Bugün içinde geçtiğimiz politik ve toplumsal ortamın oldukça kırılgan olduğunu ve her an krizlerin çok daha üst bir noktaya çıkacağını söyleyebiliriz. Gerek iş dünyası gerekse siyaset alanı 2022 yılında güzel umutlar besledi. Ancak ortaya çıkan tabloda tersine bir yönelim oldu.
Toplumsal sorunlar çok daha fazla arttı. Politik alandaki gelişmeler kimseyi mutlu etmedi. Ekonomik sorunlar derinleşerek yapısal bir krize dönüştü. İktidar geçmişten farklı olarak çözümleri geliştirme stratejisini hayata geçiremedi ve tersine çözümsüzlük ön plana çıktı.
2022 yılı, demokratik değerlerin yükselmesi ve demokratik siyasetin geliştirilmesi, silahların yerine barış konuşulması gibi önemli beklentileri karşılamaması, krizin çok yönlü devam ettiğine dair bize bir kısım veriler sunuyor.
Türkiye genelinde yaşanan sorunların Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde çok daha açıktan hissediliyor. Bölgemizin yapısal ve henüz çözülmemiş, çözülmediği için de sürekli artarak tam bir kangrene dönüşen sorunların varlığını biliyoruz.
Diyarbakır Doğu ve Güneydoğu Bölgesi için stratejik öneme sahip bir ildir. Genellikle politik ilişkiler nedeniyle isminden söz ettiren Diyarbakır esasen önümüzdeki yıllarda Ortadoğu’nun ekonomik dengeleri bakımından çok daha fazla ön plana çıkacaktır.
Ortadoğu’daki ekonomik ve politik gelişmeleri yakından takip ederek bölgemiz için ne gibi olanakların ortaya çıkacağını değerlendirmek, buna uygun ekonomik-toplumsal projeler oluşturmak son derece önem arz ediyor.
21.yüzyılın ilk çeyreğine doğru giderken Ortadoğu’da belirlenen stratejik gelişmelerin en önemli halkalarından biri ekonomik gelişmeler olacaktır. Önümüzdeki bir-iki yıl içerisinde Suriye’de sorunların biteceği, İran’ın küresel dünya ekonomisine hızla adapte edileceği dikkate alındığında devasa ekonomik gelişmeler yaşanacaktır. Diyarbakır’ın bu sürecin önemli merkezlerden biri olacağı açıktır.
Aynı şekilde Çin’in dünya ekonomisi içerisinde artan mutlak ağırlığının ülkemize ciddi yansımaları olacaktır. Son 4 yıldır ekonomik verilere özellikle ithalat-ihracat dengelere bakıldığında Çin’in ülkemizle olan bağları çok daha gelişecektir. Çin’in Ortadoğu’ya duyduğu yüksek ilgi sadece İran ile değil aynı zamanda Suriye ve Irak ile de yakinen ilgileneceği açıktır.
Diyarbakır, bölgesel güç ilişkilerinin merkez üssü haline gelme potansiyeli oldukça yüksek görünüyor. Diyarbakır sadece kendi başına bir il olarak değil, başta Van, Muş, Batman, Mardin, Urfa gibi iller olmak üzere Doğu ve Güneydoğu’nun ekonomik yönetim ve çekim merkezi olması potansiyelini taşıyor. Bu potansiyelin kendi başına oluşmayacağı açıktır bunun için bir kısım stratejik politikaların oluşturulması gerekir.
Ekonomik, kültürel, tarihsel sosyal gelişme alanında atılacak adımlar belirlenmesi, tek bir kurumun yapacağı ve başaracağı bir sorun olmayacağı, bölgede bulunan bütün sosyal katmanların sürece dahil edilecek gelecek vizyonu oluşturulması bir ihtiyaçtır. Bu nedenle önümüzdeki 10 yılın hem küresel dünyada hem yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında hem de ülkemiz ve bölgemizde devasa gelişmeler yaşanacaktır.
