbey: “Bize öğretilen günah kavramıyla yaşanan günahlar bir değil… Korku insanın ölümüdür, sevgi insanın yeniden hayata başlamasıdır. Günah böyle bir şey olamaz diyerek buna itiraz ettim.”
Hukukçu ve yazar Muharrem Erbey Wêjegeh Amed Kitapevinde Moderatörlüğünü Eylem Ata Güleç’in yaptığı ‘Günahkarlar Kalesi’ romanı üzerine okurlarla sohbet etti.
“GÜNAH KAVRAMINA İTİRAZIM VAR”
Yazar Muharrem Erbey; “Yazar söylenmeyeni söyleyen kişidir. İnsanın zihninden geçenleri kaleme dökülmesi zordur. Yazar o duyguları kaleme aldığı için kıymeti vardır. Günah kavramına itirazım var. Bize öğretilen günah kavramıyla yaşanan günahlar bir değildir.” Diyerek yaşanan bazı olay, olgu ve politikalardan örnekler vererek; “Toplumu günah kavramıyla, günahla dizayn etmeye çalışıyorlar.” dedi.
‘KORKU İNSANIN ÖLÜMÜDÜR’
“İnsanın içindeki iki duygu vardır; sevgi ve korku. Korku insanın ölümüdür. Sevgi insanın yeniden hayata başlamasıdır, çoğalmasıdır.” Toplum, din, devlet, aile bize korkuyla karışık günah silsilesi içinde kavramlarla bizi düzenlemeye çalışırlar. Bizi biz olmaktan çıkarırlar. Bütün dinlerin, bütün öğretilerin temeli, nihai amacı özgürlüktür. Ekonomik, siyasi, kişisel özgürlüktür. Her yerde kişi özgür olmaya çalışır. İnsan Jean Paul Sartre’nin dediği gibi; ‘kişi olduğu değil olmak istediği kişidir.’ Der. Dolayısıyla insan hayal ettiği, olmak istediği kişiyse devlette, toplumda bir şekilde sizi düzenlemeye çalışıyorsa, burada bizi biz olmaktan çıkarma çabası vardır.”
‘TOPLUMU GÜNAHLA DÜZENLEMEYE ÇALIŞIYORLAR’
Günah böyle bir şey olamaz dedim ve buna itiraz etmek istedim. Bütün dayatmalara bir itiraz var, İnsan kendisi olamıyor. Herkesin yaşadığı bir hayat vardır. Bir de tahayyül ettiği bir hayat vardır. Sartre’nin dediği gibi herkes özgür ve tutsaktır. Sartre; ‘Kim özgürlüğünü kaybetmişse onu koruyamadığı için kaybetmiştir.’ Diyor.”
Yazar Muharrem Erbey bu tespitlerinden yola çıkarak ‘Günahkârlar Kalesi’ romanını nasıl ortaya çıkardığını şu sözlerle anlattı: “Günahkârlar Kalesi’nde, günahı ifşa olmuş insanları bir araya getirdim. Toplumu günahlarla düzenlemeye çalışıyorlar. Topluma sorsan kimse günah işlediğini söylemez. Ben de günah işlemeyen insanlarla işim olamaz dedim. Günah işlemiş, günah işlediğini kabul eden ve günahı ifşa olmuş insanları bir araya getirdim. Çünkü her insanın sığınabileceği bir yere ihtiyacı vardır. İnsanlar hata yapar. Hata yapan insanı da affetmek lazım. İnsanlar hata yapa yapa olgunlaşırlar.”
‘Günahkârlar Kalesi’ adlı romanın Mezopotamya üçlemesi çalışmasının ilk cildi olduğunu söyleyen Erbey, şunları ifade etti: “Roman kahramanları özgürlüklerini kaybettikten sonra da oturup beklemiyorlar. Kaleye geldiğinde itiraz ediyor ve bu hayat bana göre değil diyorlar.”
‘HERKESİN BİR ÖZGÜRLÜK HAPİSHANESİNE İHTİYACI VARDIR’
Dolayısıyla ‘Günahkârlar Kalesi’nde böyle bir süreç başladı. Bana göre ‘Günahkarlar Kalesi’ metaforik bir alandır ama her yerde olması gerekir. Her insanın kalbinde olması gerekir. İnsanların sığınabileceği mekânlara, kalelere ihtiyacı vardır. Niye insanlar inzivaya çekilirler, o inzivaya çekildikleri yer bir hapishanedir. Orada daha çok özgür olmaya çalışırlar. Hepimizin zaruri bir özgürlük hapishanesine ihtiyacı vardır. Dolayısıyla kendimizi buralarda daha iyi ifade ederiz.”
Kaynak: Tigris Haber