28 Şubat post-modern darbesinin yıl dönümü münasebeti nedeniyle basın açıklaması yapan İnsan Hakları Cemiyeti, 28 Şubat’ın İslami şahsiyetli insanlar için bir zulüm süreci olduğunu belirtti.
İslami şahsiyetlere yönelik yapılan post-modern 28 Şubat darbesinin 21’inci yıl dönemiyle ilgili basın açıklaması yapan İnsan Hakları Cemiyeti Başkanı Mehmet Karadağ, 28 Şubat’ın bir zulüm süreci olduğunu söyledi.
28 Şubat yargısının hukuksuz yargı sürecinin mağdurları hâlen cezaevinde olduğuna dikkat çeken İnsan Hakları Cemiyeti Genel Başkanı Avukat Mehmet Karadağ, 28 Şubat sürecinin bir zulüm sürecinden başka bir şey olmadığını, bu süreçle sadece siyaset değil, toplumun tüm değer ve dinamiklerini değiştirilmesi hedeflendiğini ifade etti. Karadağ, “İdeolojik ilke ve söylemlerle, dayatma ve zorlamalarla toplumun tümü zulüm cenderesine sokulmuştur. Özellikle dindar mütedeyyin kişiler sindirilip yok edilmek istenmiştir. İnanç ve ibadet özgürlüğü hiçe sayılmış, bireysel yaşam tarzı ve tercihler bile takip ve denetim altına alınmıştır. İnançlarına yaşam tarzlarına göre insanlar fişlenmiş, çalışma ve eğitim hakları acımasızca ellerinden alınmıştır. Tesettürlü bacılarımız sadece kamusal alandan tasfiye edilmemiş; muasır medeniyet için en büyük engel olarak gösterilerek ötekileştirilip dışlanmıştır. Kur’an kursları ve İmam Hatip okulları işlevsiz hale getirilmiştir. Parti, dernek, vakıf ve sivil toplum kuruluşlarına terör örgütü muamelesi yapılmıştır. Sermaye ve şirketler bile sınıflandırılıp yaftalınmış, teşebbüs özgürlüğü çiğnenmiştir.” dedi.
“ADALET DAĞITMASI GEREKEN HÂKİMLER VE MAHKEMELER HUKUK DIŞI KARARLARA İMZA ATMIŞLARDIR”
“Brifing ve talimatlarla harekete geçirilen yargı erki silah olarak kullanılmış; adalet dağıtması gereken hâkimler ve mahkemeler hukuk dışı kararlara imza atmışlardır.” diyen Karadağ açıklamanın devamında şunları söyledi: “Zamana yayılarak planlı bir şekilde uygulamaya konulan bu zulüm sürecinin aktörleri sadece tankları yürüten, ‘Batı Çalışma Grubu’ adıyla organize olan militarist güçler değildir. 28 Şubat öncesi ve sonrası ortamı hazırlayıp algı oluşturan yazılı ve görsel medya, siyaseti dizayn eden kirli siyaset odakları, sözüm ona bazı sendika ve meslek kuruluşları, elitist rantçı sermaye grupları, YÖK ve yüksek yargı mensupları da vesayet odaklarıyla beraber bu zulmün icracısı olmuşlardır. Birçok aktör ve bileşenin eşgüdüm halinde harekete geçirilmiş olması 28 Şubat darbesini diğer darbelerden ayıran ve daha yıkıcı kılan yönüdür. Gün geçtikçe bu zulüm sürecinin etki ve boyutları daha net ortaya çıkmaktadır.”
“28 ŞUBAT YARGISININ HUKUKSUZ YARGI SÜRECİNİN MAĞDURLARI HÂLÂ CEZAEVİNDE”
28 Şubatla başlayan zulüm sürecinin toplumsal travmalara ve yıkımlara yol açtığını dikkat çeken Karadağ, “Özellikle dindar kesimlere yönelik haksız ve hukuksuz uygulamaların etkisi hâlen devam etmektedir. O dönemde işinden ve okulundan olan on binlerce mağdurun mağduriyeti tam olarak giderilmemişken o dönemde yapılan fişlemeler baz alınarak yapılan güvenlik soruşturmalarından geçemeyen, memurluk atamaları iptal edilen dindar insanların feryatlarına hala şahit oluyoruz. Bu haksız uygulamanın örnekleri her geçen gün artmaktadır. En önemlisi ise 28 Şubatın brifing ve talimat yargısı ile mahkum edilen binlerce mağdurdan yüzlercesi hâlen cezaevlerinde tutulmaktadır. Hukuki güvenceler ve usul kuralları yok sayılarak hukuksuz bir yargılama süreci sonrasında hasmane ve ideolojik kararlarla mahkûm edilen bu kişilerin olağan yargı sürecinden geçerek mahkûm olduğunu hiç kimse iddia edemez.” ifadelerini kullandı.
“AİHM’SİNE İNTİKAL EDEN BİRÇOK DOSYADA AĞIR HAK İHLALLERİ TESPİT EDİLİP TAZMİNATA HÜKMEDİLMİŞTİR”
Uzun ve haksız gözaltılar, sistemli işkenceler, komplo ve kumpasların o dönem ve sonrasındaki FETÖ yargısının bariz ve tespitli özellikleri olduğunu söyleyen Karadağ şunları kaydetti: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal eden birçok dosyada ağır hak ihlalleri tespit edilip tazminata hükmedilmiştir. Tüm bunlara rağmen bu zindan mağdurlarının mağduriyetlerinin giderilmesi için ciddi bir adım atılmış değildir. 28 Şubat darbesinin mimarlarından hesap sorulmamışken sayıları yaklaşık 600 civarında olan, önemli bir kısmı 20 yıldan fazla süredir cezaevinde tutulan bu mağdurların ve ailelerinin feryatları çığlığa dönüşmüştür. Bu katmerli mağduriyetin izalesi noktasında sorumluluk başta hükümet olmak üzere karar ve icra makamlarınındır. Bu sorunu çözmek, emperyalist tezgâh olan 15 Temmuz darbe kalkışmasına karşı en etkili direnişi ortaya koyan dindar/muhafazakâr kesime karşı hükümetin boynunun borcudur. Bizatihi darbelerin hedefi ve mağduru olan Sayın Cumhurbaşkanından mağduriyetin giderilmesi yönünde iradesini kullanması beklentisi toplumsal bir talebe dönüşmüştür.”