Bilgi çağına girdiğimiz, bilgi ile teknolojinin iç içe geçtiği dijital çağ süreci başlamış bulunuyor. Önümüzdeki süreçte yapay zeka dediğimiz robotik sistemlerin gündelik yaşamımıza hızla gireceği ve özellikle ekonomik hatta toplumsal ilişkilerin bu zemin üzerinde yükseleceği dikkate alındığında çok yönlü bir hazırlığın yapılması gerekiyor.
Peki, sürecin doğru kavranması ve buna uygun ekonomik politikaların neler yapılmalıdır?
Nasıl bir strateji belirlenmelidir?
Bu sorunun doğru yanıtı ancak bugünü objektif olarak değerlendirmemizden geçer.
Diyarbakır’ın bugünkü durumunu özet halinde birkaç alt başlık altında değerlendirme konusu yaparak gelecek vizyonunu belirleyebiliriz.
DİYARBAKIR’A BAK BÖLGEYİ GÖR
Güney Doğu/GAP ve Doğu bölgeleri önümüzdeki 10-15 içerisinde ekonomik olarak son derece önemli bir merkez haline geleceklerdir. Ş.Urfa, G.Antep, Mardin, Van, Batman ve Diyarbakır gibi iller ticari ve kültürel ilişkilerin ana merkezleri olarak ön plana çıkacaklardır. Özellikle Diyarbakır tarihsel bir şehir olarak sadece yerel ekonomik bir merkez olarak görülmemelidir.
Geçmişten bugüne akan vizyonu nedeniyle coğrafyanın önemli bir stratejik sosyolojikekonomik-kültürel üssü olarak ön plana çıkabilmesi için öncelikli olarak sorunların tespiti önemlidir.
YAPISAL SORUN İŞSİZLİK
Sorunun ciddiyetini anlamak için birkaç somut örnek vermek istiyorum. Örneğin Diyarbakır nüfusu 2021 yılına göre 1 milyon 791 bin 373’tür. Nüfusun erkek oranı %50,47, Kadın oranı %49,53 olarak verilmiş, çalışabilir 15-29 yaş grubu genç nüfus yaklaşık % 27,6’dır. Ama işsiz genç nüfus ise yaklaşık % 20,2’dir. Sadece genç nüfus dikkate alındığında dahi Diyarbakır’da kitlesel bir işsizlikten bahsedebiliriz. Gayri resmi işsizlik oranının % 30’un çok üstünde olduğunu biliyoruz. TÜİK verileri baz alındığından Diyarbakır’daki işsizlik oranı Türkiye’deki işsizlik oranının nerdeyse iki katıdır.
Diyarbakır’ın iki merkez ilçesinden Bağlar’ın 406 bin, Kayapınar’ın 411 bin nüfusu bulunuyor. Bu iki ilçemiz adeta işsizlik gettosudur. Hepimiz bu gerçeği biliyoruz.
EĞİTİMDE GERİ KALAN KAYBEDER
Türkiye’de eğitim alanında ciddi sorunların olduğu bir gerçek. Eğitime yapılan yatırımların oldukça düşük düzeyde olması özellikle genç nüfusun geleceğini de doğrudan etkilemektedir.
Bölge coğrafyasının karşı karşıya kaldığı çok yönlü yapısal sorunların eğitim alanında tahmin edilenden çok daha kapsamlı sorunlara yol açtığı biliniyor. İlk okuldan üniversiteye kadar geçen süreçte oldukça yetenekli gençlerin içinde bulunduğu zor koşullar nedeniyle eğitim-öğretim süreçlerini tamamlayamadıklarını üzülerek vurgulamalıyız.
Diyarbakır’da bir tek devlet üniversitesi olan ‘Dicle Üniversitesi’ var. Bu üniversitemizde ön lisans öğrencisi 7960, lisans öğrencisi 20308, yüksek lisans öğrencisi 3330, doktora öğrencisi 686 olarak verilmiş; yani üniversitemiz de eğitime devam eden toplam öğrencimiz yaklaşık 32 bin 290’dır. Üniversitede eğitim gören öğrencinin Diyarbakır nüfusuna oranı ise yaklaşık % 1,93’tür. Ancak Bartın ilinde bu oran % 20,9, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde bu oran % 19,6 olarak verilmiş. Diyarbakır’da bu oranın % 2’nin altında olması gerçekten çok üzücü bir durum. Gaziantep hariç, Doğu ve Güney Doğu illerimizin hiç birinde bir tek Vakıf Üniversitesi bulunmamasını neyse açıklayabiliriz. Orta ölçekli iş hacmine sahip çok sayıda şirketimiz var ama hiçbirinde eğitim alanında bir adım atmıyor.
Aynı şekilde Büyük Şehir Statüsünde olan Sanayi Ticaret Odalarımız var. Bunların binlerce üyesi var ama bir Vakıf Üniversitesi kuramıyoruz. Doğal olarak neden sorusu gündeme geliyor.
BÖLGENİN EKONOMİK SORUNLARI ÇÖZÜMSÜZ KALAMAZ
2010-2020 dönemi Diyarbakır’ın ithalat ve ihracat oranlarını veriyor. 2010 yılında 158,2 milyon dolar ihracat, 39,6 milyon dolar ithalat yapılmış. İhracat fazlalığı 145,6 milyon dolar. 2013 yılında ihracat 231,3 milyon dolara yükselmiş ve ithalat ise 98,9 milyon dolar olarak gerçekleşmiş olup ihracat fazlalığı 132,5 milyon dolardır. 2014 yılında ise bu yükseliş devam ederek ihracat 241,0 milyon dolara, ithalat ise 55,5 milyon dolar olarak gerçekleşmiş olup 185,5 milyon dolar ihracat fazlalığıyla en yüksek seviyeye ulaşmış. Daha sonraki yıllarda belirgin bir düşüş yaşanmış. 2018 yılında yeniden ihracat 216,0 milyon dolara ithalat 71 milyon dolara yükselmiş ve ihracat fazlalığı 145.0 milyon dolara çıkmış. 2020 yılında ihracat oranı 155,8 milyon dolar ile bütün zamanların en düşük seviyesine düşerken tersine ithalat 104,6 milyon dolarla en yüksek seviyeye çıkmış olup ihraç fazlalığı da 51,3 milyon dolar olarak gerçekleşmiş.
Bundan hiç şüphesiz ki bütün dünyayı sarmalayan coronavirüs pandemisinin çok önemli bir etkisi oldu. Küresel çapta ekonomik sistemlerde ciddi bir sarsıntı yaratan pandemi hem Türkiye’yi hem de Doğu ve Güney Doğu Bölgesini ve Diyarbakır ilini de ciddi oranda etkilemiştir.
Diyarbakır’ın de 2020 yılı toplam ihracatı 2019 yılına göre %7,4 oranında düşüş yaşanmış.
Diyarbakır’ın iller bazında toplam ihracattaki sıralaması 2018 yılında 46.sırada, 2019 yılında 50.sırada ve 2020 yılında 52.sırada yer almıştır. 2019 yılı verileri 2018 yılına göre değerlendirildiğinde ihracatta %12’lik bir düşüş olduğu görülmektedir. Ancak ithalat oranı dikkate alındığında 2020 yılında artış oranı %44,9 olarak gerçekleşmiş. 2019 yılında en düşük kişi başı GSYH’ye sahip 10 il sırasıyla Ağrı, Van, Şanlıurfa, Bitlis, Siirt, Muş, Diyarbakır, Batman, Şırnak ve Bingöl olarak sıralanmaktadır. Ağrı 3 bin 144 dolar değerinde kişi başı gelire sahip olup 2019 yılında kişi başı geliri en düşük il olan Ağrı’daki GSYH İstanbul’un beşte biri kadardır. Kişi başına düşen GSYH en yüksek sıralamasında olan Manisa’da 9 292 dolar, Diyarbakır’da ise 3 978 dolardır. Manisa’nın kişi başına düşen GSMH, Diyarbakır’ın 2 katından fazladır.
Ekonomik alanda doğru bir politika belirlenip stratejik çözümler üretilmediğinde sadece Diyarbakır değil bütün bölge ciddi oranda etkilenecektir ve Türkiye’nin en yoksul illeri olma birinciliğini kimseye kaptırmayacaklardır. Diyarbakır, bölgenin hem ekonomik hem toplumsal ve politik kalbidir. Buradaki olumsuz ve olumlu durum bütün bölgeyi etkileyecek niteliktedir.
POLİTİK VE TOPLUMSAL SORUNLAR GÖZARDI EDİLEMEZ
Türkiye’nin iç politik krizi artık gündelik yaşamda bütünlüklü olarak hissediliyor. Partiler arasındaki kutuplaşma doğal olarak toplumun alt katmanlarında çok daha derinden hissediliyor.
Bu sorunun merkezinde demokratikleşme bulunuyor. Ancak adını ne koyarsak koyalım Kürt Sorunu halen çözüm bekleyen öncelikli konulardan biridir. Bu mesele objektif ele alınmaz ve doğru politik tercihlerle çözüme kavuşturulmazsa kriz varlığını devam ettirir. Örneğin, başta Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi olmak üzere Van, Mardin ve onlarca il ve ilçede halkın iradesiyle seçilmiş Belediye Başkanı’nın görevden alınarak yerlerine kayyum atanması açıktan halkın iradesinin yok sayılmasıdır. Halk kandırılarak bu adaylara oy vermedi tersine açıktan politik bir tercih yaptı ve oy vererek bu insanları Belediye Başkanı yaptı. Belediye Başkanlarının görevden alınması hukuki değil politik bir tercihtir. Bunu Diyarbakır sokaklarına çıkıp kime sorsanız aynı cevabı alırsınız. Ayrıca HDP’nin kapatılmasına yönelik açılan dava Anayasa Mahkemesi’nde devam ediyor. Yakın dönemde sonuçlanacak. Bu davanın da esasen hukuki olmadığı tersine politik bir tercihe göre açıldığına dair yaygın bir görüş var.
HDP, parlamentoda demokratik siyaseti esas alan bir politik partidir. Bu nedenle HDP’nin kapatılması sorunu çözmüyor aksine sorunu çok daha fazla derinleştirecektir. Temel perspektifimiz: Bölgemizde silahların tümden susması demokratik siyasetin egemen olması ülkemizin her yerinde demokratik değerlerin yükselmesi olmalıdır. Bu nedenle demokratik çözüm için iktidarından muhalefetine kadar herkesle koşulsuz, ön yargısız görüşülmesi gerekir. Politik ilişkilerde ne duygusallığın ne öfkenin ne de kişisel tepkilerin yeri yoktur. Önemli olan çözüme odaklanmak ve bunun için başta devlet ve iktidar olmak üzere bütün politik güçlerle görüşülmesi gerekir. Örneğin iş dünyası çok iyi bilir ki politik ve toplumsal krizin veya istikrarsızlığın olduğu hiçbir yere sermaye gelmez. Çünkü sermaye istikrar ister.
Yaptığım değerlendirmede umutsuz ve olumsuz bir algı çıkmamalıdır. Mevcut tablonun fotoğrafını çok yönlü çekmeye çalıştım. Bu konuların çok yönlü konuşulması gerekir.
Benim önerim şu olabilir: Yeni bir yıla giriyoruz. Hepimiz olumlu temennilerde bulunuyoruz.
2023 yılında inisiyatifi ele almak gerekir. Birincisi Diyarbakır Sanayi Ticaret Odası, Diyarbakır’ın ve Bölgenin ekonomik, toplumsal ve politik sorunlarını tartışmak için çözüm önerilerini ele alan bir Konferans yapabilir.
İkincisi ise Diyarbakır merkezli Sivil Toplum Örgütlerinin ‘Toplumsal Çözüm yine bir konferans yapabilir.
AZİZ ODABAŞI / İŞ İNSANI